27
Mayıs
2024
Pazertesi
GÜNCEL

AHMET TÜRK, ÖCALAN'IN MESAJINI NİÇİN VURGULADI?

1970’lerdeki Ahmet Türk ile bugünkü Ahmet Türk... DTP’nin son genel başkanı Türk, 1973’te Meclis’e CHP’nin en genç milletvekili olarak girmişti. 1980’e kadar milletvekili kaldı. 12 Eylül’den sonra tutuklandı.

Diyarbakır Cezaevi’nin koşulları altında kaldı. Daha sonra SHP’den de milletvekilliği yaptı. HEP milletvekili iken dokunulmazlığı kaldırıldı. İki yıl cezaevinde kaldı. DTP başkanlığı görevinden sonra artık milletvekilliği sona eriyor. ‘Beş yıllık siyasal yasaklı’ dönemi başlıyor.

Aysel Tuğluk, DTP’nin eşbaşkanlığını yapmıştı. 44 yaşındadır. Hukukçudur. 2007’de milletvekili seçildi. DTP’nin Meclis dışında kalan iki siyasetçisinden biridir. Soldaki fotoğraf siyasi hayatının ilk günlerini yansıtıyor. Sağdaki, şu sıralarda çekilmiş...

Kapatılan DTP’nin milletvekillerinin istifa kararlarından vazgeçmeleri isabetli oldu. Eğer istifa etselerdi ülkedeki gerginlik daha da tırmanacaktı. Olayların büyümesi ihtimali artacaktı.

DTP’lilerin istifa projesinden vazgeçmesini isteyenler, siyasette de, basında da, sivil toplum örgütlerinde de çoktu. Onların telkinlerine, çeşitli görüşlerdeki aydınların çağrıları da ekleniyordu.

DTP’liler, o telkinleri, çağrıları da dikkate alarak kendi aralarında tartışıyorlardı. Bu arada öğrenildi ki, İmralı’dan, Abdullah Öcalan da, avukatları yoluyla aynı yönde görüş bildirmişti.

DTP’lilerin ‘Meclis’te kalma’ yolunu tercih etmeleri, Ahmet Türk tarafından açıklandı. Türk’ün açıklamasının metninde, Öcalan’ın görüşüne de yer verilmişti.
Tabii, açıklamanın en fazla dikkati çeken bölümü bu oldu. Gazetelerin başlıklarında da, doğal olarak, Türk’ün o konudaki cümlelerine yer verildi. ‘Meclis’te kalma’ kararının asıl kaynağının Öcalan’ın tavrı olduğu izlenimi çıktı.
Ahmet Türk, konuşmasının kararla ilgili bölümünde, öteki telkinleri sıralamaya öncelik vermiş, Öcalan’ın tavrını belirtmeyi, daha sonraya bırakmıştı. Bu, ‘karardaki asıl etken’in Öcalan olduğu izlenimini değiştirmedi.

Tabii, işin aslını bilmiyoruz. DTP’lilerin bu konudaki tartışmaları kendi aralarındaydı. O tartışmalarda hangi etkenin ağır bastığını kendileri bilir. Ama, kararın açıklamasını yapan Türk’ün vurguladığı gerekçe kendi cümlelerindedir.

Gerekçenin tam metni
Bunu görmek için konuşmasının o bölümünün birçok gazetede yayınlanmayan ‘tam metnini’ buraya da alalım.

“Partimizin 6 kez kapatılmasına rağmen demokratik mücadelemizi sürdürüyoruz. Bu, şiddeti değil, barışı savunduğumuzun açık bir göstergesidir. Halkımız, parlamentoda mücadelemizi sürdürmemizi istedi. Bunu çok yüksek sesle ifade ettiler. Bütün sivil toplum örgütlerimiz bu mücadelede devam kararı aldılar, düşüncelerini bize ilettiler, adeta rica ettiler, ‘Bu zemini terk etmeyin’ dediler.
Yine Türkiye’deki demokratik güçler, aydınlar, yazarlar, akademik çevreler bu süreçte parlamentoda bulunmanın önemini ortaya koydular.

"Çarşamba günü İmralı’da sayın Öcalan ile avukatları bir görüşme yaptılar. Bu görüşme sonucunda, sayın Öcalan da parlamento zemininin terk edilmesinin doğru olmadığını ve bu mücadeleye devam edilmesi gerektiği şeklinde. Bu bize iletildi. Tüm gelişmeleri değerlendirerek, istifanın doğru olmadığı inancına vardık.
Bir canı bile kaybetmemiz, bir partinin kapatılmasından daha önemlidir. Onun için diyoruz ki; ey siyasetçiler, siyasi partiler gelin canlara sahip çıkalım, gelin canları kaybetmeyelim.”

Bu metinden belli ki, Ahmet Türk, kararın, ‘tüm gelişmeleri değerlendirerek alındığı’nı belirtmeye özen göstermiş. Ama saydığı değerlendirmelerden sonra Öcalan’ın görüşüne de yer vermeyi -eleştirilere ve tepkilere yol açacağını bile bile- ihmal etmemiş... Niçin?

Siyasetçilerin ve siyasi yorumcuların, bu konudaki analizlerini yaparken bu sorunun cevabını aramalarında, bence fayda var.

‘İki kere iki dört eder’ dese...

Kendi görüşümü özetleyeyim:

1) DTP’de siyaset yapanların, kararlarının oluşmasında, Ahmet Türk’ün açıklamasında değindiği ‘tüm unsur’ların rolü olduğu anlaşılıyor. Abdullah Öcalan’ın görüşü veya ‘onay’ı, bu unsurlardan sadece biridir.

Öcalan da, diğer birçok çevrenin, grubun ve kişinin belirttiği gibi, DTP’liler için ‘Meclis’te kalmalılar’ demiştir. Bu konudaki kendi özel nedeni nedir? Konuyu, ‘Kürt sorununun çözümü’ açısından mı düşünüyor, bazı yorumlarda öne sürüldüğü gibi kişisel durumu açısından mı?.. Bu konuda, o soruyu yanıtlayabilecek kadar uzman değilim. Ama şu bellidir: Öcalan’a ait olduğu bildirilen görüş, gerekçesi ne olursa olsun, demokrasimizin gerekleri açısından doğrudur.

Birçok kişinin (ben dahil) başlangıçtan beri savunduğu görüş odur. Bunu daha sonra Öcalan’ın da söylemiş olması, o görüşün ‘doğru’ olduğu gerçeğini değiştirmez. DTP’lilerin aldığı kararın isabetli bir karar olduğu gerçeğini de değiştirmez. O kararı ‘Bunu madem Öcalan da istedi. Öyleyse olumsuz bir karardır’ önyargısıyla değerlendirmek, elbette yanlış olur.

Soğuk Savaş döneminin Türkiyesi’nde, DP iktidarının bazı sözcüleri, muhalefetteki CHP’lilerin bazı görüşlerini “Bunları Moskova Radyosu da söylüyor” diye kötülerlerdi. CHP sözcüleri de bunu “Moskova Radyosu ‘iki kere iki dört eder’ diyorsa, biz ‘Hayır, üç eder’ mi diyeceğiz?’” diye yanıtlarlardı.

Dün Öcalan’ın sözleriyle ilgili bazı değerlendirmeler, bana o günleri hatırlattı. Ama artık, çok uzun zamandan beri o günlerde değiliz.

2) Peki, eğer Öcalan, İmralı’dan avukatlarıyla o mesajı göndermeseydi, DTP’liler ‘Meclis’te kalıyoruz’ kararını kolay kolay alabilirler miydi?

O kararı almaları kolay olmazdı. Çünkü DTP’lilerin seçmen tabanının bir bölümünde, daha sert politikaları isteyenlerin de bulunduğu bellidir. Ayrıca, DTP’liler ‘Meclis’ten çekiliyoruz’ diye kesin görüşlü bir tutum almışlardı. Kamuoyunun çeşitli kesimlerinden, sivil toplum örgütlerinden, aydınlardan, yazarlardan, akademisyenlerden gelen çağrılar ne kadar yoğun olsa da, o tutumlarını değiştirmelerini sağlamaya yetmezdi. Parti tabanındaki sertlik yancıları, onlara karşı etkili tepkiler gösterebilirlerdi.

Siyaset hayatımızda çok rastlanan bir önyargı vardır: Milletvekillerini, Ankara’da ‘bir eli yağda bir eli balda’ yaşayan insanlar gibi görürler. DTP’lileri de ‘Sözlerinden döndüler, maaşlarından, rahatlarından, dokunulmazlıklarından vazgeçemediler’ diye suçlayabilirlerdi.

İmralı’dan aldıkları Öcalan’ın mesajı, parti ve seçmen tabanından gelebilecek bu tepkileri önlemiştir. Çünkü şu da bir gerçek: Öcalan, hakkındaki eleştiriler artsa da, o tabanda etkisi hâlâ belirleyici olabilecek bir kişidir.

Ayrı ayrı zamanlarda da olsa her biri artık ‘Kürt realitesi’nin varlığını belirten diğer parti liderleri şunu da görmelidirler: Kapatılan DTP yönetiminin de öyle bir realitesi vardı.

Ahmet Türk’ün kamuoyundan yükselen diğer seslerin arkasından Öcalan’ın mesajını -tepkileri de göze alarak- vurgulamasının temelinde o ‘realite’nin etkisi vardır.

Aynı hata tekrarlanmasın
Bunları niçin yazıyorum:

DTP’lilerin ‘Meclis’te kalma’ kararından sonra Meclis’te yeni bir parti grubunun oluşması söz konusu... Adına ne dersek diyelim: ‘Kürt sorunu’, ‘Güneydoğu sorunu’, ‘demokrasi sorunu’, ‘milli birlik sorunu’... O ‘sorun’un çözümünü isteyen siyasetçilerin yapmaları gereken şey, herşeye rağmen gene en başta o grupla temas kurmalarıdır...

Seçimlerde ülke çapında 2 milyondan fazla oy alan, kendi seçim çevrelerinde de yer yer yüzde 50’yi aşan oy oranlarıyla belediye başkanlıkları kazanan grup, o grup... Meclis’in çatısı altında ‘sorun’ çözmek isteyen diğer partilerin grupları, o grupla temas etmeyecek de kiminle edecek?..

O grubu dışlayıp, Meclis dışında başka muhatap mı arayacak?.. Veya soruna, hiç kimseyi muhatap almayarak, kendi başına çözüm bulma iddiasını mı taşıyacak?
2007 yılının temmuz ayından sonraki iki buçuk yıl içinde, AKP iktidarının yaptığı gibi...

Daha önce de hep belirttik: O grup, Ahmet Türk gibi, Aysel Tuğluk gibi deneyimli politikacıların kuruculuğunu ve yöneticiliğini yaptığı bir partinin grubuydu. İktidardaki AKP’nin de, muhalefetteki CHP’nin ve MHP’nin de, Kürtlerle ilgili sorunlar hakkındaki politikalarını, o grubu dışlayarak belirlemeleri büyük bir talihsizlik olmuştur.

Bu yazdıklarım, bu talihsizliğin, bundan sonraki ‘yeni dönem’de tekrarlanmaması gereğini hatırlatmak içindir.

Altan Öymen - Radikal
Yayın Tarihi : 20 Aralık 2009 Pazar 22:23:21


Bu haber hakkında yorum yazmak ister misiniz?