16
Mayıs
2024
Perşembe
EKONOMİ

Bürokrasi başka ülkelere kaçırıyor

Türkiye otomotivde yeni bir strateji belirlemeye çalışırken sektöre yön veren dev şirketler yatırımlarda başka ülkeleri tercih etmeye başladı. Sektör temsilcileri ise yatırım fırsatlarının kaçmasında en büyük kusurun bürokraside olduğunda hemfikir.


Maliyetler arttığı için üretim Batı ülkelerinden işgücünün ucuz olduğu Türkiye gibi gelişen piyasalara doğru kayıyor. Son olarak Kanadalı Magna şirketi, İzmit'te 500 milyon dolarlık yedek parça fabrikası kuracağını açıklarken, Volkswagen de burada fabrika kurmak için harekete geçti. Ancak sektör temsilcileri, yatırım ortamının iyileştirilmesi için gerekli adımların atılmamasından şikâyetçi. Geçen yıl Güney Koreli Hyundai, bürokratik engeller sebebiyle fabrikayı Çek Cumhuriyeti'ne kurmaya karar vermişti. Konuyu Zaman Gazetesi'nin Sektör Buluşmaları toplantısında ele alan otomotiv sanayiinin devleri, hükümetin teşvikler konusunda radikal adımlar atmasını istedi. Hazine'den sorumlu Devlet Bakanı Mehmet Şimşek ise mevcut teşvik sisteminden istenilen verimin alınamadığını ve düzenleneceğini belirterek, işçilerin eğitim masrafının devlet tarafından karşılanabileceğini söyledi.

Güçlü YTL yatırımları engelliyor

Sami Nacaroğlu (Bayraktar Holding Otomotiv Grup Başkanı): İç pazardaki daralmaya anlam vermekte zorlanıyorum. Ama dövizin bu derece düşmesi piyasayı olumsuz etkiliyor. Türkiye'de dövizleri olan insanlar yüksek TL'den aldıkları için bozdurup alışverişe dönüştüremiyor. Benim de şahsi tasarrufum var. Satın aldığın döviz, değerini bulmadan bozduramıyorsun, yatırımları geciktiremiyorsun. Enflasyon yüzde 7,5-8 gibi bekleniyor. Yan sanayide maliyetlerin bundan daha aşağıda olması mümkün değil, ihracat kesilebilir. Böyle gittiği takdirde çoğu ihracatçı firma, geleceğe dönük fiyat veremeyecek ve projelere giremeyecek.

Mehmet Şimşek (Ekonomiden sorumlu Devlet Bakanı): TL uzun bir süredir güçlü, bunun arkasında iki temel faktör var. Biri son birkaç yıldır Türkiye'ye ilişkin kanılarda muazzam bir değişim oldu. 2002 ve 2003'te faizler yüksekti. Yüksek faizlere rağmen Türkiye değer kazanmıyordu. Muazzam para akışı olmuyordu. Türkiye'nin görünümünde o kadar iyileşme yaşandı ki; her türlü para girişi için cazibe merkezi haline geldi. Bizim politikamızmış gibi ortaya çıkıyorsa da gerçek olan şu: Ekonomi ilmini bilenler iyi bilirler ki aynı anda hem dövizi hem de faizi kontrol edemiyorsunuz. 1989'dan beri para giriş çıkışı serbest, faizi Merkez Bankası belirliyor, kur da piyasada belirleniyor. İkinci faktör de dünyada riskli varlıklara yönelik iştah artışı var, likidite bolluğu var. Onun getirdiği risk iştahı var. Cari açığa rağmen ciddi miktarda para geliyor. Cari açık 33 milyar dolar. Türkiye'ye giren para bunun iki katı. Lira değerli; ama Türkiye'deki reel varlıklar da dış dünyaya oranla cazip. Kur konusunda tasarrufta bulunmamız zor. Dolar, Euro'ya karşı değer kaybetti; ama BMW Amerika'ya ihracata devam etti. Siz markanızı oluşturduğunuz zaman kâr marjı yüksek ürünlerle yola çıkarsınız. Kur sizi etkilemiyor demiyorum. Kurların şu veya bu seviyede olması politik tercihimiz değil. Kurun değerlenmiş olmasının bazı sektörler için olumlu, bazı sektörler için olumsuz etkileri var.

Elektrik, rakiplerimizden pahalı

Ufuk Güçlü (Ford-Otosan Genel Müdür Başyardımcısı): Hem YTL kuru yüksek hem de enerjinin büyük bir kısmı ithal. Enerji ithalatındaki maliyet lira olarak düşmüşken, elektrik fiyatlarında sanayideki yüzde 10 ve konuttaki yüzde 15'lik artış bizleri zor durumda bırakacak. Bizim temel girdilerimiz işçilik. Enerji, Türkiye'de ucuz değil. Avrupa'daki fabrikaya göre 500 dolar maliyet var. Nasıl rekabete devam edeceğiz?

Mehmet Şimşek: 2002'den bu yana sanayide elektrik fiyatlarını yüzde 6,5 civarında indirmişiz. Yüzde 1,5 TRT payı kalkmış, ayrıca yüzde 5 de indirim yapmışız, toplam yüzde 6,5. O gün bugün kümülatif enflasyon yüzde 60'ın üstünde. Reel bazda 2002'den bu yana elektrik, sanayie yüzde 70'in üzerinde düşük fiyata satılıyor. Elektriğin yüzde 55'i doğalgazdan. Petrol ve doğalgaz fiyatları almış başını gitmiş, 25 dolardan 90 doların üzerine çıkmış. Bir yandan ana girdilerin maliyeti artmış, diğer yandan enflasyon var. Ona rağmen 5 yıl boyunca idare edilmiş. TL bazında nominal olarak yüzde 6,5; reel bazda 70'in üzerinde sanayie satılan elektriğin fiyatında düşüş var. Gelinen nokta sürdürülebilir bir şey değil. Dışarıda maliyetler artıyor, bir miktar da olsa bunun yansıtılması lazım. Avrupa ile karşılaştırıldığında çok ucuz değil; ama bazı ülkelerin fiyatının yarısından aşağı satılıyor. İtalya'da elektrik fiyatları 20 Euro/cent; ama 6 cent olan ülkeler de var. Fransa'da düşük, çünkü yüzde 80'ini nükleerden üretiyor. Ne en ucuzu ne de kesinlikle pahalıyız. Ortalamanın altına düşmüşüz. Yine de kapsamlı enerji sektörü reformuna ihtiyaç var. Enerji sektörü reformunda enerji KİT'lerinin yeniden yapılandırılması ve zarar etmelerinin engellenmesi ve sektörde serbestleşme ve rekabet gelmesi lazım ki; siz de rekabet edebilesiniz. Limanların özelleştirilmesi, yenilenmesi önemli bir çaba. Rekabet gücüyle ilişkili bir yaklaşım. İşçilik girdilerinde Romanya ile rekabet edemiyoruz. Ama Belçika ile karşılaştırıldığında üçte biri kadarız. Geldiğimiz nokta çok büyük başarı; ama nereye gitmek istediğimize oranla işin çok başındayız. Biz her anlamda süper rekabetçiyiz diye bir şey yok; ama küresel ölçekte rekabet etmek için neler yapılması gerektiğini biliyoruz. 'Gerekirse yatırım çekmek için işçi başına şu kadar bin Euro'luk eğitim masrafını ben karşılayacağım' diyebilirsiniz, bu çok makul bir yaklaşım. Geçmeye çalıştığımız sistem böyle bir sistem. Teşvik sistemini gözden geçireceğiz. İstediğimiz sonuçları verdi diyemem. Bazı yerlerde başarılı oldu; ama bazı yerlerde değil.

Faizde düşüş beklemek gerçekçi mi?

Ümit Karaarslan (Honda Türkiye Genel Müdür Yard.): Önümüzdeki yıl cari açığın finansmanını yüksek faizle yapacağınızı anlıyorum. Faizlerde düşüş beklemek gerçekçi olmaz değil mi? İç pazar dinamiklerini artırmak konusunda dünyada büyük rekabet var. Hyundai, Doğu Avrupa yatırımını St.Petersburg'da yapacak. Sürekli anlık kararlar, günlük kararlar konuşuluyor. Stratejik kararlar konusunda hükümet bize önderlik ederse 3 ve 6 aylık dönemde ana organlarımızı daha çabuk ikna etme gücünü kullanacağımıza inanıyoruz.

Mehmet Şimşek: Cari açık varsa zaten finanse edilmiş demektir. Siz zaten dışarıdan finansmanını bulamadığınız malı getirebiliyor musunuz? Mutlaka birtakım düzenlemeler vardır. 'Cari açık yüksek, bu yüzden faizler yüksek' yaklaşımında değiliz. Merkez Bankası bağımsız; faizi indirip çıkarma esas itibarıyla iç talebi ve enflasyonu kontrol altında tutmaya yönelik bir yaklaşım. Türkiye'de faizler geçmişte hem reel hem de nominal olarak çok yüksekti. Şimdi hem reel hem de nominal olarak epey düştü; ama nisbi olarak yüksek. Niye yüksek; çünkü bizde enflasyon yüksek. Yüzde 8,4 enflasyon varsa, hâlâ hızlı büyüyorsanız belli ölçüde faizleriniz de yüksek olur. İkincisi borç yüküyle, risk primiyle ilişkili. Böyle bir durumda bir ülke evini düzene sokuyorsa, mali disiplini ne kadar iyi yapmışsa ve bu konuda uzun vadeli herkesi ikna edebiliyorsa o kadar düşük risk primiyle yola devam ediyor. Çok iyi hatırlıyorum, bizim Hazine tahvillerinin faiziyle Amerikan faizleri arasında faiz farkı 700 baz puan olduğu günler vardı. Şimdi 200 baz puan civarında. Biz mali disiplini korur, enflasyonu da aşağı çekersek faizlerin düşmemesi için sebep yok. Faiz cari açıkla ilişkilendirilmez; cari açığın finansmanı önemli ölçüde doğrudan yabancı yatırımlarla yapılıyor. Diğer bir kısmı şirketlerin dışarıdan borçlanmasıyla oluşuyor. Sizin bahsettiğiniz portföy birikimleri esas itibarıyla rezerv birikimlerine gitmiş. Bakın biz 2002'den bu yana 55 milyar dolar civarında rezerv biriktirmişiz. Cari açık yüksek, ikisi arasında ilişki kurulur kurulmaz ayrı; ama bizim uyguladığımız böyle bir politika yok. Çevre koruma konusunda çok duyarlı olmamız lazım, ülke olarak, vatandaş olarak.

Bir an önce kayıt dışı önlensin

Işık Dikmen (Otomotiv Distribütörleri Derneği Genel Sekreteri): Sektör, adı üstünde lokomotif sektör. Bu sektörün belli bir süreç içinde master plana bağlanması gerekir. Bu önlemler için çalışma alanı oluşturulmazsa her yeni yatırımda, her yeni girişimde yeni çareler arayıp kamu yöneticilerinin kapısını çalarak zamanı değerlendirebiliriz, birtakım hedeflere ulaşırız; ama sektörün sorunları hiçbir zaman çözülemez. İlgili kurum ve kuruluşların hükümetle birlikte geleceğe ilişkin çalışmaların yer alacağı master planı hazırlanmalı. Öte yandan kayıt dışı bizim sektörü de etkiliyor. Özellikle yan sanayide bir üretici dünyanın parasına parça üretim lisansını alıyor, diğer taraftan merdivenaltı üretim yapan biri yüzde 99 düşük maliyetle rakip olarak karşısına çıkıyor.

2 milyar dolarlık yatırım yapacağız

Ali Pandır (Tofaş CEO'su): Marmara Bölgesi'nin lojistik altyapısını birinci öncelik saymanız bizi çok sevindirdi. Avrupa'da demiryolları fabrikanın içine kadar giriyor. Burada Bursa'nın içine dahi tam olarak gelmiyor. Tofaş olarak 5 yıl içinde 2 milyar dolarlık yatırım yapacağız. Burada kullanılan teşvik, Ar-Ge teşvikleri. Bu ne sağladı; yaklaşık 3 bin istihdam, yan sanayi ile birlikte toplam 18 bin iş imkanı. 1,5 milyar dolarlık ihracatı bir misli artıracak. Bu hızımızı kesmek istemiyoruz. Hükümetin vergi indirimi konusunda hassasiyeti ve bütçe konusundaki başarısı önemli. Dış yatırımı çekme konusunda anlık şeyler oluyor. Elimizin altından kayıyor. Bir daha geri gelmez. Diğer taraftan rakiplerimiz Hindistan ve Çin. Yakın rakibimiz Rusya iç pazar büyüklüğü ile yatırım çekiyor. Rusya'nın teknolojisi geri ama onları kaçırırsak rakibimizi güçlendirecek.

Vedat Uygun (Volkswagen Binek Araçlar Genel Müdürü): Volkswagen'in de kendilerinin görüşmelerini sağladık. Volkswagen'in üretim yapması hepimizin isteği, elimizden geleni yapıyoruz. Hükümetin yapacaklarının büyük etkisi olacaktır.

Yan sanayici kepenk indirebilir

Özlem Gülşen (Taşıt Araçları Yan Sanayicileri Derneği Genel Sekreteri): İki önemli konu var. Türkiye'de yan sanayinin yüzde 95'i KOBİ'ler. 50'ye yakını küresel oyuncu yabancı sermayeli ve yabancı ortaklı. Geriye kalanlar, ana büyük dev üreticilere çalışan ya da Türkiye'deki üreticilerden beslenen kesim. Yüzde 95'lik firmanın pek çoğu sermaye yapısı ve aile şirketi olmasından dolayı üç beş yıl içinde yeni yatırım yapabileceklerini öngörmüyorlar. İvme sağlanacak dönemde kaybolma riski ile karşı karşıyalar. Bunların büyük çoğunluğu istihdamı oluşturuyor. Yabancı ortaklı ve doğrudan yabancı sermayeli 56 üyemiz bulunuyor ama toplamda 70 civarında firma var. 10 bine yakın istihdam sağlıyor. Yan sanayi çok rahat yer değiştiriyor. 250 binlik istihdamın yüzde 10'luk kesiminin kaybolması halinde sektör ciddi anlamda etkilenir. Bu firmaların gitmesi halinde doğacak boşlukta biz ne yapacağız?

Mehmet Şimşek: Sadece ve sadece vergiye odaklanmış bir yaklaşımla değil, çok geniş perspektifli yaklaşımla master plan yapılacaksa, bunun daha çok reel aktörlerce yapılması lazım. Sizlerin 'şunlar şunlar yapılırsa kazanımlar korunur ve üretim üssü haline geliriz' şeklinde master planı varsa bunu hep birlikte gerçekleştirelim. Devlet üzerine düşeni yapsın, Ar-Ge, fiziki altyapı gibi hususları yerine getirelim. Türkiye 3 yıllık, 5 yıllık bütçe yapmaya yeni başladı. Kaçırılmış bir şey yok, ama keşke daha iyi noktada olsaydı; 5 yılı farklı olarak değerlendirebilseydik. Türkiye küçümsenemeyecek kazanımlar elde etti. Biz siyasi ve ekonomik istikrarı korursak büyük bir potansiyel ortaya çıkar.

Zaman
Yayın Tarihi : 29 Aralık 2007 Cumartesi 16:46:24


Bu haber hakkında yorum yazmak ister misiniz?