Meclis'te "peygamber" polemiğiyle başlayan kavga bir süredir iyice daralan siyasi atmosferin dışavurumu sayılabilir. Kürsüden ya da oturduğu yerden hakaretler yağdıran, derdini yumruklarıyla anlatmaya çalışan siyasetçi profiline daha önceden alışkınız.
Son kavga da politik hafızamızda yer eden diğer kavgalardan pek farklı değil esasen. Birbirinin üzerine yürüyen vekiller, kavgayı ayırmak isterken yumrukların hedefi olanlar, havada uçuşan küfürler özellikle 90'lı yıllardaki koalisyon dönemleri Meclis manzaralarının ayrılmaz parçasıydı.
Fakat peygamber polemiğiyle karışan Meclis'te, bu kez bir detay göze takılıyordu. Kavganın baş aktörlerinden Osman Durmuş, polemiğe konu olan "peygamber" benzetmesinin kendisine ait olmadığını kanıtlamak için Meclis kürsüsüne geldi. iPhone'u ile internete bağlanarak AK Parti'nin eski Aydın İl Başkanı'nın demecini bulup, arama sonucunu milletvekillerine gösterdi. Ardından malum olaylar gelişti.
Kavgaya dönüşen bu sığ tartışmanın bana göre tek galibi vardı: Steve Jobs. Evet, teknoloji devi Apple'ın CEO'su Steve Jobs'tan bahsediyorum.
Teknolojik peygamber
Pek çok insana göre bugün teknoloji yeni bir din haline geldi. Newsweek'ten Daniel Lyons geçenlerde şöyle yazıyordu: "Teknoloji bir çeşit din oldu. Artık Tanrı'ya inanmıyor olabilirsiniz ama yine de gizem ve mucizelere ihtiyacımız var. Sihirli davranışlara gerek duyuyoruz."
Açıktır ki bu sihir artık teknolojiden bekleniyor. Yeni çıkan sihirli bir ürün, teknoloji dinine iman edenlerin sayısını artırıyor. İnsanlar, sürekli daha parlak daha hızlı daha yüksek bir teknolojik ürüne sahip olmanın hesaplarını yapıyor.
Denilebilir ki eğer teknoloji bir din haline geldiyse, onun parlak ürünlerini bir Meclis kavgasının içine dahi yerleştirebilen Steve Jobs, teknoloji dininin peygamberidir.
Tıpkı İspanyol misyonerlerin 500 yıl önce Amerika kıtasında Hıristiyanlığı yaymak ve yerlilerin gözünü kamaştırmak için kiliselerine parlak aynalar yerleştirmesi gibi bugün Steve Jobs, kendi eseri olan göz kamaştırıcı ürünlerle bu yeni dinin misyonerliğini üstleniyor.
Yasak elmanın marifeti
Jobs'un kurucusu olduğu Apple için Özcan Yüksek birkaç yıl önce, "insanlığın yeni yasak elması" demişti. Dizüstü bilgisayarlarda yaptığı devrimin ardından, iPod, iPhone ve en son iPad'in yarattığı etkiye bakılırsa teknoloji dininin en çok arzulanan nesnelerini çıkaran bir şirket için oldukça doğru bir tanımlama bu. Birkaç hafta önce tanıtılan iPad'in "İsa'nın Tableti" olarak adlandırılması da buna bağlanabilir.
Steve Jobs, kişisel bilgisayarların gelişiminden Bill Gates ile yaşadığı mücadeleye, sıradışı hayat tecrübesinden bir pazarlama dehası oluşuna kadar pek çok özelliğiyle teknoloji dininin peygamberi payesini hak ediyor. Bundan öte kendisi de böyle bir misyona sahip olduğuna inanıyor.
Apple'ı Steve Jobs'tan bağımsız düşünmek imkânsız. Jobs, 1970'lerde arkadaşı Steve Wozniak ile evinin garajında kurduğu Apple'ı kısa bir süre içinde bir teknoloji devi yaptı. Daha sonra kendi kurduğu şirketten kovulmayı başardı.
Apple'dan ayrı kaldığı dönemde ileride, Hollywood'un en önemli animasyon şirketi olacak Pixar'ı ve NeXT'i kurdu. Apple'ın NeXT'i satın almasıyla kendi şirketine geri dönmüş oldu ve 1997'de tekrar Apple'ın başına geçti. Ve bu tarihten sonra en az şirket kadar büyük bir "marka" haline geldi. Hastalandığında şirket hisseleri düştü, iyileştiğinde tekrar yükselişe geçti.
Siyah kazaklı mesih
Jobs, teknoloji peygamberliğine uygun bir imaj da yarattı. Klasik yönetici görünümünden uzak, her daim kot pantolonu ve siyah kazağıyla milyonların önüne çıkıp en yeni ürünlerini, en parlak cümlelerle tanıttı.
Jobs'un kıyafet tercihi hakkında Alex Akimoğlu ya da Kağan Gökalp daha etraflı bir yazı yazabilir. Ama kişiliğini anlamak açısından kıyafeti konusunda yaşadığı bir olayı anlatmakta fayda var.
"Teknoloji peygamberi"nin, üzerinden hiç eksik etmediği siyah kazağı bir Issey Miyake ürünü. Jobs, bir mağazada görüp satın aldığı bu kazaktan daha sonra bulamamış. Issey Miyake'yi arayıp kazağın üretimden kaldırıldığını öğrenince, yeni bir üretim için kaç tane kazak yapacaklarını sormuş ve siparişini vermiş. Şimdi, tüm ömrü boyunca aynı kazağı giyebileceği esprisi yapılıyor.
Sıradışı giyimi gibi sıradışı yaşamı da Jobs'u insanların özellikle de genç neslin gözünde bir "seçilmiş insan", üstinsan konumuna kavuşturuyor. Kendi kurduğu şirketten kovulmasına benzer şekilde üniversiteyi terk edişi, bu başarısızlığını kişisel girişimleriyle başarıya dönüştürmesi ve daha önemlisi kendi anlattığı başarı hikâyesini herkese kabul ettirmesi onu farklı kılıyor. Bu sebeple Stanford Üniversitesi'nin mezuniyet töreninde yaptığı konuşmada yeni mezun gençlere, "Aç kalın, budala kalın" diyor.
Tartışma götürmez bir gerçek de Jobs'un teknoloji dehası kadar, iyi bir pazarlamacı olması. Oracle'ın patronu Larry Ellison onu, "bir mühendis kafasına ve bir sanatçı kalbine sahip" diye tanımlıyor. Bu ikisinin karışımından ortaya çok da iyi bir pazarlamacı çıkıyor. 2007 yılındaki iPhone tanıtımındaki gibi, cep telefonundan bölge haritasını çıkartıp en yakın Starbucks'ı arayarak salondaki 4 bin kişiye kahve söyleme numarası yapabiliyor.
İtiraf etmek gerekir ki Osman Durmuş'un da Meclis kürsüsünde iPhone'uyla yapmaya çalıştığı şey farklı değildi. Teknolojinin nimetlerinden faydalanarak siyaseten fayda kazanmak istedi. Bunun için "peygamber"i bulmak üzere kürsüden internete bağlandı. Ancak Durmuş, cep telefonuyla internette aradığı "peygamberin" aslında bizatihi telefonunun üreticisi olduğunu bilmiyordu.