22
Mayıs
2024
Çarşamba
GÜNCEL

Bin yaşında dokuz ihtiyar!

Yaşlılar haftasında, bazıları neredeyse Atatürk’le yaşıt olan asırlık çınarlarımızın hayat hikâyelerini derledik il il dolaşarak. İçlerinde dört savaş birden göreni de var, 90 yaşındaki evladının yanında hayat dersleri vereni de... “Yüzler Kulübü” üyelerimiz, uzun yaşamlarının en büyük sırrını sevgiyle beslenmelerine bağlıyor. 

123, 118, 111, 109… diye devam ediyordu sayılar. Tam da “Bunlar arasında matematiksel bir ilişki aramayın.” diyecektik ki ilginç bir tevafukla karşılaştık. Yaşlılar haftası dolayısıyla kendilerine ulaştığımız 9 ‘canlı tarihin’ resmî yaşlarının toplamı, tamı tamına ‘bin’ çıktı. Türkiye’nin dört bir yanında görüştüğümüz bu yaşlıların hepsi en az bir asırlık ömrü geride bırakmış. Anadolu’nun bağrındaki bu asırlık çınarlar, köklü aile geleneğimizin imrenilesi örneklerini yansıtıyor; çocukları ve torunlarından hizmet alıp, dua saçıyorlar etrafa. Uzun yaşamalarının en büyük sırrı ise hepsinin sevgiyle beslenmesi… Çocukları, torunları, torunlarının torunları, onlar için ayrı ayrı muhabbet hâleleri oluyor. Hiçbiri hayata küsmemiş. İki büyük savaş ve binlerce hatıra… İşte Türkiye’nin “Yüzler Kulübü”ndeki dokuz ihtiyarın serencamı…

Yumuşak karın gizlediği dağlarla, dinginliğini kaybetmeyen Van Gölü arasındaki kıvrımlı yoldan Adilcevaz’a, belki de dünyanın en yaşlı insanını misafir eden ilçeye ulaşıyoruz. 123 yaşındaki Seher Bulut’un şöhreti sınır tanımamış. Lakin Guinness Rekorlar Kitabı’na yapılan “en yaşlı” başvurusu sonuçsuz kalmış. Gerekçe, Seher Nine’nin son çocuğunu 60’lı yaşlarında dünyaya getirmesi. Ama, dünyanın en yaşlı insanı Cruz Hernandez’in geçen hafta ölmesi, eğer bir başkası çıkmazsa Seher Nine’nin bu sıfatı almasını sağlayabilir.

RABBİM, ARTIK BENİ KURTAR!

Bu yıl Seher Nine’nin tadı yok. Bir yüzyıl ve çeyrek asrı geride bırakan Seher Bulut, artık yatağından kalkamıyor. Geldiğimiz haber verilince gelinin yardımıyla kaldırılıyor. İki gözü zamana yenik düşse de yabancı bir erkeğin saçını görmemesi için hemen tülbendini istiyor. Üç dört ay öncesine kadar namazlarını muntazaman kılıyormuş. Yataktan kalkınca pamukla sarılan ayaklarını, siyahlaşan bileğini gösteriyorlar. Seher Nine, zorlaşan hayatından olsa gerek, “Allah’ım beni kurtar. Niye bu kadar yaşadım. Istıraptayım, beni kurtar.” diye dua ediyor.

Gelini Kübar Bulut, kayınvalidesini kucağında taşıyor her yere; bebek gibi bakıyor ona, üstelik hiç şikâyet etmeden. Seher Nine de gelini Kübar’a duasını hiç eksik etmiyor: “Allah’a emanet ol gelin. Allah senden razı olsun. Bana çok iyi bakıyorsun.” Oğlu Mustafa Bulut ise ‘Guinness’ başvurusu sırasındaki hareketliliği hatırlatıyor bize: “Yazın ziyaretine çok gidip geldiler. Yaşadıklarını anlatmasını istediler. Ama şu an eskisi gibi konuşamıyor. Önce dört dörtlük anlatıyordu.” Biz de bu yüzden pek konuşturmak istemiyoruz nineyi.

Seher Bulut, Atatürk’ten sadece üç yaş küçük. 1884 yılında Bitlis’e bağlı Ahlat ilçesinin Kırklar köyünde başlamış hayat hikâyesi. 13-14 yaşına geldiğinde Rus işgalinden korkarak Konya’ya kaçmış. Üçü kız dört kardeşin hepsi bu yolculuktan sonra dağılmış, bir daha da bir araya gelememiş.

60 YILDIR DUL; ÇOCUĞU 90’LIK…

Konya’dan döndükten sonra evlenen Seher Bulut’un 12 çocuğu dünyaya gelmiş; ama sadece 6’sı hayatta kalabilmiş. Yaşayan çocuklarının en büyüğü 90 yaşında, en küçüğü 60’larında. Seher Nine’nin yaşı tam olarak bilinmiyor; ancak nüfus kayıtlarında 1884 doğumlu geçiyor. Ama yaşadıkları ve anlattıkları, gerçek yaşının 100’ün çok üzerinde olduğunu ortaya koyuyor. Bu canlı tarihin çocuğu, torunu, torunun torunu gibi soyundan gelen 200’ün üzerinde evladı var. 60 yıldır annesiyle yaşayan Mustafa Bulut babasız büyümüş: “Ben iki üç yaşındayken ölmüş. Annem 60 senedir dul yaşıyor. Bize hem analık hem babalık yaptı. Annenin borcu ödenmez; ama ona borcumuzu ödemeye çalışıyoruz.”

Ermenilerin yaptığı zulümleri, insanları ahırlarda nasıl yaktıklarını, yollarda perişan düştüğü anları, çeteler tarafından soyulduklarını, çalı diplerinde uyuduğu geceleri, Atatürk’e mermi taşıdığı günleri sürekli anlatıyormuş Seher Nine evlatlarına. “Keşke anlattıklarını bir deftere kaydetseymişiz” diyor hepsi bir ağızdan; ama nafile.

MEHMET DEDE’Yİ GETİREN İRŞAD HİZMETİ

Karın nakış nakış işlediği Adilcevaz dağlarından ayrılıp Torosların doğusunda, Ahır Dağları eteğinde kurulmuş Kahramanmaraş’a yöneliyoruz. Yüzler Kulübü’ne üye 111’lik Mehmet Hadi Özdemir’in şehir merkezindeki evinden köye döndüğünü öğreniyoruz. “Başbakan Tayyip Erdoğan’ın ziyaret ettiği yaşlı” diye tanınıyor mahallesinde artık. Şehre 17 kilometre mesafedeki Kavlaklı kasabasında, oğlunun yanında yaşıyor.

Mehmet Dede, münzevi hayatı tercih etmiş. Seher Nine gibi o da sevgiyle ‘büyütülüyor’ âdeta. Arapça ve Kürtçe biliyor; sorulara verdiği cevaplar kısa olduğundan hayatını oğlu Kadir Bey anlatıyor: “Dünya işleriyle fazla ilgisi yoktur. Melek gibi bir yapısı var babamın. Başkasının aleyhinde konuşmaz, konuşursanız hoşuna gitmez. Siz devam ederseniz o oradan ayrılır.” Beldede “Muşlu Hoca nerede oturuyor?” deyince herkes aynı adresi gösteriyor: “Şu caminin altında.”

Muş kökenli Mehmet Dede 1896 doğumlu, yani tam 111 yaşında. Yaşına rağmen Mehmet Özdemir’in sağlığı gayet yerinde. Öğlen, ikindi ve akşam namazlarını camide, sabah ve yatsıyı ise evinde eda ediyor. Onun günü, saat üç-üç buçuk sularında başlıyor, akşam saat 10’da bitiyor.

Dedeleri 160 yıl kadar önce Bağdat’tan Muş’a irşad ve tebliğ gayesiyle gönderilmiş. Kadir Özdemir, “irşad belgesini” hâlâ sakladıklarını söylüyor: “Dedelerimiz Bağdat’tan tasavvuf hizmeti için geliyor. Abdülkadir Geylani Hazretleri’nin tekkesi var, orada yetişiyorlar. Orası eğitim yeri; bu bir nevi diploma.” diyor. Elindeki diplomaya göre şecereleri Efendimiz’e (sas) kadar uzanıyor. Babasının eğitim görmediğini; ancak dededen gelen tasavvuf adabına göre yetiştiğini anlatıyor Kadir Bey. Ama Mehmet Dede, geçmişin geçmişte kaldığını, geleceğe bakmak gerektiğini söylüyormuş sürekli.

BAŞBAKAN’A HAYIR DUASI

Başbakan Erdoğan, ‘Yüzler Kulübü’ üyesi Mehmet Hadi Özdemir’i bu geçmişini bilmeden ziyaret etmiş ve ziyaretten son derece memnun ayrılmış. Erdoğan ısrar edince elini de öptürmüş. İki elini Başbakan’ın iki omzuna atan canlı tarih, “Cenab-ı Allah belalardan, musibetlerden, afetlerden muhafaza etsin. Hayırlı işlerde sizi muvaffak eylesin” demiş. Biz ayrılırken de iki elini omuzlarımıza götürüp hafifçe iki defa vuruyor; Başbakan’a ettiği duanın aynısını tekrarlıyor.

Araştırmalarımız bu kez bizi, Bitlis’in Güroymak ilçesine 7 kilometre mesafedeki Yayladere köyüne götürüyor. Köyde Yüzler Kulübü’nün bir başka üyesi, Hacı Kasım Karabulut yaşıyor. Beyaz örtünün içinde kaybolan yoldan köye ancak yarım saatte varıyoruz. Kasım Dede’nin evine ulaştığımızda ev sahiplerinin yüzündeki sıcak karşılama, karın soğuk yüzünü unutturuyor.

Yüz yaşını aşan diğerleri gibi Hacı Kasım Karabulut’un gençlik yılları hep savaşlarla geçmiş. Gerçek yaşını bilmiyor; çünkü yaşının yazılı olduğu Osmanlı dönemine ait belgeyi abdest alırken suya düşürmüş. Kayıtta 1884 doğumlu geçiyor, yani resmî yaşı 123 görünüyor; ancak 110-120 arasında olması kuvvetle muhtemel. “Fakirlik, savaş vardı. 45 yaşında evlendim” diyen Karabulut, Mutki’ye bağlı Meydan köyünde dünyaya gelir. Mahmutoğulları aşiretindendir. Çiftçilikle meşgulken Birinci Dünya Savaşı’nın başlaması ile askere alınır. Çanakkale Savaşı’na katılır, cephenin kapatılması ile Bitlis’e dönüp ‘Uruslara’ karşı savaşır. Ne var ki bu yaşadıklarının bir kısmını kendisi, bir kısmını ise daha önceden dinleyenler aktarıyor. Kendi anlattıkları, yaşlılığın etkisiyle çelişkiler içeriyor.

Ermenileri sorduğumuzda “Ruslar gelene kadar Ermenilerle kardeş gibiydik.” diyor. Hacı Kasım Dede, Mahmutoğulları aşiretinden 500 kişilik milis güç kurup Türk ordusuna katılmış. Rusların tarafına geçen üç köye düşman yardımlarını unutamıyor. Türkçeyi unutmuş Hacı Kasım Karabulut; Arapça ve Kürtçe biliyor. 8 erkek çocuğu olduğunu söylüyor, kızları uyarı üzerine ekliyor: “Beş tane de kız!” İki kez evlenmiş. 100 yaşını aşmış olmasına rağmen dinçliğini hiç kaybetmemiş. Üç buçuk yıldır mustarip olduğu bel ağrısı ve gözlerindeki sorun hariç doktora hiç gitmediğini anlatıyor övünerek.

Japonya’dan dokuz erkek, üç kadın uzun yaşamanın sırrını öğrenmek için köyüne gelmiş. Hatta uygunsuz bir teklifte bulunduklarını, “Allah’ım beni yanlış yola itme” diye dua ettiğini anlatıyor gülerek. Ermeniler de iki yıl kadar önce köyünden arabayla aldırıp Tatvan’da uzun yaşamla ilgili sohbet yapmışlar Hacı Kasım Dede ile. Ama sözde soykırımla ilgili bir şey konuşmamışlar.

Yüzler Kulübü maceramızın bir sonraki durağı Mardinli İbrahim Çalışkan oluyor. 1889 doğumlu, 118’lik İbrahim Çalışkan, Dargeçit ilçesine bağlı Değerli köyünde doğar. İlk evliliğinden iki çocuğu dünyaya gelir. Eşinin vefatı üzerine ikinci evliliğini 70 yaşında berdel yöntemiyle yapar. Kızlarından birine karşılık komşu köyden bir kızı eş seçer. Dedesi yaşındaki biriyle evlenmeyi kabul etmeyen Hediye Hanım sürekli ağlayarak baba evine kaçarmış. Bunun üzerine çareyi, üç sene eşinin köyünde yaşamakta bulmuş İbrahim Çalışkan. Bir oğlu olunca kaçmaktan vazgeçmiş Hediye Hanım; ama aradan geçen onca yıla rağmen eşine kızgınlığı geçmemiş. İlgi görmemekten şikayet eden İbrahim Dede, şaka yollu, başka bir eş daha getireceğini söylüyor.

100 YAŞINDAN SONRA BABA OLUNUR MU?

İbrahim Dede’nin ikinci evliliğinden olan 10 çocuğun 6’sı hayatta. En büyüğü 35, en küçüğü 15 yaşında. Bunu duyunca, aklımıza “100 yaşının üzerinde baba olmak mümkün mü?” sorusu geliyor. Gazi Üniversitesi Tıp Fakültesi Kadın Hastalıkları ve Doğum Anabilim Dalı Türk Jinekoloji ve Obstetrik Başkanı Prof. Dr. Bülent Tıraş, 40-43 yaşında bir bayanın gebe kalma ihtimalini “yüzde beş” olarak belirtiyor. İlerleyen yaşlarda ise bu oran sıfıra yaklaşıyor. Prof. Tıraş, erkeklerde 40 yaşından sonra sperm sayısında ve kalitesinde azalma olduğunu, ancak bunun büyük bir problem olmadığını belirtiyor: “Bir erkek 150 yaşında da baba olabilir.”

İbrahim Çalışkan Mardin Dargeçit’te kendisine bakacak kimse olmadığından Antalya’da çocuklarının yanında yaşıyor. Eli ayağı tutuyor asırlık çınarın; istediği yere gidip geliyor, Antalya’da yaşamaktan hoşlanmasa da... Dört savaş görmüş bu uzun ömründe: “O zamanlar ekmek bulamıyorduk, otlarla besleniyorduk. Askerde olduğuma çok dua etmişimdir.” Savaşların isimlerini de düşünüyor; ancak çıkaramıyor.

Güneydoğu’da çocuklar bile yaşını büyük göstermenin peşindedir. Büyük gibi konuşan, büyük gibi davranan küçüklere her yerde rastlayabilirsiniz. Yaşın itibar olarak geri döndüğü bu topraklarda yüz yaşın üzerinde anılmak da birçoğunun arzusu tabii. “Gençliğimde kabadayıydım” diyen Hüseyin Erin, resmî kayıtlarda 97 yaşında olmasına rağmen 100’ün üzerinde olduğunu iddia ediyor. 50 yıl içinde köyden kente geçiş süreci yaşayan dinamik şehir Batman gibi Hüseyin Erin de yaşına rağmen bu dinçliğini yitirmemiş. Kendi yaptığı iki katlı evinin yanında bahçede sebze yetiştiriyor. “Silah, mermi kıyamet gibiydi” dediği Bitlis’in Rus işgaline girdiği 1916 senesini hatırlıyor Hüseyin Dede: “Seyir için gitmiştik.”

107’LİK DEDE, NAMAZINI SEKTİRMİYOR

Bir dönem Ermenilerin yoğun yaşadığı bölgelerdendi Adana ve civarı. “Göçer-konardık, kışın burada, yazın Kayseri Yahyalı civarlarında yaşardık. İspir diye bir Ermeni’nin çiftliğiymiş burası.” diyen 107 yaşındaki Abdurrahman Çelik, Hasanbeyli adlı köyde yaşıyor. 150 hanelik, 600 nüfuslu Hasanbeyli köyünün hepsi akraba, dışardan kimse yerleşmemiş. Göçebe olduğundan askere çağrılmamış: “Askerliği yaptı işlemişler. Kaçak değildik; ama göçer konar olduğundan dolayı o vakit öyleydi.” Nüfusa yaşının geç kaydedildiğini, asıl yaşının 111 olduğunu da ileri sürüyor. Beş vakit namazını hiç aksatmayan Abdurrahman Dede’ye iki defa hacca gitmek nasip olmuş. 1977’deki ikinci yolculuğunda trafik kazası sonucu eşini kutsal topraklarda kaybetmiş. Defni orada yapıp yurda dönmüş. Abdurrahman Dede, son birkaç yıldır sağlık sorunlarıyla boğuşuyor. Yüksek sesten pek hazzetmiyor. Tarihleri hatırlamakta zorlanıyor ama “Bu yaşına göre aslında iyi” diyor oğlu Süleyman Çelik.

BURSALI FİRDEVS NİNE, AİLENİN GÜLÜ

Osmanlı’nın son döneminden beri Bursa sürekli dışarıdan göç aldı. Yerlisi neredeyse bulunamaz oldu. 104 yaşındaki Firdevs Uygun, Bursa’nın yerlilerinden. Seferışıklar köyünde doğan Firdevs Nine, hem göç dalgalarını hem de Kurtuluş Savaşı yıllarını iyi hatırlıyor. Babası ve köyün büyükleri Yunan zulmünden kızları dağlara kaçırmış. Dağlardaki meşe ağaçlarının kovuklarında saklanmışlar uzun süre.

En büyük çocuğu 85 yaşlarında, en küçüğü ise 64’ünde. Biri erkek 5 kızı yaşıyor, bir oğlu ise geçtiğimiz haziranda vefat etmiş. 40 yıl kadar önce köyünden Gemlik ilçesine taşınan Firdevs Nine, çiftçilikle uğraşmış uzun yıllar. Belki de bu yüzden hâlâ dinç ve enerjik. Hem de evin neşe ve huzur kaynağı. “Neşelidir, bazen dua eder, bazen türkü söyler. Ama 78 yaşında oğlu ölünce perişan oldu. Kafasına taktı.” diyen gelini Züleyha Hanım, bugünlerde biraz bocaladığını aktarıyor. Çocukluğundan beri sabah namazlarını hiç aksatmıyormuş.

ERDOĞAN’I BEKLİYORLAR

AK Parti Bursa İl Teşkilatına göre Başbakan Tayyip Erdoğan’ın ziyaret listesinde yer alıyor Firdevs Nine. Başbakan’ın gecikmesini ise “Rezil olacağız komşulara karşı. Dua ediyoruz. İnşallah gelmek nasip olur.” diye gülerek anlatıyor Bursa’nın canlı tarihi.

Yüz yaşını aşanların çoğu Birinci Dünya Savaşı ve Kurtuluş Savaşı’nı dışardan izledi. İki canlı tarih vardı ki, bu savaşlarda cephede omuz omuza mücadele etmişti. İlki Eskişehir’de yaşayan 109 yaşındaki Gazi Yakup Satar. Seçkin bir askerdi; bu yüzden Bağdat’ta İngilizlere karşı en gizli görevi üstlenen 50 kişilik ekipte yer almıştı Yakup Dede. Dönemin ‘kimyasal silahını’ kullanacaklardı; ancak İstanbul’dan beklenen emir gelmeyince ‘kimyasal silah’ kullanılmamıştı. Bağdat düşünce Yakup Satar önce esir düşecek, iki sene sonra da esaretten kurtularak Kurtuluş Savaşı’na dâhil olacaktır.

GAZİ BABAMA DOYAMIYORUZ

Eskişehir’de kent merkezinde mütevazı bir evde iki kızı; Zekiye ve Meliha ile yaşıyor Yakup Satar. “Zekiye ablam sürekli babamın yanında duruyor. Benim evim var ama burada duruyorum. Babamız bize emanet” diyen Meliha Hanım, gazi babasının bugünlerde biraz rahatsız olduğunu, bu sebeple ziyaretçi kabul edemediklerini söylüyor. Babasına nasıl baktıklarını anlatırken en büyük gıdanın sevgi olduğu anlaşılıyor her cümlesinden: “Her dediğini yapmaya çalışıyoruz. Çok seviyoruz, hiç kıyamıyoruz. İki üç gündür kendimizde değiliz; babamız kendinde değil. Biz doyamıyoruz. Çok düşkünüz ona.” Hangi rekatta olduğunu karıştırdığından, namazları eda edemiyormuş; ancak Yasin-i Şerif’i bir iki hata hariç hâlâ ezberden okuyabiliyor Yakup Dede.

Bir diğer gazimiz ise Konya’da, 27 senedir hayatını yatakta sürdüren 108 yaşındaki Veysel Turan. O hiç konuşamıyor, konuşmayı da sevmiyor. Dumlupınar, Sakarya ve II. İnönü savaşlarında yer alan Veysel Dede, Yunan’ı İzmir’de denize döken askerlerin içindeymiş. Kalp ve böbrek yetmezliğiyle boğuşuyor.

“Hastalığı eskisinden daha fazla” diyen kızı Saniye Turan, 18 senedir babasının yanından hiç ayrılmıyor: “Babam büyük bir gurur. Onun vatana çok hizmeti var. Çocuklarımdan daha fazla severim. Evlatlık görevimiz.” Huzurevi skandallarını ve anne babasını buralara bırakanları hatırlatınca “Kıyamam, yakışmaz bize.” diyor.

Anadolu’nun çocukları, sözde ‘modern’ çağa inat, asırlık çınarlarına gözü gibi bakmaya devam ediyor. Ana babaları 100 yılı devirse de evlatları bu “koca çocuklara” şefkat, merhamet ve muhabbetle muamele ediyor. ‘Üf’ bile demeden…



BİRİ ‘HAYAL’MİŞ, DİĞERİNE YETİŞEMEDİK

AK Parti Sosyal İşler Başkanlığı’nın araştırması, Yüzler Kulübü üyelerine ulaşırken yol haritamız oldu. Ne var ki listedekilerin kimisi hayatta değildi. Mesela “117 yaşındaki” Edirneli Ali Yükbasan 1960’ta vefat etmiş; ancak kütükten kaydı düşülmediği için yaşıyor görünüyordu. Mersin’de yaşayan ve 107 yaşında hacı olan Mihriban Nine’nin hikâyesi ise bizim açımızdan bir parça buruktu. Haberi hazırlarken onu da ziyaret etmek istedik. Ancak telefonun ucundaki kişi “komada” dedi. Dokuz gün sonra ‘hacı’ olarak vuslata eren Mihriban Nine, geçtiğimiz hafta Ağrı’da toprağa verildi.

AK Parti’nin yaşlılarla ilgili çalışmasıyla ilgili olarak bilgi aldığımız Sosyal İşler Başkanı Prof. Nükhet Hotar Göksel, şu ana kadar 58 ilin en yaşlılarını tespit ettiklerini, 100’ün üzerinde yaşlıya ulaşmayı hedeflediklerini dile getiriyor. Bu projeden yola çıkılarak Türkiye’de var olmayan yaşlılık politikalarına zemin hazırlanmasının öngörüldüğünü söyleyen Hotar, ‘yaşlı politikası’nın hedefini “Yaşlıya evde bakımın sağlanması. Yaşlılarımızın olabildiğince ev hayatından, aile ortamından kopmadan yaşamlarını sürdürmeleri ve sonlandırmalarıdır” diye ifade ediyor. Listedeki bazı yaşlıları Başbakan Erdoğan ziyaret etti; bu ziyaretler sürecek.
Aksiyon
Yayın Tarihi : 21 Mart 2007 Çarşamba 01:31:04


Bu haber hakkında yorum yazmak ister misiniz?