19
Mayıs
2024
Pazar
GÜNCEL

Düşman ortaksa niye durduk

Askeri harekatın göstermelik olduğunu dile getiren CHP Lideri Deniz Baykal, “Harekat ve müzakereye aynı anda karar verildi.

Operasyon yapılmış gibi gösterilip siyasi görüşme zemini hazırlandı. Bunlar büyük oyunun parçaları. Amerika’nın da hesapları, beklentileri var. İşbirliği önerip 3-4 günde, ‘Kısa kesin’ demeye başladılar” dedi

CHP Genel Başkanı Deniz Baykal, Kuzey Irak’a yönelik sınır ötesi operasyonun ardından gündeme gelen “Büyük Senaryo”yu AKŞAM Genel Yayın Yönetmeni Serdar Turgut’a anlattı. TBMM’de yapılacak genel görüşmenin kapalı olacağını bildiren Baykal, bu görüşmede operasyon sırasında ve sonrasında tartışılan senaryoların ele alınacağını söyledi.

CHP lideri Baykal’ın açıklamaları şöyle:
Türkiye’nin de içinde bulunduğu bölge yeniden dizayn ediliyor. Siz gelişmeleri nasıl yorumluyorsunuz?

Yaşananlar birbirinden kopuk değil. Bir temel çerçeve içinde yer aldığı kanaatindeyim. Bölgenin yeniden siyasi yapılandırılması çerçevesinde; terörle mücadele, yeni haritalar, yeni güç dengeleri, yönlendirmeler... Bunlar ‘aaa’ denilecek şeyler değil.

Ordu bu sürecin neresinde?
Bu proje, hangi çevrelerde bilinçli olarak sürdürülüyor, bilgiye sahip değilim ama fazla bir engelle karşılaşmadan yürüdüğüne tanık oluyoruz.

Bu , ‘Ilımlı İslam’ projesi mi?
Elbette yaşananların bir boyutu bu, din boyutu. Siz muhatabı tarif etme çabası içinde oluyorsunuz ama o tarifi yapma senin yetkinde değil; ne olduğu kendisinde saklı. İslam dünyasında bir kargaşa yaşandığı ve Batı’nın bu tablo karşısında konumunu netleştirmeye çalıştığını görüyoruz. Ortadoğu’da Lübnan, Filistin ve İran’da; ayrıca Afganistan’da yaşananlar sürecin bir parçası.

Tam böyle bir süreçte Dick Cheney’in gelişini nasıl yorumlamak gerekir?
Ortadoğu’yu ileri derecede bilen ve yeni yapılanma konusunda çok keskin fikirleri olan birisi olduğu açık.

KISA KESİN DEDİLER

Süper Güçler bölgeye yeni bir şey mi biçiyor?
Kuşkusuz herkes kendi alanına bakıyor, ona göre davranıyor. Ama bunlar karşısında Türkiye yapması gerekenleri yapıyor mu, işte o belirsiz.

Böyle bakınca AKP de momentumunu kaybetmiş görünüyor; yani eskiden bir şey der onu yapardı, o yapılırdı, şimdi aynı etkinliği yok.

Tabii bu bir sürecin ve gelişmenin sonucudur. Olaylar, yaşananlar, söylenenler AKP’ye karşı kuşkuları da ortaya çıkardı. Böyle bir süreç başlayınca da daha çok yuvarlanma, yalpalanma ve daha çok hata olur. Son dönemde de çok hatalar oldu.

Sözünü ettiğiniz bir ‘Büyük Senaryo’ aslında. Peki buna kim dur diyecek; asker mi, sivil mi?

Asker, sivil hepimiz beraber olmalıyız. Ancak ilk iş, bunu doğru okumaktır; sonra da doğru hedefleri koymak gerekir. Bu konuda gelecek tüm basınç, engel ve dirençleri göğüslemek gerekir.

Kamuoyunda şöyle bir kanı da oluştu; Hükümet, TSK, ABD ortak hareket ediyor...
Bilemiyorum... Teröre karşı mücadelenin gereğini sadece bizim hükümetimiz değil, ABD’de de kabul etti. Ama anlaşılıyor ki, ABD bunu ‘soyut bir konu’ gibi düşünüyor. Kendi hesaplamaları, bekleyişleri, beklentileri var... Evet bize hava sahasını açtı, anlık istihbarat da verdi ama...

Kara harekatı bitirilmezse ‘hava sahasını kapatma’ tehdidi olduğu iddiaları da var.
Evet, bunun da olduğu söyleniyor. Bakın daha 3., 4. günde ‘aman kısa kesin’ demeye başladılar. ‘PKK ortak düşmanımız’ dedikten ve bir askeri operasyon başladıktan sonra 3-4 günde ‘dur’ denmez. O zaman size sorarlar, ‘Siz, Afganistan’da, Irak’ta yıllardır operasyonu götürüyorsunuz’ En güçlü söylemlerle işbirliği ifade ettikten sonra şimdi çıkıp ‘siyasi çözüm, siyasi çözüm’ deniliyor. İşte burada çok dikkatli olmak lazım.

Başbakan farkında değil
Başbakan’ı da bunun farkında görüyor musunuz?
Hiç farkında gözükmüyor, dönemin gerektirdiği özeni, dikkati göstermiyor. Gül de öyle maalesef. Tüm bunları değerlendirmek aslında Cumhurbaşkanı’nın görevi. Terörle mücadeleye nasıl bakılıyor,bilelim. Bu süreç büyük oyunun bir parçası.

Meclis’teki oturum nasıl geçecek?
Muhtemelen kapalı olacak. İlk temaslar o yönde bir iradeleri olduğunu gösteriyor. Genel görüşme önergesi, 20 Mart Perşembe günü yapılacak. Orada da biz ‘Gelin ortak bir şeyler yapalım? Her türlü katkıya hazırız’ tezimizi ifade edeceğiz yine. Olay Türkiye olayı. Türkiye bu noktaya getiren insanlar bunun farkında değil. Sonuç olarak yaşanan dağınıklık, Başbakan-Cumhurbaşkanı arasında da çıktı.

Harekat göstermelik mi?
5 Kasım görüşmesinden sonra Başkan Bush’un ‘ortak düşman’ söylemini önemsedim. Amerika bunu dedi ama gereğini de yine kendisi yaptırtmadı. Şöyle bir duygu aldım: Terörle mücadeleyi artık önlemek mümkün değil, bir rahatlama olsun, millet bir rahatlasın, ‘oh be’ desin, ‘haddini bildirdik’ desin... Sonra biz asıl hedefe doğru işi götürelim. Yani askeri müdahale çözüm değilmiş gibi gösteriliyor şimdi. Oysa askeri müdahale yapılamadı. Yapılmış gibi yapıp, işi müzakere zeminine götürme çabası var.

5 Kasım’da neler görüşüldü?
Çok tehlikeli bir süreç değil mi bu?

Evet evet çok tehlikeli tabii. Bakın daha 4. günde taa Kambera’dan başladılar ‘işi halletmeyin’ demeye.

Bütün bu tablo irdelendiğinde bir uzlaşma zemini bulunması gerekmiyor mu, TBMM bu zemin olabilir mi?

Bakın biz Meclis’e kaç kere terör özel gündemiyle toplanma çağrısı yaptık, genel görüşme önergeleri verdik. Ama kaçtılar, kaçırılıyor bu zemin. Böyle yapılınca iş ihtiyaç olmaktan çıkıyor, temenni düzeyinde kalıyor. İhtiyaç açık, ortada. Çünkü izlenen politika ortada. Değiştirmek lazım. Nasıl değiştireceğiz? Yeni siyasi güçleri de katarak tartışma, uzlaşma zemini yaratacağız. Bizim öteden beri ‘ulusal politika’ dediğimiz de bu zaten. Ancak iktidar bu anlayışa açık görünmüyor. Muhalefet olarak ancak talep ediyoruz. Gerisi iktidara kalıyor. Onlarsa muhatapları ile talep, baskı, direnç, kabul ekseninde götürmeyi tercih ediyorlar.


İktidar büyük oyunu biliyor mu sizce?
Bir parçası olmaması mümkün mü, bu düşünülebilir mi? 5 Kasım’da neler görüşüldü? Ne istendi, ne talep edildi? Mesela yapılan açıklamalara ben hayret ediyorum. Hükümet bu hayretimi taşıyor mu? Örneğin Gates’in daha üçüncü günde ‘kısa kesin’ açıklamasına yönelik olarak nasıl bir duygu içerisinde?

Kararlar nerede, kim tarafından alınıyor?
Şu ayrı bir iş tabii. Siz var olan şartları takdir ederek kararlar alıyorsunuz. Bu size sunulan şartların başkaları tarafından belirlenmesi gerçeğini değiştirmiyor. Çerçeveyi çiziyorlar ve ‘şu gün’ diyorsunuz, siz karar vermiş oluyorsunuz. Ama çerçeveyi siz çizin de göreyim.

Müzakereye çekiliyoruz
Asker bu noktada ‘kısa kestik’ diyor.

Bunu derseniz kendinizi ‘subjektif olarak haklı kabul etmiş’ olursunuz. Ya ben karar verdim. İstersem yarın da çıkardım, 3 gün sonra da çıkardım. Ama bir 10 gün sonra çıkmayı dene de bakalım ne oluyor, çıkabiliyor musun, çıkamıyor musun. Bir görelim bakalım o hava sahası kullanımı ne oluyor; istihbarat ne oluyor, sizin 10 gün kaldığınızın sonrasında neler oluyor? (Canım ben zaten denemedim) Biliyorum, buna da saygı gösteriyorum, ben onu tartışmıyorum zaten... Ben siyasi çerçeveyi konuşuyorum. Ama bak o siyasi çerçeveyi koyan adamlar neler konuşuyor. Birlikte girdiğinizi inkar edebilir misiniz? Peki ayrılırken onların bir görüşü yok mu? Gates’ten, Bush’a, askeri yetkilisine kadar. Bush, Gates’i onaylamak için hemen açıklama yaptı. Bush düzeyine neden çekiyorlar çıkmamız talebini. (Ya bir önemi yok, biz kendimiz çıkıyoruz) Ya bu, kabul edilebilir mi? Bu ilişkiyi bileceğiz, böyle bir olay var.

Biz nasıl kilitleneceğiz?
Bu siyasi iktidarın konusudur. Henüz yeni ve olumlu şartlar yok. Bir irade yok. Fevkalade önemli durum karşısında Türkiye’nin durumunu belirlemesi lazım. Muhalefette de bu dayatılmaz, biz ancak tespitler, teşhisler yapıyoruz. Bunlar da herkesçe paylaşılmaya başlandı.

Şimdi iş nereye gidiyor?
Daha askeri harekat etkin olarak denenmeden, sanki denenmiş gibi bir ortam yaratılarak hızla müzakere masasına doğru çekiliyoruz, bu da oyunun bir parçası. Hem savaş, hem müzakere aynı anda kararlaştırıldı. Harekatla, Talabani’nin çağrılması aynı anda kararlaştırıldı. Peki ne kadar savaş, ne kadar müzakere?

Talabani konusunda, ‘zaten biz onunla savaşmıyoruz’ söylemi var.
Bakın bize iki şey söyleniyor. Birincisi Talabani diyor ki, ‘Barzani ile görüşün, o olmuyorsa Neçirvan Barzani ile Bağdat’ta buluşun. ‘PKK-Barzani, PKK- Talabani’ ilişkisi önemli tabi. İkincisi Oramiral Fallon, ‘PKK ile ilişki’ öneriyor. Bakın Başbakan, bir açıklama yapıyor: ‘PKK’yı terör örgütü olarak kabul etmeden ben DTP yöneticileriyle görüşmem’ diyor. Ama Cumhurbaşkanı görüşüyor. Başbakan’ın gösterdiği duyarlılığı o göstermiyor. Pekiyi Talabani de, Neçirvan’ı kabul ediyor, sen ediyor musun? Türkiye bir alacakaranlık kuşağı içinden geçiyor, tutarsızlıklar, çelişkiler...


Gidişat kötü mü?
Bir de yeni Anayasa konusu var biliyorsunuz. Çok garip. Türkiye’nin haberi yok; iş dünyası, medya, siyasi partiler bilmiyor, ABD’de anlatılıyor. ABD toplantısını organize eden de Abant Platformu ile ilişkili bir kuruluş. Abant Platformu da toplantısını Diyarbakır’da yapmayı kararlaştırıyor. Yani askeri çözüm denenmeden siyasi çözüm devreye giriyor. Cumhurbaşkanı kabul ederken, Başbakan itiraz ediyor. Bakın bizim Anayasalarımız Türk milleti Anayasaları’dır. Şimdiki ise Türk milleti Anayasası olma iddiasını bırakan bir Anayasa olacak.

AYRIŞTIRMAYI ESAS ALACAKLAR’
Şimdikinde ne olacak?
Türk milleti Anayasası olma iddiasını bırakan bir Anayasa olacak. Bu çok önemli. Diyecekler ki, ‘değişik kültürlerin, değişik değerlerin, değişik anlayışların bir arada olduğu bir toplum falan. ‘Yani birliği değil ayrışmayı esas alacaklar. Halbuki bir millet var. Bu yeni anlayış da bir başlangıç olacak. Yani tarih yazılıyor. Gözümüzün önünde tarih yazılıyor; buna karşı hepimize sorumluluk düşüyor. En azından bilinçsizce alet olmayalım. Bizim görevimiz bunu anlatmak. Bunu gerginlik için yapmıyoruz.

MHP’nin süreçteki tavrını nasıl görüyorsunuz?
Herkese görev düşüyor. Ben içeride bir tartışmayı tahrik etmek istemiyorum. Olan bir bütün çünkü. Cumhurbaşkanı, Başbakan, Anayasa değişikliğinden başlayarak olay bir bütündür. Parçaları böyle görmek lazım.

CHP-TSK ilişkisi de gündeme geldi!
Benim anlatımlarımın bir parçası olarak gündeme geldi. Ama TSK ile tartışmak aklımın ucundan bile geçmez. Muhatabım Başbakan’dır. Söylemimde de askere yönelik tek kelime yok. Söylemimiz birileri tarafından böyle yorumlandı. Ben siyasi sonuçlara yönelik değerlendirme yapıyorum. Silahlı Kuvvetler’e her zaman değer veririm ve saygı duyarım. Pek çok çevrenin bu manada bizi farklı algıladığını da bilirim. Biz TSK’ya düşman değiliz. Mağdur olduğumuz halde değiliz. Bakın 12 Mart, 12 Eylül’de ben ve arkadaşlarım çok çektik. Hiçbir hukuki haklılığı yokken ben 5 yıl siyasi yasaklı kaldım. Biz TSK düşmanlığına dayalı olmayan siyasi sorumluluklarla kararlar alırız. Bakın

1 Mart’ta bize ‘ama asker istiyor’ deniliyordu. Biz çıktık hayır oyu verdik.
Türkiye Irak’ta bir gün ABD’nin yerini doldurabilir mi?

Hangi Irak, Irak ne noktada olacak gelecekte? Türkiye temel prensipleriyle, uluslararası hukukun esaslarıyla düşmanca bir projenin parçası haline gelmeyi redederek gelişmeleri kontrol edecek. Dostluk, ittifak anlayışı çerçevesinde sorumlulukları yerine getirmek, gerekir. Ne maceraya, ne de üzerimizde macera uygulanmasına tahammülümüz var. Sükunet, uyum ve dayanışmaya ihtiyacımız var.

Akşam
Yayın Tarihi : 15 Mart 2008 Cumartesi 07:53:50


Bu haber hakkında yorum yazmak ister misiniz?