24
Mayıs
2024
Cuma
GÜNCEL

GENELKURMAY SIKINTILI...

Önce iyi olandan başlayalım: Genelkurmay Başkanı Orgeneral İlker Başbuğ’un başlattığı İstiklal Savaşı liderlerini anma serisi gayet güzel gidiyor. Hem cumhuriyetin ilerleyen yıllarında baskın hale gelen ideoloji tarafından neredeyse unutturulmaya çalışılan Fevzi Çakmak, Kazım Karabekir gibi Kurtuluş önderlerinin hatıraları el üstünde tutulmuş, hem de yakın tarih tartışmasına yeni pencereler açılmış oluyor.

Dün Fevzi Çakmak’ın 60’ıncı ölüm yıldönümününde yapılan törenden akılda kalanlar bunu gösteriyor. Çakmak’ın kendisi de Çanakkale’de savaşırken, cephenin bir başka noktasında Mustafa Kemal’in komutası altında sehit düşen kardeşi Üsteğmen Nazif’in torunu Fevzi’ye törende söz verilmesi, Doç Dr Nilüfer Hatemi ve Prof Dr Utkan Kocatürk’ün Çakmak’ın 1922-50 arasın tuttuğu günlüklerin ‘kayıp’ olduğu sorununu açması hoş ayrıntılardı.

Başbuğ’un törenin sonunda yaptığı konuşmada Çakmak’ın liderliğini ve geçirilen güçlükleri anarken bugüne atıfta bulunarak ‘TSK’nın moral, disiplin ve bütünlüğünü kimse bozamaz’ demek ihtiyacı hissetmesiyse, yaşadığı sıkıntının adeta göstergesi gibiydi.

İnandırıcılık sorunu
Daha az önce, çay arası sırasında gazeteciler 27 Mayıs 2009 gecesi Hakkâri’de 7 askerin mayın patlaması sonucu şehit olmasından PKK değil de askeri birliklerin döşediği mayınların mı sorumlu olduğu sorusuna cevap vermek istememiş, konuyu yardımcısına aktarmayı tercih etmişti; soruları program sonunda Genelkurmay İkinci Başkanı Orgeneral Arslan Güner yanıtlayacaktı.

Orgeneral Güner, 7 şehit ile ilgili dosyanın Van Cumhuriyet Başsavcılığı’ndan Genelkurmay Askeri Savcılığı’na, ‘askeri görev’ gerekçesiyle gönderildiğini doğruladı. Ancak askeri savcı konuya baktığı için, yargıya intikal eden konuda konuşmak istemiyordu. Daha önce açık şekilde bu mayınların PKK tarafından döşenen mayınlar olduğu ifade edilmişti. Gazeteciler cevabı yazdılar; ama ne kadar inanarak yazdıkları kuşkulu idi.

Burada mesele Güner’e inanıp inanmamak değil. Söylenenler yüzde yüz doğru olduğu zaman dahi bir ‘acaba’ sorusu akıllara takılıyorsa, ortada kurumsal inandırıcılık sorunu var demektir.

Başbuğ’un adı Hafif Tanksavar Silahı (LAW) olan, namlu, tetik ve nişangâhı bulunan silaha, mühimmat demesi, Dursun Çiçek olayında belgeyi ‘Kâğıt parçası’ olarak anması gibi tartışmalı örneklere bir yenisi geçen hafta eklendi.
Metehan Demir meslektaşımız Hürriyet gazetesinde Balyoz operasyonu sonrasında dönemin Kara Kuvvetleri Kurmay Başkanı olan Başbuğ imzalı bir raporda, Çetin Doğan’ın komutasındaki 2003 Birinci Ordu plan seminerinde yetki sınırlarının ihlal edildiğinin yazılmış olduğunu duyurdu. Genelkurmay ertesi gün böyle bir belge olmadığını açıkladı. Ama bir sonraki günkü gazetelerde açıklamanın ‘cılız’ ve ‘durumu kurtarmak’ için yapıldığına dair yorumlar yer aldı; medyanın bir kısmına göre Hürriyet’in haberinin inandırıcılığı Genelkurmay’ın açıklamasından fazlaydı. Güner dün, böyle bir belgenin olmadığını tekrarladı.
Siyaset ve idarede algılar gerçeklerden önemli olabiliyorsa, Genelkurmay açısından ciddi bir sorun var demektir.

Güner’in dün Çetin Doğan’ın emekli Genelkurmay Başkanı Hilmi Özkök’e yönelik suçlamaları ve Özkök’ün kendisini savunurken söyledikleri ile ortaya çıkan tartışma konusunda ‘Çok hoş değil’ demesi de bu inandırıcılık ve imaj sorununun Karargâh bünyesinde can sıkıntısı kaynağı olduğunu gösteriyordu.

Önemli Balyoz bilgileri
Güner’in, Çetin Doğan’ın iddia ettiği gibi, emekliliği ardından Birinci Ordu’da arama yapılıp, çıkan belgelerin sürmekte olan soruşturmaya malzeme yapıldığı iddiasını yalanlaması da önemliydi. Gerçi Güner ‘Birinci Ordu Askeri Savcısı soruşturuyor, bulursa paylaşırız’ diyerek açık kapı bıraktı, ama şu anda iddiayı doğrulayacak ‘belge ve bulgu’ yoktu.

Güner, Balyoz soruşturmasına ilişkin bir gri noktaya da açıklık getirdi. 25 general ve amiralin gözaltına alınması Genelkurmay’ın müdahale ettiği ve hükümete, ya da savcılara baskı yaparak durdurduğu iddiası, geçen hafta çok yazıldı, çizildi.
Güner, askerin bir noktada devreye usul yönünden girdiğini söyledi; o da Genelkurmay değildi: Başsavcılığın yazısı İstanbul Merkez Komutanlığı’na ulaştığında, asker kişilerin gözaltı işlemini yürütmekle görevli Merkez Komutanlığı, gözaltı kararının altında Başsavcı imzasının olmadığını görmüş, Başsavcıdan böyle bir işlemden haberli olup olmadığı sorulmuş, olmadığı anlaşılmıştı.
Engin, işlemi talimatlarına aykırı bularak iptal etmişti. Yani müdahale olmamış, yalnızca hukuki bir eksikliğe açıklık kazandırılması için soru sorulmuştu.
Güner’in verdiği yanıt, daha sonra Başsavcı Aykut Cengiz Engin ve (savcıların ‘yerindelik’ gözetemeyeceği eleştirisi yapmakla birlikte) Başbakan Yardımcısı Cemil Çiçek tarafından yapılan açıklamalar ile uyumluydu.

Zamanında ve gerçek bilginin yaptığı olumlu etkiyi başka hiçbir iletişim taktiği sağlayamaz.

Başbuğ, TSK’nın bir psikolojik harekât saldırısı altında olduğunu söylerken haklı olabilir; ama bunu bertaraf etmenin yolu, inandırıcılık unsurunu azaltıcı değil, artırıcı bir iletişim tutarlılığında ısrar olmalıdır.

Murat Yetkin - Radikal
Yayın Tarihi : 11 Nisan 2010 Pazar 12:38:15


Bu haber hakkında yorum yazmak ister misiniz?
Yorumlarınız
oviraptor IP: 78.175.29.xxx Tarih : 12.04.2010 00:53:45

malesef türk halkının size güveni kalmadı . bazı hükümet yanlısı haber organlarının söylediği gibi  politika  yaptığınızı bile düşünmeye başladım  . Tsk ya pisikolojik harekat yapıldığını söylüyorsunnuz  hiç bir şey yapamassanız  bunu yapanları söyleyin  ve bu şekilde çalışamayacağını Türk ordusunu temsil edemeyeceğini söyleyip   istifa edin  Türk ordusunun en yüksek kademesindeki bir askere ağlamaklı demeçler yakışmaz kurtuluş savaşındaki komutanlarımız bile o günün şartında en ağır hakaretleri görmüş türk milleti ve askerini temsil ederken başını öne eğmedi kafanızdaki doğru ise çıkın haykırın yoksa o makamı terk edip haykırabilecek birine bırakın eğer haykıracak tekl bir subay bile kalmasa illa ki onurlu bir Türk eri kalmıştır bile  bu vazifeyi seve seve yapar