20
Mayıs
2024
Pazertesi
GÜNCEL

AİHM'nin din dersi beklentisi

AİHM Başkanı Fransız yargıç Jean-Paul Costa, Milliyet’e verdiği özel demeçte, türban serbestisi getirmeyi amaçlayan anayasa değişikliğinin AİHM’nin türban içtihadına etkisi ve mahkemenin zorunlu din dersleriyle ilgili verdiği ihlal kararı sonrasında Türkiye’nin atması gereken adımlara ilişkin açıklamalarda bulundu.


Costa, türban konusunda şimdiden mahkemenin tutumunu bağlayacak bir ifade kullanmaktan dikkatle kaçınırken, laiklik konusunda devletlere geniş bir takdir hakkı bıraktığını söyledi.


Açıklamasında, AİHM’nin zorunlu din dersleriyle ilgili kararına vurgu yapan Costa, Türkiye’nin bugüne dek mahkemenin bütün kararlarına uyduğunu hatırlatarak, zorunlu din dersleriyle ilgili son kararın gereğinin yerine getirilmesi beklentisini diplomatik bir dille hissettirmiş oldu.


Mahkeme, 9 Ekim 2007’de aldığı kararda Alevi bir ailenin çocuklarının zorunlu din derslerinden muaf tutulma talebinin Türk makamları tarafından reddiyle ilgili şikâyeti üzerine, bu derslerin içeriğinin Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi’nin (AİHS) öngördüğü çoğulculuğu ve objektifliği içermediğine hükmetmişti.

Yeni kararlar, yeni başvurulara bağlı
Costa, “Mahkeme Büyük Dairesi’nin Refah Partisi’nin kapatılmasına ilişkin 2003’te verdiği içtihat niteliğindeki kararıyla, gene Büyük Daire’nin türbanın yasaklanması konusunda 2005’te verdiği Leyla Şahin içtihadı arasında bütünlük olduğunu” da belirtti.
Mahkeme Başkanı Costa iki karar arasındaki tutarlılığın laiklik ilkesinin Türk Anayasası’nda yer almasıyla ilgili olduğunu hatırlatarak, din-devlet ilişkisi gibi duyarlı konularda AİHM’nin devletlere geniş takdir payı tanıdığına dikkat çekti. Türban konusunda Türkiye’deki yeni düzenlemeler hakkındaki soruyu Costa, “Türk Anayasa Mahkemesi’nin de incelemesini takiben, yapılan değişiklik Leyla Şahin içtihadını muhafaza etmemizi veya değiştirmemizi gerektirecek önemde mi, değil mi ona bakarak karar verebiliriz” dedi.
Jean-Paul Costa, mahkemenin türban konusunda yeni karar alacak duruma gelmesinin yeni başvurulara bağlı olacağını, böylesi bir başvurunun kabul edilebilir olması için de kişisel mağduriyet koşulu aranacağını sözlerine ekledi.
Costa’ya sorduğumuz sorular ve yanıtları şöyle:

Laiklikte devletin takdir yetkisi geniş olmalı

Kasım 2005 tarihli türban yasağının Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi’ne aykırı olmadığı yönündeki Leyla Şahin davası kararı konusunda Türkiye’de hukukçular arasında farklı değerlendirmeler var. Bu kararın çerçevesini bir kez daha çizmenizi rica edebilir miyim?


Mahkememizin bu içtihadını iyi kavramak için aynı alanda birbirleriyle bütünlük arz eden önemli iki karar olduğunu hatırlatmam lazım. Leyla Şahin davası dışındaki diğer karar Refah Partisi’nin kapatılması hakkındaki karardı. (Şubat 2003) Kronolojik sıralamaya göre mahkememiz önce bu davada Anayasa Mahkemesi’nin kapama kararının Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi’ne (AİHS) aykırı olmadığı sonucuna vardı. Peşinden Leyla Şahin davasında üniversitede türbanı yasaklamanın sözleşmenin ihlali olmadığını kabul ettik.


Kendi aralarında tutarlı bu iki kararı anlamak için öncelikle Türkiye bağlamından yola çıktığımızı akıldan çıkarmamak gerekiyor. Örneğin, konu İngiltere gibi kraliçenin Anglikan Kilisesi’nin başı olduğu bir ülke olsa muhtemelen öyle kararlar vermeyebilirdik. Laiklik ilkesine dayanan Türk Anayasası o sırada ne diyor idiyse, biz ondan hareket ettik.


Gerek kamu yönetiminin örgütlenmesi yani Refah Partisi’nin kapatılması, gerek devletle dinler arasındaki ilişki konusu, yani Leyla Şahin davasında ulusal hukuku en geniş şekilde hesaba katmak gerekiyordu. Çünkü, bu tip davalarda devletlerin takdir payı söz konusudur. Hem Refah Partisi’nin kapatılmasının, hem de bayan öğrencilere üniversitelerde uygulanan türban yasağının insan hakları sözleşmesine aykırı olmadığına bizi yönlendiren husus, Anayasanızdaki laiklik ilkesi oldu.
Neden? Çünkü Refah Partisi’nin programında çok hukukluluk, çok kültürlülük, şeriat hukukuna geçiş gibi hususlar vardı ve cihat çağrıları gündeme getiriliyordu. Bunlar Türk Anayasası ile uyumlu değildi. Ayrıca bunlar Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi ile de aykırılık arz ediyordu. Leyla Şahin Davasında da Türk Anayasası’nın en önemli kurucu ilkelerinden olan laikliği bünyesinde barındırmasından yola çıktık. Böylesi bir alanda devletlerin takdir payının çok geniş olması gerektiğini de daha önceki kimi kararlarımızda belirlemiştik. Bu takdir payını ve ülke anayasasını birlikte ele aldığımızda, türban yasağı bize, Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi’ne aykırı gelmedi.

Türban konusunda ne karar alırız, bir şey diyemem


İleride karşınıza çıkabilecek vakalarla ilgili elbette görüş bildiremezsiniz. Ama Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi ve konuyla ilgili içtihadınızdan yola çıkarak, mahkeme türban yasağına onay verdiğine göre, bu yasağın kalkmasının sözleşme hükümlerine aykırı olacağını söyleyebilir miyiz? Başka bir deyişle, bu alanda ve mahkeme içtihadı sonrasında iç hukuk yeniden düzenlenemez sayılabilir mi?
Sorun şu; yasağı kabul ettiğimiz ülkeler laiklik ilkesinin bulunduğu ülkeler. Yani Türkiye ve İsviçre’nin Cenevre kantonu. Fransa hakkında AİHM’de gerçek anlamda bir karar yok. Mahkememiz Norveç veya İngiltere gibi laikliğin bulunmadığı ülkelerle ilgili benzer karar alır mıydı onu bilemem. Çünkü dediğim gibi bu gibi konularda devletlerin takdir payı söz konusu. Öyle olmasaydı tüm ülkelerde geçerli tek bir karar olurdu.


Örneğin, işkence yasağı konusunda takdir hakkı diye bir durum yok ve bu normal bir şey. Dinle devlet ilişkileri gibi son derece hassas bir konuda devletlere çok geniş takdir payı bırakılması gereği konusunda örnek bir karar, Musevilik diniyle ilgili ve Fransa hakkında verdiğimiz Chaare Shalom Davası oldu. (Not: Yahudi hukukuna uygun et kesimiyle ilgili ultra Ortodoks Musevilerin açtığı dava sonunda AİHM 2000 yılında Fransa’yı haklı bulmuş, Fransa’nın takdir payını kullandığı sonucuna varmıştı.) Bu alanda Türkiye’nin hukuki düzenlemesinde bir değişiklik olduğunda, konu öncelikle Anayasa Mahkemeniz tarafından incelenecek. Yani Mahkeme değişikliğin Türk Anayasası’na uygun olup olmadığına bakacak. Ardından mahkememiz bu değişikliğin Leyla Şahin içtihadını muhafaza etmemizi veya değiştirmemiz gerektirecek önemde olup olmadığına karar verebilir. Ama meslektaşlarım ve benim ne yönde karar vereceğimiz konusunda bir şey diyemem.

Türban serbestisinden rencide başvurusu gelmedi


Değişiklik olursa, bu husus önünüze nasıl bir hukuki prosedür sonucu gelebilir?
Mahkememizin bir başvuruyu esastan incelemesi için ilk sorun, başvurunun kabul edilebilir olması.


Bunun da şartlarından biri, başvuru sahibinin mağdurluk niteliğinin bulunması. Leyla Şahin vakasında mağduriyet niteliği bir sorun teşkil etmiyordu. “Dinsel gerekçeyle üniversitede başımı örtmek istiyorum, buna engel olunması dinsel ve eğitim özgürlüğümü kısıtlıyor” dedi. Şöyle bir örnek verebilirim. Biri, sigarayı yasaklamak içenleri rahatsız ediyor diyebilir. Peki yasaklamamak içmeyenleri rahatsız eder denebilir mi? Denebilir. Ama sorun o ki, sözleşmede sigara yanlısı veya karşıtı bir hüküm yok.
Kısacası, gerçek bir kişinin çıkıp ‘bayan x’in üniversitede türban bağlamasına izin verilmesi inançlarımı rencide ediyor ve vicdan özgürlümü ihlal ediyor’ diye bize başvurması lazım.


Türbanın serbest bırakılmasından rencide olacak kişinin, sözleşmenin 34. maddesinde tanımlanan mağdurluk niteliğine sahip olup olmayacağını bilemiyorum. Şimdiye kadar hiç gündeme gelmemiş bir hukuksal konu.

Veya beni dolaylı yoldan türbana zorluyor demesi...
Bu daha farklı bir şey. Şu anda ele aldığımızdan çok daha uzak bir varsayımdan söz ediyorsunuz.

Devlet sonsuzdur, hükümetler değişir

Leyla Şahin davasında Erdoğan hükümeti iktidardayken devletin avukatının ihlal olmadığını savunmaya devam etmesini nasıl karşıladınız?
Devlet sürekli ve sonsuzdur, hükümetler değişebilir. Hükümet temsilcisinin tutumu değişebilir.

Danıştay da AİHM’yi izledi

Son olarak Danıştay 8. Dairesi, 2006’da İstanbul İl Milli Eğitim Müdürlüğü’ne başvurarak, çocuklarının din dersinden muaf tutulmasını isteyen Alevi vatandaşlar Ali Kenanoğlu ve Hatice Köse’yi haklı bulmuştu.
Belirli bir dinin anlatıldığı derslerin Din Kültürü ve Ahlak Bilgisi değil, din dersi olacağı, okullarda verilen derslerin sadece din dersi niteliği taşıdığı, kişiye ancak kendisinin ya da kanuni temsilcisinin izniyle bu dersin verilebileceği belirtilen kararda, bu nedenle Alevi öğrencilerin zorunlu olan Din Kültürü ve Ahlak Bilgisi dersinden muaf tutulabilecekleri belirtilmişti.

Bakanlar Komitesi izlemede

Mahkeme geçen sonbaharda aldığı bir kararla (Hasan ve Eylem Zengin davası) Alevilerle ilgili olarak din dersi zorunluluğu konusunda Türkiye’yi eğitim özgürlüğünü ihlal ettiği gerekçesiyle, 1.protokol 2. maddesine aykırılıktan mahkûm etti. Kararlarınızı aldıktan sonra uygulamaları izliyor musunuz?


İzleme görevi Avrupa Konseyi Bakanlar Komitesi’nde. Bu hususta Norveç’le ilgili de benzer bir karar aldığımızı hatırlatmak isterim. Norveç’i bir dini grubun başvurusu üzerine eğitim programları konusunda mahkûm eden bir karar aldık. Norveç’in aldığımız kararlar doğrultusunda ders programında değişikliğe gideceğinden eminim. Bunu Türkiye’nin ne yapacağından emin değilim anlamında söylemiyorum. Türkiye şimdiye kadar Strasbourg mahkemesinin kararlarına hep uydu. En çarpıcı örnek askeri yargıçlar kararı ve DGM’lerin kapatılması oldu. Kıbrıs’la ilgili Loizidu Davası vardı o da çözüme bağlandı. Genellikle tüm ülkeler kararlarımızı uyguluyor. Bir tek Rusya’nın Ilasku Davası kararı konusu devam ediyor.

Rıza Türmen çok iyiydi, Işıl Karakaş’tan da memnunuz

Işıl Karakaş’ın yeni yargıç olarak görevlendirilmesi sürecindeki gelişmeler, başlangıçta önerilen üç yargıcın Avrupa Konseyi’nce geri çevrilmesi vs.. hakkında ne düşünüyorsunuz?


Bu konuda seçim Avrupa Konseyi Parlamenter Meclisi’ne aitti. Bizim bir rolümüz olmadı. Ama üç şey diyebilirim. Rıza Türmen çok iyi bir yargıç oldu. Hukukçu vasıfları ve tarafsızlığıyla sivrildi. Biliyorsunuz göreve atanırken tarafsızlık yemini ediyoruz.
Şunu özellikle yazmanızı arzuluyorum ki Türkiye esasen hep iyi yargıçlar gönderiyor. Bir önceki sayın Gölcüklü için de aynı şeyi diyebilirim. İkincisi, Işıl Karakaş’ın da çok iyi bir hukukçu olduğunu biliyorum. Kendisini iki ay sonra burada memnuniyetle ağırlayacağız. Üçüncüsü, bir Fransız olarak Fransızcaya vakıf bir yargıcın seçilmesinden özellikle memnun oldum.

YORUM

Costa’nın sözleri ne anlama geliyor?

AİHM, geçen 9 Ekim 2007’de aldığı kararda Alevi bir ailenin çocuklarının zorunlu din derslerinden muaf tutulma talebinin Türk makamları tarafından reddiyle ilgili şikâyetini sonuçlandırmış ve bu derslerin içeriğinin Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi’nin (AİHS) öngördüğü çoğulculuğu ve objektifliği içermediğine hükmetmişti.
AİHM, zorunlu din derslerinin kaldırılmasına ilişkin bir karar almamış, yalnızca dersin içeriğinin sözleşmenin ihlali olduğuna hükmetmişti. Bu durumda, Türkiye’nin zorunlu din dersinin müfredatını ağırlıklı olarak Sunni inancın öğretildiği bugünkü şeklinden çıkartarak, köklü bir şekilde değiştirmesi gerekiyor.
Türkiye’nin AİHM kararlarına uyması Avrupa Konseyi’ne üyeliğinin devamı açısından zorunluluk arz ediyor. Kararların uygulanıp uygulanmadığı Konseye üye ülkelerin dışişleri ya da Avrupa’dan sorumlu bakanlarının bir araya geldiği Avrupa Konseyi Bakanlar Komitesi tarafından izleniyor. AİHM kararlarının gereğini yerine getirmeyen ülkelere uygulanan yaptırım, ilgili ülkenin Avrupa Konseyi’ne üyeliğinin askıya alınması.


Bu yaptırımla karşılaşmamak için üye ülkeler karara uymak zorunda kalıyorlar. Türkiye’nin bu karara uyması Avrupa Birliği’ne tam üyelik süreci açısından da hayati bir önem taşıyor. Çünkü, AKP hükümeti AB için geçirdiği reform paketleri çerçevesinde AİHM kararlarına Türk ulusal hukukunun üstünde bir statü tanımış, ulusal hukukunu AİHM kararlarıyla uyumlu hale getirme taahhüdünü üstlenmişti. Bu karara uyulmaması, Türkiye’nin AB tam üyelik süreci açısından da sıkıntı yaratabilecek.


Bundan sonraki aşamada zorunlu din derslerinin müfredatıyla ilgili ne gibi adımların atılacağı konusunda top artık Avrupa Konseyi Bakanlar Komitesi’nin sahasına girmiş bulunuyor. Nitekim, Costa “bundan sonra Avrupa Konseyi Bakanlar Konseyi uygulamayı izleyecek” diyerek, topu Konsey’in siyasi kanadına atmış oldu.
Bu arada, AKP hükümetinin AİHM’nin kararı karşısında din dersleri müfredatının değiştiği savunmasını yapabilmesi imkanı da bulunmuyor. Bunun nedeni, zorunlu din dersi programında yapılan değişikliklerin mahkemenin kararından önce AİHM’ye gönderilmiş olması. Mahkeme, yaptığı incelemede değişikliklerin yetersiz olduğuna kanaat getirerek, ihlal kararı vermişti

Milliyet
Yayın Tarihi : 10 Mart 2008 Pazartesi 07:51:42


Bu haber hakkında yorum yazmak ister misiniz?