8
Haziran
2025
Pazar
GÜNCEL

ÇOK ŞÜKÜR Kİ MÜSLÜMANLIĞIN GEREKLERİNİ HATIRLATAN İMAMLARIMIZ VAR

Biliyorum, şimdi onun ardından ‘nutuk’lar atılıyor!.. Şöyle ‘bilim insanı’ydı, böyle ‘çağdaş’tı falan filan... Hep böyle olur ya; ‘kel ölür, sırma saçlı olur’ ya, Türkan Saylan da kıymete bindi...’

Bunlar, dini değerleri savunma iddiasındaki bir ‘gazeteci-yazar’ meslekdaşımızın Saylan’ın ölümüyle ilgili yazısından cümleler... Önceki gün, yani cenaze günü sabahı okudum.

Tabii, bunların arkasından, Prof. Dr. Türkan Saylan hakkında olumlu görüşler öne sürülemeyeceği iddiası geliyor.

Çünkü Saylan burs veriyormuş ama, başörtülülere vermiyormuş... Abdullah Gül’ün cumhurbaşkanlığına aday olmasına, eşinin başının örtülü olması yüzünden karşı çıkmış...

Çünkü bir demecinde, camilerimizle okullarımızın sayısını karşılaştırmış... “100 bin öğretmen açığımız varken, 35 bin okula karşı 75 bin camimiz varken...” demiş... (Yazıdaki ‘alıntı’ bu kadar... Cümlenin önü arkası yok)...

Ayrıca ‘kutlu doğum haftası’ törenleri için başlatılan uygulamayı eleştirmiş... Dini bayramlar ve dinen kutsal olan günlerin kutlanması, Hicri Takvim’e göre düzenlenirken, o ‘hafta’nın Miladî Takvim’e göre 23 Nisan haftasına rastlatılması, bir ara tartışma konusuydu, onun üzerinde durmuş. Buna tepki gösteren ‘ordu’yu haklı bulmuş. O tepkiye karşı ‘söylenme’nin yanlış olduğunu belirterek şöyle demiş:

“Bunu darbe çağrısı diye algılıyoruz. Çok kızıyorum buna... Çünkü orduya zarar vermeye çalışıyorlar...”

Bütün bu ve buna benzeyen ‘kanıt’ların sıralandığı yazıda anlatılmak istenen şeyin özeti şu:

Türkan Saylan, 1) ‘Başörtüsü düşmanı’dır,

2) ‘Darbe yanlısı’dır. (Çünkü ‘Orduyu yıpratmaya çalışıyorlar’ demiştir ya... Demek ki ‘darbe’den yanadır.)

***

Profesör Türkan Saylan, hayattayken de yapılan bu ve benzeri suçlamaları birçok defa yanıtlamıştı. Bu sütunda da örneklerini vermiştik.

Evvelce Hıristiyan iken, Saylan’ın doğumundan önce Müslümanlığa geçen annesinin Hıristiyan olarak kaldığı, Saylan’ın da ‘Hıristiyan misyoneri’ olduğu iddiasına karşı, nüfus kayıtlarının fotokopilerini çıkarıp gazetecilere dağıtmak zorunda kalmıştı. Misyonerlik iddiası için “Doğru. Türkiye Cumhuriyeti’nin eğitim misyonerleriyiz biz” demişti

‘Başörtüsü düşmanlığı’ iddiasına yanıtını, birkaç hafta önce Abbas Güçlü’nün ‘Genç Bakış’ programı için yaptığı söyleşide bir kere daha özetlemişti. Şöyle:
“Başörtülülere karşıyız imajı verilmeye çalışılıyor. Böyle bir şey yok. Biz asla ve asla başörtüsü düşmanı değiliz. Kimsenin de karşı olmaması için elimizden geleni yaparız. Hepsi kardeşimiz, dostlarımız. Fakat eğitim ve resmi kurumlarda yasak. Biz de yasalara uyan insanlarız. Hepsi bu...”

‘Darbe yanlılığı’na karşı, yeni bir şey söylemesine zaten gerek yoktu. Cumhuriyet mitinglerindeki ‘Ne şeriat, ne darbe-Demokratik Türkiye’ sloganı onun yazıp yaygınlaştırdığı slogandı.

Ama gelin de anlatın bunları o yazıyı yazan meslekdaşımıza... Yazısını şöyle bitiriyor:

“İmam efendi soracak bugün:

-Mevtayı nasıl bilirdiniz?

Hayır, iyiliğine şahadet edemem.”

***

Tabii, herkes serbest, kimse kimseyi öyle bir şahadete zorlayamaz. Cenaze namazına katılmazsınız, olur biter. İmam efendinin sorusuna ‘İyi bilirdik’ cevabını orada bulunanlar verir. O da mevtaya yeter. Sonrası zaten Allah’ın takdirindedir. Kulların görüşleri kendilerine kalır.

Ama, ben yaşım gereği, birçok cenaze törenine katıldım, ne orada imam efendinin sorusuna ‘İyiliğine şahadet edemem’ diye cevap veren bir ‘mümin’e rastladım, ne de bunu cenaze günü yazısıyla ilan eden bir yazar hatırlıyorum.

Üstelik bu defa bunu yapan, bir yazardan ibaret de değil. Aynı tutuma paralel tutumlar, önceki günkü ve dünkü başka bazı gazete yazılarında da görülüyor.
Ayrıca, bunları yazanların hepsi de İslami değerleri savunma ve yaygınlaştırma misyonunu üstlendikleri iddiasını taşıyan yazarlar...

Belirli internet sitelerine yansıyan yorumlarda da benzeri örnekler yer alıyor. Vatan’da Mustafa Mutlu, onlardan ilginç bir derleme yapmış... Birkaçını buraya da alayım. Saylan’ın ölümü için şöyle diyorlar:

* “Hepimize hayırlı uğurlu olsun. Toprak bile kabul etmez.”
* “Bir ebucahil daha gitti, çok şükürler olsun. Devamını diliyorum Allah’tan...”
* “Nasıl yani, bir de cenaze namazı mı kılınacakmış? Ne gerek var efendim, bale yapılarak uğurlansın hanım.”
* “De get hadi derine...”
* “ADD üyeleri, haydi Türkan hanım sizi bekliyor o tarafta...”

***

Daha birçoğu var... Hepsi, aynı derecede kin ve nfret dolu ifadeler...
Kendi kendime soruyorum: Böyle bir kinin ve nefretin yeri, Müslümanlığın esasları içinde var mı?..

Bana daha çocukken öğrendiğim, büyüyünce daha da iyi anladığım Müslümanlıkta, bunun tam tersi vardı. İnsanları sevmek vardı, saymak vardı, hak vardı, hakkaniyet vardı, insaf vardı, af vardı, doğruluk vardı...

Evet, bir de ölülerin arkasından (hele, daha cenazesi kalkmadan veya cenazesinin hemen arkasından) olumsuz konuşulmaması vardı... Onları, zaman içinde tenkid ederken bile, rahmetle anmak vardı...

Unutuldu mu bunlar?

Veya, onların yerine, başka anlayışlar, başka algılamalar mı oluştu?
***
Kendi kendime sorduğum bu soruların cevabını, çok şükür, önceki gün Teşvikiye Camii’nde, bir din adamı verdi: Cenaze namazını kıldıran emekli müftü İhsan Özkeskin...

Namazdan önce, cami avlusunu dolduran ve caddelere taşan topluluğun içinde sıkışık nizamda yerimizi korumaya çalışırken, birbirimizle konuşuyorduk. Tabii, Türkan Saylan üzerine... Ona, hayattayken büyük haksızlıklar yapıldığından söz ederken, ölümünden sonraki saygısızlıklardan duyduğumuz üzüntüyü de dile getiriyorduk. Ama, tabii, hiçbirimiz din adamı değildik. Bunu birbirimize söylüyorduk.

Bunu, cenaze başında namazı kıldıran hoca efendinin ayetlere dayanarak ifade etmesi, orada bulunan herkes için büyük bir teselli oldu.

O konuşma, bence cenaze gününün en önemli olayıydı. Bunu, dünkü gazeteler arasında, manşetinde de yer vererek en geniş şekilde yansıtan, Vatan gazetesiydi. Konuşmanın özet metni şöyleydi:

“DİNE SAYGILIYDI: Ben kendisine ilim adamı olması nedeniyle saygı gösteriyordum. O da bana din adamı olmam nedeniyle saygı gösteriyordu. Dine ve din adamına büyük saygısı vardı.

SAYGI GÖSTERSİNLER: Annesinin Müslüman olup olmamasının kanuşulmasından ve kendisine de kafir yakıştırmaları yapılmasından çok rahatsızdı. Kendisine kafir denilmesinden her Müslüman çok rahatsız olur. Bu yakıştırmaları yapanlar hiç değilse merhumenin ölüsüne saygı göstersinler.

HİZMET: Prof. Saylan ömrünü cüzzam ve cehaletle savaşla geçirdi. Yüce Allah Maide Sûresi 32. ayette, ‘Her kim bir can kurtarırsa bütün insanları kurtarmış olur’ diyor. O binlerce kişiyi değil insanlığı kurtarmıştır. Cüzzamlıların sağlığına can suyu oldu. Bu hizmetlerinden dolayı Allah razı olsun...

HAYIR: Türkan Saylan hanımefendi iki oğlunun anası olmakla yetinmedi, on binlerce öğrenciyi okutarak onlara da ana oldu. İnanıyorum ki eğitime verdiği hizmetlerinden ötürü ödülünü Allah’tan alacaktır. Hz. Peygamberimiz de ‘İnsanların en hayırlısı, insanlara hayır yapandır’ buyuruyor.

HZ. ALİ DİYOR Kİ: Peygamberimiz bilim öğrenmek kadını, erkek herkese farzdır demiştir. Hz. Ali ‘Bana bir harf öğretenin hizmetkârı olurum diyor...’

O ÖLÜ DEĞİL: Acı ki gerçekten Türkan Saylan vefat etti. Türkan Saylan hanımefendi istirahata çekilmiştir. Ölü değildir. Ölü olanlar bu dünyada hizmeti olmayanlardır..

19 MAYIS: Türkan Saylan hanımefendi geldi yaşadı ve gidiyor. Onun adı eserleriyle hep anılacaktır. Atatürk’ün Samsun’a çıkışının 90. yılında uğurluyoruz. Çağdaş Yaşamı Destekleme Derneği devam ediyor.

MİLYONLAR ŞAHİT: Umarız merhumenin bıraktığı noktadan hizmet bayrağını devralacak nice Türkan Saylanlar çıkacaktır.”

***

İlhan Özkeskin’in konuşması, sık sık alkışlarla kesildi. Gerçi cenaze namazı sırasında, namazı kıldıranı alkışlamak alışılmış şey değil. Ama herkes bunu o kadar içtenlikle yaptı ki, kimse yadırgamadı.

Ben ‘eski nesil muhafazakârlığı’ içinde alkışlara katılmamaya çalıştım. Ama diyebilirim ki, ‘ellerimi güç zaptet’tim’. Bence, alkışlayanlar doğrusunu yapyordu. Çünkü İhsan hocaefendinin söyledikleri, hem sağduyunun ifadesiydi, hem de -eleştirdiğimiz yazıları yazanlar dahil- tüm Müslümanlara verilen bir insanlık ve Müslümanlık ‘ders’iydi... Onu dinlerken herkes duygularını, içinden geldiği gibi ifade edebilmeliydi.

Teşvikiye Camii’ndeki o sözler, bu niteliğiyle, ülkemizdeki çağdaşlaşma gayretleri ile Müslümanlığın gereklerinin bir arada yaşayabileceğini ve her türlü kutuplaşma eğilimlerine set çekebileceği umudunu veriyor.

İhsan Özkeskin’i ve -bir kısmını şahsen de tanıdığım-aynı anlayıştaki arkadaşlarını kutlarız. Allah onlardan razı olsun.

***

Sonuç olarak: Profesör Doktor Türkan Saylan’ın cenaze töreni şunu gösterdi: Onun adı ve anısı, ülkemizin ‘çağdaşlaşma’ gayretlerinin bundan sonraki aşamalarına da ışık tutmaya devam edecek... Cenaze törenine katılan ve töreni televizyondan izleyen -her meslekten, her kesimden- milyonlarca insanımız, o gayretlerin destekçisi olacak.
 

Altan Öymen - Radikal
Yayın Tarihi : 21 Mayıs 2009 Perşembe 18:28:24


Bu haber hakkında yorum yazmak ister misiniz?