19
Mayıs
2024
Pazar
GÜNCEL

Duayen gazeteciyi kaybettik

Televizyoncu, muhabir ve gazeteci Savaş Ay’ın kalbi, 1,5 aydır gırtlak kanseri tedavi gördüğü Samatya'daki İstanbul Eğitim ve Araştırma Hastanesi'nde durdu.

Doktorların tüm müdahalelerine rağmen kurtarılamayan Ay ile ilgili acı haberi sabah.com.tr duyurdu.

Uzun süredir gırtlak kanseriyle mücadele eden 59 yaşındaki Savaş Ay’ın boğazında son dönemde yeni bir tümör oluştu. Doktorlar acil ameliyata alınmasını istedi. Ünlü gazeteci, yeni ameliyat hakkında düşünmek için doktorlardan zaman isteyip boğazının delinmesine izin vermedi. Doktorların acil ameliyat talebine izin vermeyen Savaş Ay, bugün öğlen saatlerinde fenalaştı. Kalbi duran Ay’ı hayata döndürmek için doktorlar uzun süre uğraş verdi. Çabalar sonuçsuz kalınca ünlü gazeteci, 15.00 sıralarında yaşamını yitirdi.

Ay, 11 Kasım Pazartesi günü 11.30'da Cemal Reşit Rey'de düzenlenecek törenin ardından Fatih Camii'den son yolculuğuna uğurlanacak.

SAVAŞ AY KİMDİR?

Gazeteci Savaş Ay, Şükran ve Turan Ay'ın oğlu olarak dünyaya geldi. Marmara Ticari Bilimler Akademisi'nde eğitimini tamamladı. Gazeteciliğe 1974 senesinde Dünya Gazetesi'nde muhabir olarak başladı. Tercüman, Vatan, Milliyet, Sabah gazetelerinde ve Akajans'ta görev aldı. ATV, TGRT, Kanal D, Kanal 6, Show TV, Flash TV, tekrar ATV, Star TV ve Kanal 1'de A Takımı adlı tartışma programını yaptı.

2000 yılında Beyazıt Öztürk ve Kerem Alışık'ında oynadığı Dansöz adlı filmin yönetmenliğini ve senaryo yazarlığını yaptı. Ulaş Can Ay isimli, ses sanatçısı bir erkek çocuğu ve Sanem Ay adında, bir kız çocuğu vardı. Ayrıca

Son yıllarda A Haber'de muhabirlik yapan Savaş Ay, gırtlak kanseri tedavisi görüyordu.

Samatya'daki Günlerini Anlatmıştı

Usta gazeteci 14 Ekim'de kalame aldığı "Samatya ben fazla kalmayacağım" başlıklı yazısında tedavi süreci ve hastanede kaldığı dönemle ilgili bilgi vermişti. "Evden 1 günlük ayakta hadi bilemedim 2 gün 2 gece yatarak gözetim altında geçireceğim bir hafta sonu için tıpış tıpış geldim hastaneye" diyen Savaş Ay durumunun ciddiyetini "Kapıya doğru 3 adım daha atınca fişi çekilmiş oyuncak Bebek gibi yığılıverdim kapı önüne" sözleriyle özetliyordu.

İşte Savaş Ay'ın o yazısı;

Aklınıza boşboğazlık ettiğim gelmesin. Bayram öncesinin un kurabiyesi tadını bozmak için değil, mevzu gereği "hastanedeyim" diyerek başlayacağım yazıma. Vaziyetim şimdi hatırlatacağım bir filmle benzer hale gelince ara bağlantıyı açıklamak da girizgâhıma düşecek çünkü. Hafıza kovanızı geçmiş kuyusunun 4- 5 yıl önceki zaviyesine sarkıtın lütfen.

O GÜNLER

O zamanki Bayrampaşa Cezaevi'nde açıklama yaparak; bir grup sinemacı çalışma yapmıştı. Sefa Önal, Birol Güven gibi ustaların denetiminde harika bir çalışmaydı bu. 3 aylık atölye seminerlerine katılan 80 tutuklu, 15 film hikâyesi yazmış, "Hayal Kurmak Serbest" adlı bu atölyenin ilk meyvesi seçilmişti. Adı dilinize geldi bile değil mi?
Evet: "Bayrampaşa Ben Fazla Kalmayacağım"...

Gerçek bir öyküydü. Buraya bir şekilde gelen bir arkadaşa "çay içer misin?" demişler, "Zahmet olmasın. Ben fazla kalmayacağım. Az sonra yanlışlık anlaşılır ve giderim" demiş. Ancak 2 senedir orada yatmakta.

DURUM VAZİYETİ

Benim durumumla olan bağlantıya gelirsek. Evden 1 günlük ayakta hadi bilemedim 2 gün 2 gece yatarak gözetim altında geçireceğim bir hafta sonu için tıpış tıpış geldim hastaneye. Kısa bir kontrol ve beklediğim sonuç. "Bugün tamam, yarın yine gel." Deyip uğurlandım doktorlarımın yanından. Yarın da geleceğim sonra işlem tamam olacak ohh... Sabah müthiş bir halsizlik ve kapıda ambulansın hazır olduğu haberiyle uyandım. Üstümü değiştirip fotoğraf makinemi alıp çıkarken koca bir çanta hazırlayan kız kardeşime de çıkıştım: "Yahu 2 saatlik bir tedavi ben fazla kalmayacağım ne hazırlığı bu?"

PİLLİ Bebek

Yakınlarıma tüyoyu verip beni ürkütmemişler meğer. Kapıya doğru 3 adım daha atınca fişi çekilmiş oyuncak Bebek gibi yığılıverdim kapı önüne. Nabız, tansiyon, stres, yorgunluk, malum hastalığımla birleşince şallak mallak etmiş beni de haberim yokmuş meğersemse... Ben hâlâ içten içe gülmekteyim ve "abartıya bak" çekiyorum içimden. Ambulansa götürebilmek için sosisli sandviç gibi yaptılar ki dar merdivenleri rahat inelim. Arayı atlayarak hastanenin yani eski Samatya SSK olan, şimdinin İstanbul Eğitim ve Araştırma Hastanesi'nin kapısındayız, Apar Topar KBB (Kulak Burun Boğaz) servisine çıkarılmaktayım.

SEDYEDEN YATAĞA

Az sonra tertemiz bir odada buluyorum kendimi. Sedyeden yatağa geçtiğimde külçe haldeyim. Bir grup doktor odaya koşturunca kalkıp selamlamak istiyorum ama mümkünü yok. "Neden zahmet ettiniz ben az sonra çıkacağım?"diyorum ama ne sözüme itibar ne yüzüme bakan var. Birbirlerine kaçamak bakışlar atıp, acısını sonradan fark edeceğim gülümseyişler süzüyorum dudaklarından.

SONRASI MI?

Bugün itibariyle 23 gündür hastanedeyim, daha da kolayına çıkarmaya niyeti yok doktorlarımın. Gerisi bu 23 günün hikâyesini anlatmakla gelecek ama dedim ya ürkmeyin aman! Hastanelerde nasıl umut yeşerir, genç sağlıkçılar başta olmak üzere, kadroların başlarına gelip geçen çoğu kara mizah olaylar, göz tanıklıklarım ve daha bir dolu ilginç öykücükler. Ne zaman?
Perşembe günü ilk yazımdan başlayarak... "Bugünlük girizgâh" demiştim; ilaveten hayırlı bayramlar da dileyeyim. Mübarek ola...

...
Yayın Tarihi : 9 Kasım 2013 Cumartesi 18:21:48


Bu haber hakkında yorum yazmak ister misiniz?