27
Mayıs
2024
Pazertesi
EKONOMİ

Ekonomik kriz kavramı değişti

Gazeteci Yazar Osman Ulagay, kriz kavramının değişim gösterdiğini ifade ederek, ''Eskiden reel sektör belirleyici olurdu, artık mali piyasalar'' dedi. 

Türkiye Ekonomi Kurumu'nun düzenlediği Uluslararası Ekonomi Konferansı'nın son gününde ''Türkiye'de Ekonomik Dalgalanma ve Ekonomi Basını'' konulu oturum düzenlendi. 

Oturumun başkanlığını üstlenen İktisat, İşletme ve Finans Dergisi Genel Yayın Yönetmeni Ali Bilge, Türkiye'de 21-25 yaş arası eğitimli genç işsiz oranının yüzde 39 olduğuna ve mevduat dağılımının binde 7'lik dilimin, toplam mevduatın içinde yüzde 67 payı bulunduğuna dikkat çekerek, ekonomi basınında bu konuların yeterince yer bulmamasını eleştirdi. Ana gündemde yer alması gereken bu konular yerine, günlük mali piyasalara odaklanıldığını, fotoğrafın bütününe bakılmadığını anlatan Bilge, ''medyanın kötü bir sınav verdiğini'' söyledi. 

Gazeteci yazar Osman Ulagay da konuşmasında, mesleğe başladığı 1980'li yıllardan bu yana yaşanan ekonomik krizler hakkında kısaca bilgi verdi. Ulagay, 2001 krizinden sonra dalgalanmalar yaşandığını, ancak bunlara kriz denilip denilemeyeceğinin, krizin tanımının ne olduğunun da artık tam olarak kestirilemediğini kaydetti.

''Kriz kavramı büyük ölçüde değişti'' diyen Ulagay, eskiden reel ekonomideki koşulların mali piyasaları etkilediğini ancak bugün tam tersi bir tablo oluştuğunu söyledi. Artık dış faktörlerin belirleyiciliğinin arttığını, krizin altyapısını, süreci öngörmenin eskisi kadar mümkün olmadığını belirten Ulagay, önceden hükümetin politikaları belirleyici iken bugün ''belirleyici pozisyondaki oyuncu sayısının'' da arttığını kaydetti. 

Ulagay da, ekonomi basınının mali piyasalara odaklı olmasını eleştirdi. Mali piyasaların çok önemli olduğunu ancak okurların büyük bölümünün mali piyasalardaki hareket yerine bu hareketin etkilerini bilmeye ihtiyacı olduğunu kaydeden Ulagay, ekonomi basınında hakim olan ''mali piyasalar iyi, her şey iyi'' anlayışı ile ''en ufak dalgalanmada kriz senaryosu hazırlama'' tavrını eleştirdi ve bunların orta yolunu bulmak gerektiğini belirtti. 

Gazeteci-Yazar Zeynep Atikkan da medyadaki dönüşüme dikkati çekti. Atikkan, gazete patronu profilinin 1980'li yıllarda değişmeye başladığını, sermayenin bu işe girdiğini ifade ederek, 1990'lı yıllarda artık ''medya kültürünün'' farklı bir noktaya geldiğini söyledi. 

Gazetecilerin bugün muhalif kimliğini kaybettiğini, ''her şey çok iyi, her şey çok güzel'' söylemiyle ''beklenti ynetimini'' yaptığını kaydeden Atikkan, ''Hükümet eleştirilmiyor, muhalefet eleştiriliyor. Özal, Demirel dönemlerinde neler yazılırdı'' dedi. 1 Mart tezkeresinin oylandığı süreçteki haber ve yorumlara işaret eden Attikkan, ''Tezkerenin çıkması için PR'cılıktı(halkla ilişkiler) bu, gazetecilik denilemez'' dedi. 

12 Eylül döneminde, sansürün çok yoğun olduğu bir süreç yaşandığını ancak hiçbir şeyin bugün gazetecilerde görülen ''otosansür'' kadar tehlikeli olmadığını ifade eden Attikan, ''Bu çok daha sinsi bir şey'' dedi. Atikkan, Türkiye'nin, ''dünyanın kalbinin attığı'' bir bölgede bulunduğuna dikkati çekerek, ''Ancak kaç tane Türk gazetecisi global anlamda bir marka olabildi, kendisinden görüş soruldu, başvuruldu. Kaç gazeteci Arapça öğrenmeye çalıştı'' diyerek tepki gösterdi. 

Financial Times Gazetesinin Türkiye Temsilcisi Vincent Boland da 2,5 yıldır görev yaptığı Türkiye'ye ilişkin izlenimlerini aktardı. Boland, pek çok gazeteden farklı olarak, Türkiye'yi İstanbul'dan değil, Ankara'dan izlediklerini belirtti. Yalnız İstanbul ve Ankara'ya bakarak Türkiye'yi anlamanın mümkün olmadığını da vurgulayan Boland, çok sık seyahat ettiğini kaydetti.
aa
Yayın Tarihi : 13 Eylül 2006 Çarşamba 22:37:48


Bu haber hakkında yorum yazmak ister misiniz?