18
Mayıs
2024
Cumartesi
GÜNCEL

Barodan mahkemeye rest

Silivri Cumhuriyet Başsavcılığı'nın, İstanbul Barosu'nun 11 yöneticisi hakkında, "yargı görevi yapanı etkilemeye teşebbüs" gerekçesiyle soruşturma başlatıp, ifadeye çağırmasına yanıt geldi. Baro adına yapılan açıklamada, "Yasaya uygun işlem yapılıncaya kadar davete icabet etmeyeceğiz" denildi.

İstanbul Barosu Yönetim Kurulu adına yapılan yazılı açıklamada "Kamuoyunda 'Balyoz Davası' olarak bilinen ve Özel Görevli İstanbul 10.Ağır Ceza Mahkemesinin 2010/283 Esas sayısına kayıtlı olarak görülen davanın 6 Nisan 2012 tarihinde yapılan oturumuna katılarak, bu davada yaşanan savunmaya yönelik hak ihlallerine ve özellikle de meslek onurumuza dönük saldırılara tepki vermiş, bu amaçla İstanbul Barosu Başkanı ve Yönetim Kurulu Üyeleri olarak adil yargılanma hakkına saygı gösterilmesini talep etmiştik" denilerek, süreç anlatıldı.

Mahkemede bir süreden bu yana yaşanan açık hak ihlallerinin, avukatları "cübbelerini bırakmalarına" neden olan bir aşamaya geldiği belirtilen açıklamada, Baro'nun, Avukatlık Kanunu'nun 76, 95 ve 97. maddelerindeki yetkilerini kullandığı anlatıldı. Tutumlarının mahkemeyi, "adil yargılanma hakkına saygı göstermeye davet" niteliği taşıdığı anlatılan açıklamada, "22 Mayıs 2012 tarihinde bu suç duyurusunun ulaştığı Silivri C.Başsavcılığı tarafından İstanbul Barosu Başkanı ve Yönetim Kurulu Üyelerine -sıfatları da vurgulanmak suretiyle ve Baro adresine- çağrı gönderilmiştir. 'Şüpheli' sıfatıyla yapılan çağrıya 7 gün içinde yanıt verilmezse, zorla getirileceği ihtar olunmaktadır" denildi.

"Soruşturma kanuna aykırı"

Avukatlık Yasasının 58. maddesindeki, "Avukatların, avukatlık ve Türkiye Barolar Birliği ya da baroların organlarındaki görevlerinden doğan veya görev sırasında işledikleri suçlardan dolayı haklarında soruşturma, Adalet Bakanlığı'nın vereceği izin üzerine, suçun işlendiği yer Cumhuriyet savcısı tarafından yapılır" hükmü hatırlatılan açıklamada, şöyle söylendi:

"Bu açık hükme ve bizzat çağrı çıkaran C.Savcısına yazılı başvuru ile bu hüküm anımsatılmış olmasına rağmen, Savcılık bu girişimimizi 'görev' olarak telakki etmemiş ve Adalet Bakanlığı'ndan izin almaya gerek duymaksızın 'kanuna aykırı' bir soruşturma başlatmıştır. Aynı Mahkeme tarafından cübbelerini bırakarak duruşmalara girmeyen ve bu suretle hak ihlallerini protesto eden meslektaşlarımızın yerine 'zorunlu müdafi' tayinine olumlu yanıt vermediğimiz için de ikinci bir suç duyurusunda bulunulmuştur. Yasa, yönetmelik ve Ceza Genel Kurulu kararları açıkça, vekalet ilişkisinin istifa, azil vb. nedenlerle sona ermediği hallerde, zorunlu müdafi tayininin yasal dayanaktan yoksun olacağı hükmünü içermektedir. CMK ile ilgili yönetmeliğin açık hükmüne ve bizzat İstanbul Barosu'nun taraf olduğu Yargıtay Ceza Genel Kurulu kararlarına rağmen, bu taleplerinde ısrarcı olan ve atama yapılmaması halinde yeni bir suç duyurusu yapılacağı ihtar olunarak devam ettirilen bu talep, Mahkemenin Baro'yu 'hukuk dışı işlem yapmaya zorlamasından' başka bir tanımlama ile karşılanamaz."

"Hukuksuzluğa teslim olmayacağız"

Adil yargılama hakkını, savunmayı ve meslek onurunu korumayı amaçlayan tavırlarının "suç" olarak nitelenmesine tepki gösterilen açıklamada, "tarihe not düşürmeyi görev sayıyoruz" denilerek, "hukuksuzluğa teslim olmayacakları ve yasaya uygun işlem yapılıncaya kadar davete icabet etmeyecekleri belirtildi. Açıklamada şu noktalara sıralandı:

1. Ülkemiz, "olağanüstü" olarak nitelenmesi gereken bir tarihsel süreç içindedir. Tarih, olağanüstü dönem hukukunu yaratanları da, o hukuka karşı direniş sergileyenleri de not etmektedir. Aradaki tek fark "onurlu yaşam" adına bırakılan mirastır.

2. Hukuksuzluğun doruğa ulaştığı olağanüstü dönemlerde hukuk devletini, hukukun üstünlüğünü, savunmayı ve meslek onurunu korumak için bedel ödemek gerekiyorsa, İstanbul Barosu Başkanı ve Yönetim Kurulu Üyeleri bu bedeli ödemeye hazırdır.

3. Dünyanın en büyük Barosunu kanuna ve hukuka aykırı işlem yapmaya zorlayan ve her alanda keyfiliği egemen kılan Özel Görevli Mahkemelerin bu uygulamasına İstanbul Barosu teslim olmayacaktır.

4. Baro Başkanı ve Yönetim Kurulu Üyelerinin kanuna aykırı çağrı ile davet edilmeleri, ülkemizde sadece yurttaşların değil, o arada Baro Yöneticilerinin bile "hukuk güvenliğinin" olmadığının göstergesidir.

5. İstanbul Barosu, giderek somutlaşan ve yargı eliyle meşrulaştırılmaya çalışılan baskı ve hukuksuzluğa karşı mücadelesini sürdürecektir.

6. Kendilerini hiçbir ahvalde "şüpheli" hissetmeyen yöneticiler olarak,"şüphesiz" bir hukuk mücadelesini görev sayıp, savunma hakkının kutsallığını savunmaya ve bu uğurda mücadeleye devam edeceğiz.

7. Hiçbir güç yöneticiliğimize bir bayrak olarak teslim ve emanet edilen "Avukatlık Meslek Onurumuzu" çiğneyemeyecektir.

...
Yayın Tarihi : 25 Mayıs 2012 Cuma 14:40:12


Bu haber hakkında yorum yazmak ister misiniz?