15
Mayıs
2024
Çarşamba
GÜNCEL

2002 öncesine dönülmemeli

Bu ay Türkiye'de yapılacak seçim, ulusun ruhu için verilen bir savaş olarak niteleniyor. Fakat bu, bazılarının bizi inandırmaya çalıştığı gibi laiklikle İslam arasında yaşanan bir savaş değil; gerçekte bir tarafta özgürlük ve demokrasi yanlısı güçlerin, diğer taraftaysa otoriterliğin yer aldığı bir çatışma söz konusu.


Seçimin sonucu Türkiye'nin, beş yıl önce iktidardaki AKP tarafından açılan modernleşme rotasında devam edip etmeyeceğini de belirleyecek. Bu rotadan çark edilmesi halindeyse, güçlünün her zaman haklı olduğu ve iktidarın namlunun ucuyla elde edilebildiği görülecek. Seçimle ilgili mesele şu: Türkiye'nin Müslüman mirası ve laik siyasi kültürüyle uyum içinde, devlet ve yurttaş arasında yeni bir konsensüs kurulacak mı, yoksa askeri güçler halkın kendi hükümetini seçme hakkını ve hükümetin halka hizmet yetkisini gasp mı edecek?

2002 öncesine dönülmemeli
Nisan ve mayıs aylarında düzenlenen gösteriler, radikal İslam'ın yükselişini demokratik sürecin budanmasının gerekçesiymiş gibi gösterdi. Fakat bu hükümeti radikal İslamcı özelliklerle bir tutmanın gerçeklikle pek bir alakası yok. Büyük bedeller uğruna demokrasiyi koruma sürecine açıkça inanan, öte yandan İslami etiketli partilere yönelik yanlış yargıları ortadan kaldırmak için somut adımlar atan bir hükümetle karşı karşıyayız. Türk devletinin laik nitelikleri bugüne dek daima askeri güçle korundu, fakat bugün nihayet demokratik yoldan seçilmiş ve dini kötülemek zorunda hissetmeyen laik bir hükümete tanık oluyoruz. Başbakan Tayyip Erdoğan'ın Avrupa Birliği üyeliğine yönelik, bilhassa yasal reformlar alanında attığı cesur adımlar da Türkiye'nin demokrasiye bağlılığı konusundaki şüpheleri ortadan kaldırır nitelikte.

 
1980'lerin başından bu yana Türk siyasetini güçlü devlet-zayıf sivil toplum denklemi tanımlıyordu; bireysel haklar, sadece merkezci bakışla uyumlu olduğu sürece hoş görüldü. Bu dönem boyunca düzenlenen seçimler, siyasi yelpazenin her köşesindeki muhalif grupları bastırıp güçsüz kılmak için alınan katı önlemlerle gölgelendi.


Fakat 2002'de düzenlenen genel seçimler bu bakımdan bir dönüm noktasıydı ve son gelişmelere dek, bu demokratik olmayan uygulamalar tarihe gömülmüş gibi göründü.


Demokratik sürece bağlılık Türk siyasetinde bir paradigma değişikliğini temsil ediyor; bu değişim sayesinde halkın iradesi akılcı ekonomik politikalara, sosyal refahın artmasına ve Avrupa'yla daha fazla entegrasyona tahvil ediliyor. Ordunun müdahale tehditleriyle keskin bir tezat mahiyetinde Türkiye'nin liderleri açık çözümler ve reformlara inanç sergiliyor.


Askeri bir müdahalenin etkileri çok ileri boyutta ve ölümcül olacaktır. Cezayir'de yaşananları anmaya gerek yok. Türkiye'deki anayasal hükümler seçim sürecinin gasp edilmesi ihtimalini epey azaltıyor olsa da, böyle bir adım atılması halinde Türk halkının bunu hafife alması pek muhtemel değil. Avrupa Birliği'yle müzakerelerin bir anda sona ermesini ve başından bu yana Türkiye'nin birlikten dışlanmasını isteyen Avrupa yönetimlerinin de zil takıp oynamasını bekleyebiliriz.


Türk ekonomisinin kaydettiği beklenmedik büyümenin yavaşlayacağına da kuşku yok. Nihayetinde İstanbul'da Batı'yla Doğu arasında kurulan medeniyet köprüsünün çöküşüne tanıklık edebiliriz.


Can sıkıcı bir başka nokta da, Türkiye ve Müslüman dünyanın geri kalanındaki Müslüman demokratların emellerinin ihanete uğraması olacak. Endonezya gibi Türkiye'nin de, Müslüman siyasetle demokrasi arasındaki uyumu gösteren bir sınav alanı oluşturduğuna dair yaygın bir kanaat söz konusu. Türkiye Müslümanların merakını cezbeden ve uluslararası gururu artıran bir barış ve kalkınma ifadesi. Radikallerin bir askeri darbeyi neyin kanıtı olarak kullanacağı belli: Müslüman dünyaya demokrasi ve özgürlük vaazları verip otoriter yönetimlere gözünü kapayan Batı'nın ikiyüzlülüğünden dem vuracaklar. Ilımlılar, Irak'ta kötüleşen durum ve Arap-İsrail krizinin çözülememesiyle güç kazanan radikalizmle malul bir bölgede zemin kaybedecek.


Batı da bir sınav veriyor
Gelecek haftalarda bu oyunda rol alanların gerçek renkleri ortaya çıkacak. Türkiye, en yakın müttefiklerinden biri sıfatıyla Batı'dan demokrasiye alenen veya gizlice çelme takma girişimlerine destek vermemesini bekleyebilir ve bu beklentisinde de haklı. Türk demokrasisiyle gerçek dayanışma göstermek konusundaki başarısızlık, ister İslami isterse laik olsun, aşırılık yanlılığına dilediği gibi at koşturabilmesi yönünde büyük bir davetiye çıkaracaktır.
Elbette, modern Türk devletinin niteliklerini temsil ettiklerini öne sürenler, arkalarına çıplak askeri gücü de aldıklarında, mevcut hükümeti devirmeyi de başarabilir. Fakat bu bir Pirus zaferidir; bedeli bizzat demokrasi ve özgürlük olacaktır.

(Eski Malezya Başbakan Yardımcısı, 6 Temmuz 2007)

Enver İbrahim/Radikal
Yayın Tarihi : 7 Temmuz 2007 Cumartesi 06:42:51
Güncelleme :7 Temmuz 2007 Cumartesi 06:49:02


Bu haber hakkında yorum yazmak ister misiniz?