22
Mayıs
2024
Çarşamba
EĞİTİM

Birinci sınıfta neyin takviyesi?

Bir anne telefonda ağlamak üzere. Bakırköy Medeni Berk İlköğretim Okulu birinci sınıfa çocuğu gidiyor. Ancak, geçtiğimiz hafta eve okuldan yazı geliyor. Yazıda birinci sınıftan son sınıfa kadar her çocuğun hafta sonu açılan kursa gönderilmesi isteniyor. İsteniyor dediğime bakmayın, emrediliyor. Yani cumartesi sabah 08.30’da çocuklar kursa gidip, yarım gün eğitim görecek. Bu okulun sınıflarının öyle diğer devlet okullarındaki gibi kalabalık olduğunu düşünüyorsanız yanılıyorsunuz.

Sınıflar 20 kişilik. Hani, sınıflar biraz kalabalık olsa, 50-60 kişilik çocuk anlamakta, öğretmene ulaşmakta zorlanabilir, belki takviye gerekebilir derim. Ama, burada durum öyle değil.

Anne şaşkın. Birinci sınıfta basit matematik ve öncelikle okuma yazma öğretiliyor. Zaten Talim Terbiye Kurulu müfredatı o kadar hafifletti ki, neredeyse her hafta sadece bir harf öğreniyor çocuklar.

Sınıftaki bazı veliler itiraz etmeye kalkıyor. Öğretmene, okul müdürüne gidiyorlar. Birinci sınıftaki çocuğa cumartesi günkü kursa gelirse ne öğretileceği soruluyor. İdarecilerden ve öğretmenden gelen yanıt şu: Öğrendiğini pekiştiriyor.

7 yaşında, anaokulundan daha yeni ayrılmış bir çocuğu haftanın altı günü, üstelik aynı öğretmene eğitime gönderirseniz sizce sonuç ne olur? Ben size söyleyeyim, çocuk okuldan soğur. Çünkü, oynaması, ailesiyle birlikte olması gereken zamanda, yine aynı sıralarda, aynı öğretmene giderse sonuç pek değişmez. Yalnız şunu söylemekte yarar var. Çocuğun öğrenmede sorunu varsa, belki bir takviye gerekir. Ama yine de ısrarla söylüyorum birinci sınıfta kursa alınarak takviye olmaz. Bu takviyeyi ilgili bir anne baba evde de yapabilir.

Bu kursun anlamını ben size söyleyeyim. Öğretmenin, "ben bu işi hafta içi öğretemedim, beceremedim. Hafta sonu ekstra para alırsam öğretirim" demek istemesidir. Ama, burada öğretmenler bu işten sorumlu değil. Ben çok iyi biliyorum, birçok okulda öğretmeni kurs açmaya okul yönetimi yani müdürler zorlar. Çünkü, alınan kurs ücretleri okul yönetimi ve öğretmenler arasında paylaştırılır, bazen ilçe milli eğitim müdürlüğüne de pay düşer.

Diyeceksiniz ki, bu anne de madem bu kadar karşı çocuğunu göndermesin. O zaman ne olur, mahalle baskısı değil de, okul baskısı olur. Öğretmen, kursa gelmeyen çocuğa pek de ilgi göstermez. Ayrıca, öğretmenlerin açıklamasına göre, kursa giden çocuklara hafta sonu ödev verilmeyecek. Yani, kursa gidene bir nevi ödül veriliyor.

Birçok veliyle konuştum. "Lanet olsun, kursun bir yıllık ücreti olan 350 YTL’yi verelim, öğretmenle ters düşmeyelim. Ama çocuğu göndermeyelim" diyorlar.

Toplanan paralar belki okula harcanacak, okulun bir eksiğini giderecek. Devlet okullarının tüm giderleri maalesef veliler tarafından karşılanıyor. Öğretmen ve okul yöneticilerine de bir katkı oluyor, olması da gerekiyor. Ama, işi böyle yapmak yerine gerçekten eğitim takviyesine ihtiyacı olan çocukları seçip, onları yetiştirmek daha doğru değil mi?


Devlet okullarında yemekler yasaklandı
Daha önce yazmıştım. İstanbul Milli Eğitim Müdürü Ata Özer, 18.10.2007 tarihinde okul müdürlerine bir e-posta göndererek öğlen yemekleri verilmesini yasaklamıştı. Ancak, bu kararın ardından velilerin tepkisi büyük.

Veliler Ata Özer’e şunları soruyorlar:

-Bu kararın alınmasının nedeni Kantinciler Odası mı? Okullarda yemeğin yasaklanmasının kulisini kimler yaptı?

-Bu uygulama çocukları fast-food’a yöneltmiyor mu?

-Kaç okulda yemek konusunda zehirlenme olmuştur ki, böyle bir karar alınmıştır?

-Yemek yasağı neden İstanbul’da alındı?

-Bir veli olarak çocuğumun okulunda hijyenik koşullarda ve öğretmen gözetiminde yemek yemesi benim tercihimdir. Milli Eğitim Müdürü’nün dediği gibi sefertası ile gönderilen yemek ne kadar sağlıklıdır? Okula pahalı meyve getiren öğrenci, diğerini özendirmeyecek mi?


İyi eğitim gören 100 kişiden 59’u başka ülkeye gidiyor
Türkiye İşveren Sendikaları Konfedarasyonu (TİSK) yaptığı bir araştırmada beyin göçü konusunda önemli uyarılarda bulundu. Bu araştırmaya göre:

-Türkiye en fazla beyin göçü veren 34 ülke içinde 24’ncü sırada.

-İyi eğitim gören 100 kişiden 59’u başka ülkeye gidiyor.

-Üniversitede okuyan gençlerin yüzde 73’ü yurtdışında çalışmak ve yaşamak istiyor.

-Yurtdışında öğrenim görenlerin yüzde 77’si ülkeye kesin dönüş yapmak istemiyor. Yani, bu durumda Türkiye iyi eğitim gören gençlerin sadece yüzde 41’ini elinde tutuyor.

-YÖK verilerine göre 24 bini Almanya’da, 15 bini ABD’de olmak üzere 50 binden fazla Türk genci yurtdışında eğitim görüyor. Türkiye, yurtdışına en çok öğrenci gönderen ülkeler arasında 11’nci sırada.

-Beyin göçünün Türkiye ekonomisine yıllık maliyetinin 2-2,5 milyar doları bulduğu tahmin ediliyor.

-1981-2000 arasında OECD ülkelerine göç eden 25 yaş üstü Türklerin eğitim profiline de yer verilen araştırmada Türkiye’den ABD’ye giden 64 bin 780 Türk’ten 37 bin 785’i, Türkiye’den OECD ülkelerine göç eden 1 milyon 913 bin 782 Türk’ten 1 milyon 116 bin 275’i yüksek öğrenimli. Veriler, ABD ve diğer OECD ülkelerine göç eden Türklerin yüzde 58’ini yüksek öğrenimli kişilerin oluşturduğunu gösteriyor.

-İnsan gücü planlamasına ve ihtiyaç analizine dayalı olmayan yeni üniversite açma kararlarının eleştirildiği araştırmada, "Siyasi amaçla kurulan yeni üniversiteler diplomalı işsizler ordusunu çok daha büyütecek ve beyin göçünü daha da hızlandıracaktır. Bu durum ülkemizde artık beyin erozyonuna dönüşme aşamasındadır. Beyin göçü dünyada bugün geri kalmışlıkla özdeşleşmektedir" deniliyor.

Hürriyet/Nuran Çakmakçı
Yayın Tarihi : 30 Ekim 2007 Salı 18:37:25


Bu haber hakkında yorum yazmak ister misiniz?