18
Mayıs
2024
Cumartesi
EKONOMİ

Tedirginim, konuşmakta zorlanıyorum

İSO Başkanı Tanıl Küçük, son dönemde, ekonomi ve sanayideki sorunları ortaya koyarken, ‘olumsuzluk pompalanıyor' psikolojisi yaratıldığını belirterek, 'Bunca yıllık sanayiciyim inanın ben ilk defa konuşmakta zorlanıyorum. Tedirginlik içindeyim' diyor.

"Bunca yıllık sanayiciyim, ben ilk defa konuşmakta zorlanıyorum. Tedirginlik içindeyim..." Bu sözler, İstanbul Sanayi Odası (İSO) Başkanı Tanıl Küçük'e ait. Açıkça söylemem gerekirse, ben de ilk defa kendisini bu kadar tedirgin görüyorum.
Geçenlerde Tanıl Küçük ile sohbet etmek için bir araya geldiğimizde, ilk sormayı düşündüğüm soru; Başbakan Recep Tayyip Erdoğan'ın bir gün önce seçim meydanlarında iş dünyasına yönelik "İşçi çıkarmayın dedik. Buna uymayanlar hesabını ödeyecekler. Bunları yakın takibe alıyoruz" tehdidini nasıl karşıladığıydı.
Tanıl Küçük, en başta, "konuşmakta zorlanıyorum" diyince; bana da, "hayırdır" demek düşüyor.

Küçük, "Çok enteresan bir süreçteyiz" diyerek başladı anlatmaya ve ardından da şöyle devam etti: "İSO olarak Türk sanayisinin yüzde 40'ını temsil ediyoruz. Bizim rakamlarla konuşmak, tespit yapmak, sorunları ve çözümleri ortaya koymak gibi bir zorunluluğumuz var. Özellikle son dönemde, ekonomi ve sanayideki sorunları ortaya koyarken, sanki olumsuzluk pompalanıyor psikolojisi oluşturulmaya başlandı. İnanın ben ilk defa konuşmakta zorlanıyorum. Belki de olumsuz hava benim de psikolojimi etkiliyor."
Bu söyleminin üzerine Tanıl Küçük'e, "Korku mu?" diye sorduğumda ise, itiraz ediyor ve mevcudu bozacak kelime sarf edilir ya da olumsuzluk pompalanır diye tedirginlik oluşturulduğunu söylüyor.

Üzerimizdeki baskı ağırlaşıyor
İSO olarak 2006 yılından bu yana bu işin çıkmaz olduğunu ısrarla ifade ettiklerini belirten Küçük, sözlerini şöyle sürdürüyor: "Yine geçen senenin ekim ayında, bu kriz bizim krizimiz değil ve kendi krizimiz haline çevirmeyelim dedik. Maalesef çevirdik. İkincisi, bu kriz Amerika kaynaklı mali krizdir, bunun reel sektöre sıçramasını önlemek gerekiyor dedik, maalesef reel sektöre de sıçradı."
Tanıl Küçük'e, "Krizin reel sektöre sıçramaması olası mıydı?" diye soruyorum. Küçük, "Zordu, ama en azından bir takım tedbirler moralitemiz açısından iyi olurdu" diyerek, bugün otomotiv sektörüne yönelik alınan tedbirleri örnek gösteriyor... Geç kalındığını, bu tedbirlerin geçen kasım ayında alınması gerektiğinin altını çizen Küçük, "Burada yine üzerimizdeki baskının ağırlığı ortaya çıkıyor. 'Biz tedbir alıyoruz yine beğenmiyorsunuz' havası çıkıyor" şeklinde konuşuyor.
Bu anlattıkları çerçevesinde Küçük'e başka bir yorum getiriyorum. Sanayicinin söyledikleri üzerine bazı tedbirlerin alınmamasında, "iş dünyası sürekli birşeyler ister" zihniyeti olabilir mi?

Geçmişte çok ağlamış olabiliriz
Tanıl Küçük'ten hem itiraz hem de bir özeleştiri geliyor: "Siz yönetenseniz, sorumluluğunuz vardır. Bizim eskiden kalma alışkanlıklarımız olabilir. Geçmişte çok ağlamış olabiliriz. Ama o ince ayarı yapmak da yönetenin sorumluluğunda. Mesela ben Maliye'nin bütçe disiplinini, gelir-gider dengesini çok iyi anlıyorum. Ama üretim olmazsa, gelir de olmaz. İşte bunu anlamakta zorluk çekiyorum. Ekim ayından beri de Katma Değer Vergisi ve Özel Tüketim Vergisi düşüyor. Dolayısıyla üretim de sıkıntı var. Bu tespiti yapacaksınız ve çözümü ortaya koyacaksınız. Bizim eski alışkanlıklarımızı bırakacaksınız, objektif değerlerle hareket edeceksiniz."
Sohbetimizin sonunda Tanıl Küçük, önemli iki noktaya değiniyor. Birincisi, güven ortamının yaratılması; diğeri ise, önceliğin ekonomiye verilmesi. Tanıl Küçük, bugün gelinen noktada ise siyasetin, ekonominin çok önüne geçtiğini sözlerine ekliyor.

Evet, Tanıl Küçük ile sohbetimiz böyle... Gerçekten de enteresan bir süreçten geçiyoruz. Eleştiriye tahammülü olmayan ve bunu da her platformda sergileyen; belki de bilinçli olarak böyle bir politika izleyen Başbakan, acaba bu amacına ulaşmaya mı başladı? İSO Başkanı'nın "İlk defa kendimi tedirgin hissediyorum ve konuşmakta güçlük çekiyorum" demesi bunun bir kanıtı mı?


Hayırlısıyla şu 29 Mart'ı bir atlatalım

Tanıl Küçük, il sohbetimiz sırasında 29 Mart seçimlerini de konuşuyoruz. Küçük, "İnşallah şu 29 Mart'ı hayırlısıyla bir geçelim, bundan sonra ekonomiye dikkatlerimizi verelim. Gerçekten buna ihtiyacımız var" diyor. Seçim sonrası beklentisini sorduğumda ise şunları söylüyor.
"Siyasi iktidar açısından oy oranı çok önemli. Bence oy oranından da önemlisi düşünce tarzı. Yani oy oranını koruyup, artırabilir. Siyasi önceliklerine önem verebilir. Anayasa değişikliğinden başlayarak, farklı uygulamalar yapabilir. Ya da oy oranı düşer, ne yapmam gerekir der, ekonomi yerine siyasete öncelik verir. Bizce siyasi partilerin iktidarlığını devam ettirebilmesi için GSMH'yı yükseltmesi gerekir. Bunu artırdığınız zaman iktidar olmaya devam ederler. Bunu görebilmeleri gerekir. Bence birinci önceliğimizin ekonomide olması lazım. Biz de desteklerin geldiğini, proaktif ve olayların önünde olunduğunu göreceğiz."

Referans
Yayın Tarihi : 25 Mart 2009 Çarşamba 18:38:48


Bu haber hakkında yorum yazmak ister misiniz?