16
Mayıs
2024
Perşembe
GÜNCEL

2 saatlik yola mescid gerekir mi?

Kenthaber Yazarı Erdem Yücel, 'Sivil Anayasa' yapanlara, "İki saatlik yolculuk için 'mescid'e gerek var mı? diye sordu.

Türban Yasallaşıyor mu? başlıklı yazısında Yücel, Türkiye'nin şu anki durumunu Şah Pehlevi'nin son dönemlerine benzeterek, kuşkularını dile getirdi. Türkiye'nin yeni bir Anayasa'ya ihtiyacı olmadığı görüşünü savunan Yücel bunu^, 'minareye kılıf aramak' olarak nitelendirdi. 

İşte Yücel'in Türkiye'nin 'yeni yolu'ndaki ilginç manzaralarla ilgili yazısı:

Milletvekili ve Cumhurbaşkanı seçimlerinden sonra sıra Anayasa’nın yenileştirilmesine geldi. Gizli kapılar ardında yeni anayasa taslağı hazırlanıyor. Son olarak da akademisyen denilen AKP’ye yakın kişiler Sapanca’daki otelde toplanarak yeni Anayasa’nın son rötuşlarını yaptılar.

Her şey tam bir gizlilik içerisinde yapılıyor. Ne toplumun ve ne de TBMM’deki milletvekillerinin yapılanlardan, olup bitenlerden pek değil hiç haberi yok. Her şey tamamlandıktan sonra referanduma sunulacakmış...

Aydın kesim kuşku içerisinde...

AKP yandaşları umursamıyor. Belki farkında bile değiller. Mübarek Ramazan’da oruçlarını tutuyor, Tanrıya olan farzlarını eda etmekle meşguller.

Sapanca’da yapılan “Anayasa değişikliği” toplantısında komisyon üyeleri 45. maddede çelişkiye düşmüşler, daha doğrusu görüş birliğine varamamışlar. Öğrendiğimiz kadarıyla bu madde “Eğitim öğrenim hakkı” başlığını taşıyormuş...

AKP yandaşı üyeler “Kılık kıyafetinden dolayı hiç kimse yüksek öğrenim hakkından mahrum bırakılamaz” veya “Yüksek öğrenimde kılık kıyafet serbesttir” şeklinden hangisine 45. maddede yer verelim tereddüdüne düşmüşler. Tartışmışlar karar verememişler. Kuşkusuz aklı başında olan üyeler böyle bir vebalin altına girmek istememişler ve topu Başbakan’a atmışlar.

Başbakan bu netameli konuda son kararı veren kişi olacakmış...

Karar ne yönde olursa olsun, dünyanın hiçbir yerinde 1923 Anayasasından sonra böylesine sık anayasa değişikliğine gidilmediği görülür. Her iktidara göre anayasa değişikliği yalnızca Türkiye’ye özgü bir durum olarak kuşkusuz bir çok devletin anayasa hukuk kitaplarına girecek bir örnektir. Bu arada sivil anayasa yapıyoruz diyerek minareye kılıf da aranmaktadır.

Bu arada satılmamış, holdingleşmemiş bir basın olarak sormamız gerekir; Türkiye’nin şartları yeni bir Anayasa’ya gereksinim gösteriyor mu?

Bu anayasa değişikliğinin asıl amacı üniversiteye türbanlıları alıp, 2002 seçim vaatlerini yerine getirmek midir? Şimdiye kadar yapamadığını bu şekilde mi ortaya koyacaktır?

Bu arada ılımlı İslam modeli adı altında Türkiye’nin altı yavaş yavaş oyulacak mıdır? Örnek İran mıdır?

İran Şahı Rıza Pehlevi devrildikten sonra dışarı kaçan İran generallerine sormuşlar; siz hiçbir şeyin farkına varmadınız mı?

Aldıkları yanıt ise oldukça ilginç; Farkına vardık ama iş işten geçmişti!..

Eğitim öğrenim hakkı altında üniversiteye türbanlıların alınması savunulurken rektörler haklı olarak tepkilerini dile getirdiler. YÖK Başkanı Prof. Dr. Erdoğan Teziç üniversite rektörlerini olağanüstü toplantıya çağırarak, “Türban yasallaşırsa demokratik tepkimizi dile getiririz”, “Siyasi simge türbanı yeniden üniversiteye sokarsanız kaos doğar” uyarısını yaptı. Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi’nin ve Türk yasalarının siyasal simge olarak nitelediği türban üniversiteye girerse laiklik ilkesi temelinden zedelenmiş olur. Bunun arkası gelir, özgürlük adı altında kara çarşaf ve poturlu, cüppeli, sarıklı, takkeli, sakallı öğrenciler de onları tamamlar. Böylece altı oyulmaya çalışılan Atatürk devrimleri yavaş yavaş silinmeye çalışılır.

Yıllar öncesi Trakya Üniversitesi’nde ders verdiğim sırada bu konu böylesine yozlaşmamıştı. Öğrencilerimin arasında türbanlı ve türbansız kız öğrencilerim vardı. O sırada siyasi simge olan türbanlının üniversiteye girmesi yasaklanmıştı. Rektörlükten gelen bir yazıda kılık kıyafet yasasına uymayanların bildirilmesi istenmişti. Tarih bölümünde ilk ders benimdi. O gün sınıf olağan üstü kalabalıktı ve içlerinde öğrencim olmayan pek çok kişi vardı. Yoklama yapacağım dediğimde birden sınıf boşaldı ve içeride hiç kimse kalmadı. Ben de odama çekildim. Ancak tarih bölümündeki hemen hemen bütün öğrencilerim gelerek “hocam bizi yanlış anlama size karşı saygısızlığımız ve tepkimiz yok”...Ancak böyle yapmaya dışarıdaki güçler tarafından zorlandık dediler. Bundan sonra üniversite kapısında uzun süre boynu bükük, kendilerine mazlum görünüş vermeye çalışan tanımadığımız gruplar belirdi ve bunlar her saat başı değişti. Bu arada gerçekten başlarını örtme gereğini duyan kız öğrencilerimiz de perukla derslerine girdiler...

Türkiye’nin altının oyulup oyulmadığını yukarıda sormuştum. Bu konuda bir örnek vermek isterim. İstanbul-Çınarcık, İstanbul-Bandırma feribotlarında bir bölüm mescit olarak açılmış. Bir keresinde merak edip izledim. İki saatlik yol boyunca hiç kimse namaz kılmaya içeriye girmedi. Ayrıca şehirlerarası otobüslerin güzergahındaki mescitler de onların bir benzeri değil mi?

O halde bu gösterişe ne gerek var? İslam dininde kaza namazı ve seferi haller diye hükümler vardır. Nedense hiç kimse onlara uymak gereğini duymaz ve toplumun diğer fertlerine gösteriş yapmaya veya onları manevi baskı altına almaya çalışır...

Ertuğrul Özkök de bu tehlikeye değinerek, şehirlerarası bir otobüste bazı yolcuların namaz molası istediklerini belirtmiş. Ardından da “Canım birkaç kişi bunu yapmış ne olur” diyenlere bunu din adına yapıyorlarsa toplumun itiraz gücü kırılıyor yanıtını veriyor.

Ne yazık ki, Türkiye’nin pek çok insanı din adına baskı altına alınmak isteniyor. Bundan kâr payı çıkarmak isteyenler ise konunun başka bir boyutu... Ne var ki, Anadolu’nun pek çok yerinde kadınlar bunları umursamıyor, Atatürk’ün verdiği hakları içtenlikle kullanmasını biliyor. Başını örtüyorsa da geleneklerinden gelen bir içgüdü ve inançla örtüyor ama hiç birisi simgesel olarak başını bağlamıyor. Bununla beraber Türkiye’nin başına dert olan, Osmanlı’nın çöküşünde büyük payı olan dergahlar aynı tornadan çıkmışçasına din adına hurafelerle beyinleri yıkanmış insanları topluma salıyor. Sokaklarda gördüğümüz kara sakallı, cüppeli, takkeli erkeklerin yanı sıra yerlere kadar süpür süpür mantolu, çarşaflı kadınlar da onların eseri...

İftardan 1.5 saat sonra katıldığı programda oruç açan, dua eden şarkıcıya ne demeli? Onun yanı sıra türban modası yaratmaya çalışan yılların açık saçık şarkıcıları ve mankenlerin niyetleri de yeni düzene ayak uydurmak mı? Yoksa prim yapmak mı? Unutmadan ekleyeyim, hapisteki manken bir hanım da beş vakit namaza başlamış..Haydi hayırlısı...

Bu arada ABD’de yaşayan, Türkiye’ye gelemeyen Fethullah Hoca da 45 bilim adamının katıldığı Lordlar Kamasında “Değişen İslam dünyası ve Gülen Hareketinin katkıları” konulu bir söyleşi yapacakmış!.. Doğrusu O’nun yanında Mehmet Şevket Eygi de olmalıydı...Olsaydı Lordlar Kamarası nasıl da ılımlı İslamı öğrenir, belki de hidayete ererlerdi...

Türkiye’nin altının oyulması kolay bir iş değildir.

Başbakan’ın Anayasa’nın 45. maddesindeki değişikliği yaparken, Türkiye’deki dengeleri ve laik düzeni dikkate alarak karar vereceğini umuyorum.

Ne demişler; bekleyelim ve görelim...

Kenthaber
Yayın Tarihi : 18 Eylül 2007 Salı 17:53:40
Güncelleme :18 Eylül 2007 Salı 18:14:56


Bu haber hakkında yorum yazmak ister misiniz?