Deloitte Türkiye, Türkiye finans sektörünün son 10 yılını değerlendiren ve önümüzdeki döneme dair çok önemli ipuçları taşıyan “Türkiye Finans Sektörü Raporu– Dünden Bugüne ve Yarına” isimli çalışmasını yayınladı.
“Türkiye Finans Sektörü Raporu– Dünden Bugüne ve Yarına” adlı raporda, Türkiye’nin finans sektörünün 2001 öncesine göre çok daha güçlü olduğu ve gelecek vaat ettiği belirtildi.
Raporda, 2009’da küresel mali krizin etkileri nedeniyle,sektörün karlılığının ve büyüme hızının azalacağı, ancak sağlam bir zemin üzerinde duran finans sektörünün, orta ve uzun vadede doğru politikaların uygulanması halinde krizden küresel konumunu güçlendirmiş olarak çıkabileceği ifade edildi.
2001 krizinden sonra, Türkiye'nin yaşanan yeniden yapılanma süreci sonucunda, finans sektörünün pek çok zayıf yönünü güçlendirdiği kaydedildi. Deloitte Türkiye Danışmanlık Ortağı Ayşe Epikman rapora ilişkin değelendirmesinde şunları söyledi:
“Türkiye finans sektörünün son 10 yılının kapsamlı bir değerlendirmesini yapmayı amaçladık. Türkiye’de finans sektörünün bütün alanlarında son yıllarda oldukça hızlı bir gelişme ve büyüme görülüyor. Yaşanan bu hızlı büyüme, gelişmiş ülke ekonomilerindeki büyümenin aksine risk yönetimi ve kurumsal yönetişim esaslarına uygun bir şekilde gerçekleşti.
Bu nedenle, halen yaşanmakta olan küresel mali kriz, ülkemiz finans sektörünü yurt dışındaki örneklere kıyasla daha sınırlı bir düzeyde etkiledi. Finans ve bankacılık kurumlarımız, özellikle aktif kaliteleri, sermaye yeterlilikleri, likidite oranları ve kriz yönetiminde tecrübeli yöneticileri ile öne çıkıyor. Doğru politikalar uygulandığı takdirde, kriz ertesinde finans sektörümüz küresel düzeyde daha etkin ve saygın bir konuma kavuşacaktır.”
-“TÜRK FİNANS SEKTÖRÜ ARTIK DAHA GÜÇLÜ”
Raporda, 2009 yılına girerken, küresel finans piyasalarında yaşanan krizin tüm sektörleri olumsuz etkilediği belirtilirken şu görüşlere yer verildi:
“Finansman temini ve maliyetinde yaşanan olumsuz gelişmelerin, yüksek siyasi tansiyonun ve son yıllarda gıda ve enerji fiyatlarında gözlemlenen ciddi fiyat dalgalanmalarının tüketiciler üstünde oluşturduğu baskı ülke ekonomisini olumsuz yönde etkilemekte.
Buna karşılık, 2001 yılından sonra düzenlemeler ve sermaye yeterliliği açılarından kendisini önemli ölçüde geliştiren Türk finans sektörünün risklere karşı kırılganlığı ciddi oranda azalmış bulunuyor. Avrupa Birliği’ne üyelik süreci ve IMF gibi çapaların yeniden ağırlık kazanması ve doğrudan yabancı yatırımlar ile ülkemizden geçen uluslar arası enerji hatlarının getirdiği avantajların doğru kullanıldığı bir planın uygulamaya konulması, Türkiye’nin bu zor dönemi asgari düzeyde zararla atlatmasını sağlayabilir”.
-“EKONOMİK KRİZ YEREL SEÇİMLERE KADAR BELLİ SEKTÖRLERDE DAHA AZ HİSSEDİLECEK”-
2008’de ABD’deki kredi krizinin küresel finans piyasaları üzerindeki etkisi, artan risk algısı, kredi maliyetlerindeki artış ve iç politikadaki tartışmaların yarattığı siyasi risklerin finansal piyasalar için olumsuz bir ortam oluşturduğu ifade edilen rapora göre, 2009 yılında ise küresel gelişmeler makro ekonomik dengeleri olumsuz etkilemeye devam edecek. Raporda olabileceklere karşın değerlendirmeler şu şekilde yapıldı:
“Bünyesinde yüksek oranda, özellikle de yabancı para cinsinden borç bulunduran şirketler zorlanırken, finansman olanakları güçleşecek, maliyetleri ise yükselecek. Mali açıdan güçlü şirketlerin zayıf olanları satın almasıyla konsolidasyon süreci yaşanacak. Yerel seçimlere kadar olan dönemde kamu yatırımları ve harcamaları nedeniyle belli sektörlerde yavaşlamanın etkileri daha az hissedilebilecek. Yatırım ve harcamaların azalması ile finans sektörünün karlılığı da azalacak. Yavaşlayan gelir artış hızının da etkisiyle finans sektöründe operasyonel maliyetleri düşürmeye yönelik çalışmalar önem kazanacak.”
Türkiye Finans Sektörü Raporu’ndaki verilere göre, ekonomide yaşanan bütün zorluklara rağmen, yeniden yapılandırılmış bankacılık sektörü önümüzdeki yıllarda da Türkiye ekonomisinin güçlü ve stratejik bir lokomotifi olmaya devam edecek.
Rapora göre, finans sektörünün aktif büyüklük açısından, yüzde 74’ünü bankalar, yüzde 14’ünü Merkez Bankası’nın varlıkları, yüzde 3’ünü sigorta şirketleri, yüzde 1’ini bireysel emeklilik ve hayat şirketleri ve geri kalan yüzde 8’i ise finansal kiralama, faktoring, tüketici finansmanı, menkul kıymetler ve gayrimenkul yatırım ortaklıkları şirketleri oluşturuyor.
Raporda, 2008’e kadar olan süreçte bankacılığın büyürken, sigortacılık, bireysel emeklilik, tüketici finansmanı, faktoring ve finansal kiralama gibi finans sektörünün diğer önemli alanlarında da ciddi potansiyeller ortaya çıktığı kaydedildi.