19
Mayıs
2024
Pazar
GÜNCEL

İLK YILBAŞI AĞACINI TÜRKLER Mİ SÜSLEDİ?

Geçmişte yapılan, “Yılbaşı Hıristiyan adeti midir?”, “Müslümanlar yılbaşı kutlar mı?” tartışmaları bu yıl yerini, “Çam ağacı” polemiğine bıraktı.

Sümerolog Dr. Muazzez İlmiye Çığ’ın, “Çam ağacı süslemenin Türk adeti olduğunu” söylemesi, bazı tarihçilerin tepkisini çekti. Prof. Halil Berktay, Çığ’ın sözleri için, “Tarihin Televolesi” derken, Prof. M. Ali Kılıçbay, “Türkler göçebe, ne işi var çam ağacıyla?”, Prof. Ahmet Taşağıl, “Çam süslemek Hıristiyan adetidir” dedi. Geçmişe doğru bir tarama yapınca aslında “yılbaşının” Osmanlı döneminden beri farklı vesilelerle tartışıldığı, polemik konusu yapıldığı görülüyor. Durum böyle olunca, geçmişten günümüze, hem bizden, hem dünyadan “ortaya karışık” bir yılbaşı derlemesi yaptık. “İyi yıllar” dilekleriyle...

Akçamı kesip evlerinin ortasına koyuyorlar

“Çam ağacı süslemek Türk adetidir” diyerek, bu konudaki polemiğin fitilini ateşleyen Sümerolog Muazzez İlmiye Çığ şöyle diyor: “Eski Türklerde yerin göbeğinden göğe kadar bir ağaç tasavvur ediliyor. Bu hayat ağacı. Sümerlerde de var. Bir ucunda göktanrısı duruyor. 22 Aralık’ta güneş yeniden fazla olarak dünyayı aydınlatacak, günler uzayacak. Türklerin göktanrısı, gün ile geceyi tanzim ediyor gökte. Sözde gün ile gece sürekli münakaşa halinde. 22 Aralık’ta gün, geceyi yeniyor. Bunu ‘Yeniden Doğuş Bayramı’ olarak Türkler kutluyorlarmış. Türkistan’da bir ağaç varmış, akçam. Akçamı getirip eve koyuyorlar. Altına, o sene tanrı onlara güzel bir yaşam verdi diye tanrılara hediyeler koyuyorlar. Dallarına da ertesi sene için tanrıdan niyaz ettikleri şeyler için paçavra veya kurdela koyuyorlar. O günlerde aileler toplanıyor, özel yemekler yeniliyor, büyük bayram, şenlik yapıyorlar. Bu adet Türkler yoluyla Avrupa’ya geçti. Konunun Noel’le alakası yok. İznik Kolisi’nde pagan adeti görülen bu adeti ‘İsa’nın doğuşu olarak kabul edelim’ diyorlar ve bu adet Hıristiyanlara geçiyor. Ama ağaç süsleme pek yok. 16’ncı yüzyılda Almanya’da başlıyor, daha sonra Fransa’ya geçiyor ve dünyaya yayılıyor.”

Mumun yerini ampuller aldı

Kaynakların çoğunluğunda, Çığ’ın da dediği gibi evde çam ağacı süslemenin kökeninin Almanya olduğu ifade ediliyor. Almanların “cennet ağacı” adını verdikleri ve Adem ile Havva’nın hikâyesine dayanarak üzerini elmalarla donattıkları ağaç köknarmış. 15’inci yüzyıldan sonra bu ağaçlara ekmek, bisküvi gibi yiyecekler de asılmış. Protestanlığın yayılmasıyla birlikte bunlara yanan mumlar eklenmiş, sonra da ampuller... Bu adet zamanla Avrupa’da yaygınlaşırken, göçmenler kanalıyla da Amerika’ya taşınmış.

Karanlığın bitişini müjdeliyor

Yine kaynaklara göre kış aylarında sadece birkaç saat süren gündüzlerin yaşandığı Kuzey Avrupa’da, uzun karanlık günlerin yerini giderek aydınlık günlere bırakacağının müjdecisi olarak kabul edilen Aralık ayında törenler yapılırmış. Bu adet, Avrupa’da güneye indikçe değişerek, yayılmış. Romalılar zamanında takvimin başlangıcının, dünyanın yaratıldığı ay olduğuna inanılan ve tabiatın canlanmasının müjdecisi olan Mart ayından Ocak ayına kaydırılmasıyla, kutlanacak tarihler konusunda kafalar iyice karışmış. Zamanla Kuzey Avrupa ülkelerinin “karanlığın bitişi” kutlamalarının, Hıristiyan dünyasınca, “Hz. İsa’nın doğum günü” kabul edilerek, Noel kutlamalarına dönüştürüldüğü, kaynaklarda belirtiliyor.

Noel ve yılbaşı kutlaması

İslam dünyasında yıllardır yapılan yılbaşı tartışmasının en önemli nedenlerinden birisi, “Bu günün Hıristiyanların dini bayramı” olarak görülmesi. Oysa Noel ile yılbaşının farklı olduğunun altı kalın çizgilerle çizilmiş: Noel, Hıristiyanlar tarafından Hz. İsa’nın doğum günü olarak kabul edilen ve kutsal bir gün olarak kutlanan dini bir bayram. Yılbaşı ise yeni bir yılın başlangıcı olması sebebiyle kutlanan ve kökeni çok eskilere dayanan bir adet. Hıristiyan dünyasında Aralık ayının 24’ünü 25’ine bağlayan gece, Hz. İsa’nın doğumu, yani Noel olarak kutlanılıyor. Kaynaklara göre Noel ilk olarak 336 yılında Roma’da kutlanmış... Ortaçağ’da yılın başlangıcını belirlemek için birçok tarih kullanılmış. Romalıların yılı 1 Ocak’ta başlıyordu, bu kullanım Ortaçağ’da bazı ülkelerde de sürmüş.

Kaynaklara göre Osmanlı İmparatorluğu’nda yaşayan Hıristiyanlar için yılbaşı “Noel” dönemi anlamına geliyordu. 24 Aralık’ı 25 Aralık’a bağlayan gece, İsa’nın doğuşu kutlanırdı. 24 Aralık gecesi çocuklar ev ev dolaşır ve “Kalanda” adlı Noel şarkıları söylerdi. Noel sabahı kilisedeki ayine gidilir, öğle saatlerinde de akrabalar, dostlar bir araya gelerek yemek yerdi.

Özellikle çocuklar için çam ağaçları süslenirdi. 31 Aralık ise kimi kesimlerde (özellikle Ortodoks Rumlarda) İsa’nın sünnet günü olarak anılırmış. Bu gece de Rumlar, hindi yer, eğlenirmiş. Ayrıca Sakız Adası’ndan getirilen sakızla (mastika) yapılan ve üzerinde “yeni yıl” yazan yuvarlak Yılbaşı Pidesi pişirmek de gelenekmiş. İstanbullu Ermeni aileler yılbaşı gecesi bir araya gelir ve gece yarısı birlikte sofraya otururmuş. Günler öncesinden alışverişe başlayan bu aileler için, zeytinyağlı yaprak ve midye dolması, hindi ve anuşabur (aşure), yılbaşı sofrasının vazgeçilmez yiyecekleriymiş.

Yatsı namazından yeni yıl balosuna

Müslümanlar arasında yeni yıl kutlanma geleneği olmamasına karşın, Osmanlı’da yüksek devlet görevlileri, padişahı ziyaret ederek, yeni yıl nedeniyle tebrik ederler, padişah da ziyaretçilere “Muharremiye” adı altında para ve armağanlar verirmiş. Kaynaklara göre, Osmanlı’nın, “Hıristiyan yılbaşıya” gösterdiği ilk ilgi, 1829 yılına rastlıyor. O yılbaşı, İstanbul’daki İngiliz elçisi, Haliç’te bulunan bir gemide büyük bir balo vermiş. Baloya Osmanlı devlet adamları da çağrılmış. Davetliler, yatsı namazını Tersane Divanhanesi’nde kıldıktan sonra, sandallarla gemiye gitmiş ve sabaha kadar eğlenmişler.

Ertesi gün Kazasker Yahya Bey, Serasker Hüsrev Paşa’ya, katıldığı balonun ne menem bir şey olduğunu sorduğunda şu cevabı almış: “Az vakitte çok hazırlık yapmışlar. Biz baloda yapılanları bir ayda düzenleyemeyiz. Gerçi kâfir işi, fakat ne çare? Devletçe bir şey oldu, katılmak lüzum etti. Kaşık çatal gibi mekruh şeyler bile vardı.”

İstanbul tarihinde bir ilk

1926 yılını 1927’ye bağlayan gün, hafta sonu tatiline, cumaya denk gelince, yılbaşı eğlenceleri Müslüman halktan da ilgi görmüş ve sabaha kadar eğlenilmiş. Elektrik İdaresi de ilk kez o gece, saat tam 12’de kentin bütün ışıklarını bir dakika söndürme geleneğini başlatmış. Kaynaklara göre:

“Ertesi yıl, İstanbul’un yılbaşı gecesi, özellikleri şanslarını kumarda denemek isteyenler için özel bir önem taşıyordu. Eğlence yerleri dolup taşıyordu. O yıl Yıldız Sarayı da bir kumarhane olarak işletilmeye başlanmıştı. İşletmeci Senyör Maryosera bu özel gün için rulet masaları kurmuştu. İstanbul tarihinde bir gecede, hem de hiçbir yasal kısıtlama olmadan bu denli kumar oynandığı herhalde olmamıştı...”

Bugün kutlandığı anlamda yılbaşı eğlencesi neredeyse 20. yüzyıla kadar gündeme gelmemiş. İmparatorluğun son yıllarında ’alafranga’ diye nitelenen aileler arasında bu tür âdetler yayıldıysa da, eğlence, karşılıklı hediyeleşme ve ziyafet düzeyinden öteye geçmemiş. Aynı dönemde Müslüman inanışına mensup aileler bayram vesilesiyle çocuklarına türlü hediyeler verme âdetini benimsedikleri için yılbaşı kutlaması fazla önem kazanamamış. Ama gerek Cumhuriyet’le birlikte gerçekleştirilen takvim değişikliği, gerekse daha sonra izlenen yolda yılbaşı kutlaması kültürü, Türkiye’de de yerleşip kökleşmiş...

Şule Türker - Vatan
Yayın Tarihi : 27 Aralık 2009 Pazar 20:31:27


Bu haber hakkında yorum yazmak ister misiniz?