Finansal dalgalanmadan toplam zararın 600 milyar dolar civarında olacağının tahmin edildiğini anımsatan Durmuş Yılmaz, likidite sorunu olarak başlayan krizin iflas krizine doğru yol aldığını söyledi.
"Para Politikaları" konulu konferansta konuşan Merkez Bankası Başkanı Durmuş Yılmaz, uluslararası piyasalarda önemli bir dalgalanma olduğunu, risklerin ve belirsizliklerin arttığını söyledi. Geçen yılın ortalarından itibaren finans piyasalarında özellikle gelişmiş ülkelerde, ABD’de bir dalgalanmanın ortaya çıktığını, buna "eşik altı" denilen konut kredilerinde ortaya çıkan ödeme güçlüklerinin neden olduğunu ifade eden Yılmaz, dalgalanmanın boyutunun 2006 yılına göre daha yüksek seyrettiğini anlattı.
Az parayla çok iş yapma yöntemi
Merkez Bankalarının uzun müddet faiz oranlarını düşük seviyede tuttukları için yatırımların getiri oranlarının düştüğünü ifade eden Yılmaz, yüksek getiri oranlarına alışan yatırımcıların riskli işlemlere girişerek, düşük getiriden uzaklaşıp, yüksek getiri peşine düştüklerini savundu. Bunun, "az parayla çok iş yapma yöntemini" geliştirdiğini belirten Yılmaz, şu bilgileri verdi: "Bugün özellikle ABD’de yerel yönetimlerin ihraç ettikleri hizmetleri yapabilmek için tahvilleri sigorta eden şirketlerle sigorta ettikleri yükümlülükleri karşılaştırdığımızda, gerçekten çok büyük bir kaldıraç, borç, öz kaynak farkı olduğunu görüyoruz. Bugün bu piyasanın büyüklüğü 2 ile 70 trilyon arasında değişiyor. Fakat bunu sigorta eden şirketlerin sermayeleri 15 milyar dolar civarında. Kaldıraçlı işlemler, şu anda yaşadığımız sıkıntıların bir başka izahı. Dolayısıyla aşırı risk alma iştahı bizi bugünkü bulunduğumuz noktaya getirdi."
Likidite krizi iflaslara doğru gidiyor
Finansal dalgalanmadan toplam zararın 600 milyar dolar civarında olacağının tahmin edildiğini anımsatan Yılmaz, bugün itibariyle 180 milyar dolar civarında bir zarar gerçekleştiğini, bunların muhasebe kayıtlarında yerini aldığını söyledi. Bu zararın bugün 200 milyar dolar bile olsa ABD mali piyasası dikkate alındığında büyük bir rakam ifade etmediğine vurgu yapan Yılmaz, "Eğer bir ülkede iç borcu sürdürme dinamikleri iyi çalışmıyorsa, bizim 2001’de yaşadığımız gibi, kamu borçları yükseldiği için güven kayboluyor, güven kaybolunca yatırımcı yüksek prim talep ediyor, ilave borç verebilmesi için yüksek prim talep ediyor, bu da yeni borçlanmaların maliyetini yükseltiyor" dedi.
Hazinenin mali yükü arttığında kamu borçlarında güven kaybı oluştuğuna işaret eden Yılmaz, şunları kaydetti:
"İnsanlar satın aldıkları hazine bonosunu zamanında ödememesine karşılık sigorta satın alıyor. Eğer ilgili enstrümanı ihraç eden kuruluş, ülke borcunu ödeyemezse, sigorta şirketi diyor ki, ’Ben sana bunun borcunu ödeyeceğim. Bunun karşılığında şu kadar prim istiyorum.’ Bunu satın alan kişiler, bu 200 milyar dolarlık piyasa derinliği karşısında yatırımcıdan yüksek prim talep ediyor. Borçlanmanın maliyeti yükseliyor. Gelişmekte olan bir ülkedeki borç dinamiklerinin sürdürülememesinde yaşanan sorun gibi bu şirketlerin bilançolarına yansıyor. Şirketler işlerini görebilmek için borçlanmak istiyor. Borçlanmak için daha fazla prim ödemek zorunda kalıyorlar ve fasit dairenin içine giriyorlar. Sistemin özünü oluşturan risk, burada yatıyor."
Dünyada büyüme yavaşlayacak
Geçen yılın son çeyreğinde ve 2008 yılının ilk aylarında ABD ve Avrupa ülkelerinde açıklanan ekonomik verilerin, finansal piyasalarda yaşanan gelişmelerin reel sektöre de yayılmaya başladığına dair sinyaller verdiğini belirten Yılmaz, konuşmasını şöyle sürdürdü:"Merkez Bankaları, bugüne kadar ortaya çıkan sorunu çözebilmek için piyasaya likidite verdiler. Şu ana kadar yaşadığımız sorun likidite sorunuydu, fakat bundan sonra artık iş, iflas sorununa doğru gitmek üzere. İflas sorununa gittikçe eğer verilen krediler geri dönmeyecekse, faiz oranları artık işlevini kaybediyor demektir. Dolayısıyla yavaş yavaş bu konuda piyasadan sinyaller gelmeye başladı. Yaşanan finansal dalgalanmanın dünyadaki büyümeyi yavaşlatacağı tahmin ediliyor. Önümüzdeki dönemde bütün ülkelerde bir yavaşlama olacağına kesin gözüyle bakılıyor. Bu yavaşlamanın süresi ve derinliğinin ne olacağı konusundaki görüşler farklı."
Yabancının risk alma iştahı azalırsa...
ABD’deki bir ekonomik yavaşlamanın AB ülkelerini, oradan da Türkiye’yi etkileyeceğini kaydeden Yılmaz, yabancıların risk alma iştahının azalıp, başka piyasalarda ortaya çıkan zararlarını telafi etmek üzere Türkiye’deki yatırımlarını bozmaya kalkmaları, satışa geçmeleri durumunda bunun Türkiye piyasasına etkisi olacağını vurguladı.
Türkiye’deki bankaların yurt içinde tüketiciye verdikleri otomotiv, beyaz eşya gibi kredileri finanse etmek üzere yurt dışından döviz borçlanması durumunda içerideki kredilerin maliyetinin yükseleceğine işaret eden Yılmaz, bugün bu konuda herhangi bir sıkıntısı olmadığını, göstergelerin ihracatta büyüme hızının devam ettiğini ortaya koyduğunu
söyledi.
Büyüme, fiyat istikrarı ve finansal istikrar birbirine alternatif değil
Geçen yılın ilk çeyreğinden itibaren dünyanın birçok ülkesinde fiyat artış hızlarında yukarı doğru bir ivmeleme meydana geldiğini, 2007 yılında Türkiye’nin, 2006 yılı sonuna göre enflasyonda düşüş sağlayan ülkeler arasında yer aldığını ifade eden Yılmaz, bu dönemde 60 ülkede enflasyon hızının 2 puana yakın yükseldiğini, ancak Türkiye’de 1,3 puan düştüğünü anlattı.
Merkez Bankasının, son günlerdeki dalgalanmada faiz oranlarını düşürmediği yönünde eleştirildiğini anımsatan Yılmaz, şöyle konuştu: "Şu andaki koşulları dikkate aldığımızda fiyat istikrarı, ekonomik büyüme ve finansal istikrar, birbirlerinden farklı hedefler değillerdir. Bütün ülkelerin yapmaya çalıştığı husus, üretimde ekonominin temellerini zarara uğratmadan bu hengameden çıkmak. Dolayısıyla fiyat istikrarı, ekonomik büyüme, finansal istikrar, birbirlerinin alternatifi değil, tamamlayıcılarıdır."
Türkiye’de bankacılık sektörünün risk oluşturacak yabancı para açık pozisyonu taşımadığına değinen Yılmaz, "Sermaye yeterlilik oranı, yasal sınırın ve AB ortalamasının oldukça üzerinde seyrediyor. Bankaların likidite pozisyonlarına baktığımızda sağlıklı ve güçlü olduğunu görüyoruz. Banka dışı kesimin yabancı para açık pozisyonu, 2007 yılının 2. çeyreğinde 51 milyar dolar olmuştur" dedi.
Kur aşağıda gidebilir, yukarı da gidebilir
Kur riskinin değişkenlik gösterebileceği uyarısında bulunan Yılmaz, "Kur riski, sadece tek yönlü değil. Aşağı da gidebilir, yukarı da gidebilir. Dışarıdan borçlanan iş adamlarımızın bu gerçeği hiçbir zaman unutmamaları gerekir. Bu çerçeveden baktığımızda geliri yabancı para cinsinden olan firmaların kur riskine karşı doğal bir korumaya karşı oldukları düşünülebilir. Geliri YTL olan firmaların ise kur riskini çok iyi yönetmeleri gerekmektedir" diye konuştu.
Durmuş Yılmaz, Türkiye’nin kalkınması, milli gelirin artması için krediye erişim olanaklarının herkese eşit olması, kredi kullanımının artması gerektiğini vurguladı. Son 7 yıldır uygulanan disiplinli maliye politikalarının desteği ile kamu kesiminin dış şoklara karşı daha sağlam bir görünüm sergilediğine işaret eden Yılmaz, "Merkezi yönetim toplam borç stoku içinde döviz cinsinden ve dövize endeksli borç oranı yüzde 31 seviyesindedir" dedi.