Türk basınının önde gelen eğitim uzmanı ve Milliyet gazetesi köşe yazarı Abbas Güçlü, öğretmen olmanın ne demek olduğunu genç öğretmenlere köşesini vererek anlattı : "Bugün söz öğretmenlerde" başlıklı yazıyı alıntılayarak aktarıyoruz:

"Bugün söz öğretmenlerde"

Hamaset nutukları atıp öğretmenleri göklere çıkaranlara inat, bugün söz genç öğretmenlerde. Her şeyin farkındalar ve gelecek için umut veriyorlar. İşte iki farklı mektuptan alıntılar: 

"Fen fakültesini bitirip öğretmen olabilmek için yapmak zorunda olduğum tezsiz yüksek lisans programı mülakatına katılmıştım. Jüri başkanı, birkaç bilimsel sorunun ardından hangi liseden mezun olduğumu sordu. Anadolu lisesi deyince, 'Yani şimdi anadolu lisesini bitirip öğretmen mi olacaksın? 'dedi. Toplumun en eğitimli kesiminin bakış açısı bile böyle.. 

Evet, öğretmen oldum. Öğrencinin karşısına çıkacak eğitimci donanımlı ve pek çok konuda söyleyecek birkaç sözü olmalı. Sadece dört işlem yapan bir matematikçi veya sadece kurbağaların kalbinin kaç odacıklı olduğunu anlatan bir biyoloji öğretmeni öğrencisiyle ne kadar paylaşımda bulunabilir ki? 

Önce bir insan, sonra bir eğitimci olarak, ailelere sormak istiyorum: Neden çocuk yapıyoruz? Onlara evde nasıl bir eğitim veriyor ve ne kadar ilgileniyoruz? Hatta ezilmesin diye uyanık olmasını öğretirken abartıp haddini aşan çocuklar mı yetiştiriyoruz? Programlardaki kurmaca aşklara dalıp saatlerce TV karşısında otururken o vaktin onda birini çocuğumuza ayırıyor muyuz? Her şeyden önce saygıyı sonra sevgiyi öğretiyor muyuz? 

Şunu biliyorum ki işini çok iyi yapan, seven, binlerce özverili genç öğretmen var. Ama çoğu ya dershanelerde ya da evde KPSS'ye çalışıyor. KPSS başlı başına bir olay zaten. Fen öğretmeninin iyisi, fen dersini iyi bilen mi yoksa tarih, coğrafyadan çok soru cevaplayan mı? Alan sorusu sormadan nasıl öğretmen seçilebildiğini halen anlamış değilim. Yılda sadece 10 kimya, 5 fizik, 10 biyoloji öğretmenine mi ihtiyacı var bu ülkenin? Madem açık yok, boş dersler neden? 

Elbet bir gün, eğitim sorununun Türkiye'nin en önemli sorunu olduğunu ve çözülmezse ne kadar ağır bir bedeli olduğunu anlayacağız. Umarım çok geç olmaz. O. Doğan

Öğretmen kimdir ki? 

"Öğretmenlik-eğitmenlik bir motive mesleğidir. Bir öğretmen öğrencilerini motive edemezse, güdüleyemezse başarısız olur. Motive edebilmesi için de demoralize olmaması, kendisinin de motive edilmesi gerekir. Örneğin, 24 Kasım'ları MEB değil de, başkaları kutlasa. İnsanın aynaya bakarak kendine şiirler düzmesi, övmesi çok da sağlıklı değil. En azından psikologlar öyle diyor? 

Bizleri değişime, kendini yenilemeye zorlayan değerli büyüklerimiz unutmamalılardır ki, onların kendilerini yeniledikleri ve değiştikleri ölçüde değişebiliriz. Bizler onların memuruyuz. 

Günde 6-7 saat, sayıları 30 ile 80 arasında değişen sınıflarda bir şeyler anlatmak, ayaküstü konuşmak, sanıldığı kadar basit değildir. Hele 3. cümleden sonra devamını getiremeyen kişileri görünce! 

Değişen dünyaya, değişmeyen öğrenci yetiştirmek kolay! Öğretmenlerin çalışma saatlerinin azlığını dert etmek yerine, onların niteliklerini geliştirmeyi, onları daha iyi yetiştirmeyi dert edinin ve yaptığınız-yapacağınız icraatlarla onları zorlamayı hak edin... 

Öğretmenlerin sosyal statüsünü yükseltmek için sadece maaşına, ek dersine zam düşünmeyin! (Hoş, kimsenin zam verdiği de yok ya.) Bir kitap alırken, bir dergiye abone olurken öğrenciyle aynı indirimden faydalanmak istemiyorum. Sinemada, tiyatroda, kitap-dergi vesair mecmualarda, ulaşımda, iletişimde yüzde 50'leri aşan ciddi indirimler ve her öğretmenler gününde, birkaç öğretmenin Meclis'te konuşma yapmasını istiyorum. 20 yeni kuruşluk kira yardımıyla, artık tiye alınmak istemiyorum. TOKİ vasıtasıyla kâr amacı güdülmeksizin sadece öğretmenlere evler yapılmasını bekliyorum. Bilumum iletişim hizmetlerinin öğretmene çok daha ucuz, hatta bedava verilmesini arzu ediyorum. İnternet, okullara verildiği gibi bize de bedava verilse ne iyi olur! S. Serin 

Özetin özeti: Bugün öğretmenleri dinleme günü olsun...