27
Mayıs
2024
Pazertesi
GÜNCEL

GÖRÜNÜRÜN SINIRLARI VE HADİSE'NİN KLİBİ...

Modern türbanla, düşük belli pantalonlarda tuhaf bir tasarım kardeşliği olduğunu düşünüyorum. Her ikisi de kamusal alanda kadın bedeninin görünürlüğünün minimum ve maksimumlarını belirliyor

Ergenokon sanıklarından da fark ediyorsunuzdur, şu sıralar iletişimin en etkin yolu “internete düşmek” olmalı, çünkü “düşüldüğü” andan itibaren ürün ya da “kişi” bir viral reklam gibi algılanıyor, ağızdan ağza dolaşmaya başlıyor, alıcısına hızla ulaşıyor. İnternet çağının bu etkin pazarlama yöntemini (viral reklam) Hadise’nin de video klibini hazırlayanlar da düşünmüş olmalı ki, geçen hafta TRT tarafından henüz onaylanmamış klip, erişime yasaklı YouTube’da birdenbire dönmeye başladı.

Pazarlama tekniği açısından “akıllıca” olduğu söylenebilecek bu süreçte önceden hesaplanamayan ise TRT’nin reaksiyonu. TRT’nin olası bir engelinin ancak bir oldu bittiyle aşılacağı da düşünülmüş olabilir ama sonunda ahlaki bir duvara “toslanıldığı” ya da daha kibar bir deyimle, TRT’nin “muhafazakâr refleksine” maruz kalındığı da ortada. Tabii ki kimse açıkça “içerik” (Eurovision namzedimizin temaşa eylenen vücut nahiyeleri ve ba’dü raksı mükerreri) üstünden konuşmuyor, basitçe klibi beğenmedik diyorlar, sanırsınız ki video-klip hazırlama tekniği açısından çok sorunlu bir montaj olmuş ya da diyelim ki, postmodern estetik metodolojiye uymayan bir görüntü akışı var. Herkes her şeyin farkında, sorun “içerikte”!

O halde, içerikten, beden siyasetlerinden, kadın bedeninin nereye kadar görünür olmasının kabul edilebilir olduğundan söz etmeliyiz. Bu da yetmez, konuyu Hadise’nin “gurbetçi” arkaplanına, yani yeni Türkiye popüler kültüründe artık sıkça boy gösteren “gurbetçi” global partnerlerimize de bağlamak zorundayız. Rafet El Roman’dan Fatih Akın’a uzanan -ya da Hadise’den Yelda Reynaud’ya uzanan- yepyeni popüler isimler var popüler kültür dağarcımızda ve bu kendi alanlarında başarılı insanlar, Türkiye’nin içsel kültürel kodlamalarına kolayca oturtulamıyor, hatta varlıkları ve ürettikleri işlerle varolan kodları zorluyorlar. Hadise de böyle bir konumda, çokdilli ama anadili aksanlı; Türkiye sahne koduna göre çok açık giyiniyor ama kişilik olarak pek mazbut, magazin programlarının tipik öznesi hiçbir zaman olmuyor, skandallarıyla anılmıyor. “Avrupalı” ama ailesinin Türkiye’de kalan kısmı, ekranda gördüğümüz kadarıyla Türkiye’nin şehirlisi değil, aslında hakiki Türkiye’yi daha yenilerde öğrenmeye başladığı bile söylenebilir. Sosyolojik anlamda çok ilginç bir karışım bu:

Bir yanıyla Türkiye’nin çevre kültürünü temsil ediyor, öteki yanıyla da Avrupa’daki çevre kültürünü. Yine de her iki sosyal coğrafyada merkeze yürüyen, merkezileşen “çevre-kültürler” bunlar. Hadise’nin parçaları Belçika diskolarında çalıyor, Belçika şehir gençliğinin kanını kaynatıyor, listelerde yukarıya tırmanıyor. Türkiye’de de TRT tarafından şaşırtıcı bir süreçten sonra Hadise’nin ismi seçilmişti. TRT’nin Sertab Erener zaferinden iki yıl sonra, Gülseren (Rimi Rimi Ley) ile yaşadığı hezimettin ardından tekrar bir gurbetçiyle anlaşması pek beklenmiyordu. Aslında TRT, Kenan Doğulu ve Mor ve Ötesi denemeleriyle, Türkiye’deki merkezi metropol beğeninin en iddialı örnekleriyle Eurovision’u zorlamaya çalışmıştı ama oylamadaki gurbetçi desteğine rağmen, ne olursa olsun sonunda “yerel” kalan beğeniyle zirve zorlanamıyordu. Hadise ile denenense, hem Avrupa’da iş yaptığı bilinen dans müzikleriyle güçlü bir adaylık sağlama, hem de gurbetçilerle kapsamlı bir köprü kurma isteği gibi yorumlanabilir.

Muhafazakârlık sigortaları atınca

Bu anlaşılır isteğin her zamanki gibi birtakım arızalara yol açması ise kaçınılmaz oluyor. İyi hatırlıyorum, Rafet El Roman’ın Almancı aksanına aldırmadan Türkiye popundan kolayca ayrışan şarkılarına bayılan bazı liberal arkadaşlar, beyimizin aynı zamanda dayanılmaz bir maço olduğunu fark edince derin bir hayal kırıklığı yaşamışlardı. Benzer şekilde, Hadise’nin internete düşen klibini gören TRT yönetimindeki “modern-muhafazakârların” muhafazakârlık sigortaları da anında atmış olmalı. Kadın bedeni üstündeki tahakkümün tüm dünyada sürdüğü söylenebilir ama, Türkiye modernleşme tarihindeki durum hemen her zaman çok özgün oldu. Özellikle AKP iktidarından sonra bedene ilişkin görünme/görünmeme modları neredeyse milimetrik bir keskinlikle tarif edilir olmaya başladı.

Saçın görünmemesini garanti altına alan iki katmanlı modern türban ile sadece göbeği gösteren düşük belli pantalonlarda tuhaf bir tasarım kardeşliği olduğunu düşünüyorum. Çünkü her ikisi de kamusal alanda kadın bedeninin görünürlüğünün minimum ve maksimumlarını belirliyor. Nitekim Hadise ve eşlik eden dansçılar, TRT tarafından Eurovision’da söyleyeceği şarkının ilk kez sahnelendiği yılbaşı gecesinde düşük belli bir pantolonla dans ediyorlardı. Pantolonun terminal bir durum olduğunu, memnun olunmayan kliple anladık, çünkü bu kez Hadise çok kısa bir şort giyiyor ve sınırları zorluyordu -türban analojisine dönersek-, çarşaf da tesettürde sınırların zorlandığı bir durumdur.

Her iki tarafın da henüz anlamadığı hakikat, meselenin bir hapsetme-özgürleştirme ekseninden çok bir sınırlama, denetleme, disipline etme sorunsalında şekillendiği olgusudur. Cumhuriyet tarihi boyunca kamusal alana çıkmaya çalışan kadının bedenine resmi ve sivil müdahalelerin sürekli olarak yapıldığı gerçeğini unutmadan bu klibi anlamak mümkün müdür acaba? Klibin başında “erkeksileştirilmiş”, saçı toplanmış, kravat takan bir kadının, kıyafetin içinden çıkan, seksi, kışkırtıcı bir bedene dönüşmesi midir acaba rahatsızlığın kaynağı? Bu sorulara hiçbir cevabım yok, sadece şuna dikkat çekmek istiyorum, Türkiye’de kadın bedeni ile “modernim, çok modernim” demenin iki yolu olduğu iyice netleşiyor. Kapanarak görünür olmak, açılarak görünür olmak. Sanmayın ki bunlardan sadece biri muhafazakâr, diğeri ise modernist. Her ikisi de, eğer erkekler ve beğenileri tarafından belirleniyorsa, hem muhafazakâr hem de modern olabilir. Önemli ve özgürleştirici olan, kadının kendi kararı, arzusu ve beğenisiyle bedeninin ne kadar görüneceğini belirlemesidir. Hadise’nin klibindeki asıl “hadise” budur.

 

Orhan Tekelioğlu - Radikal
Yayın Tarihi : 30 Mart 2009 Pazartesi 17:45:56


Bu haber hakkında yorum yazmak ister misiniz?