23
Nisan
2024
Salı
GÜNCEL

İşte siyaset belgesi

Cumhuriyet gazetesi, kamuoyuna çok az bir bölümü yansıyan Milli Güvenlik Siyaset Belgesi'nin (MGSB) tümüne ulaştı. 3 temel bölümden oluşan belgede, Türkiye'nin bir bölge ülkesi olarak etrafında bir güvenlik çemberi oluşturması gerektiği vurgulanırken, iç tehdit unsurları olarak irtica ve bölücülüğün aynı önemde sorun olduğuna dikkat çekildi.

Belgede, Kıbrıs'tan asker çekilemeyeceği, Yunanistan'ın Ege'de karasularını 6 milin üstüne çıkarmasının savaş nedeni olacağı, ABD ile ilişkilerin AB'nin seçeneği olmayacağı ilkeleri ayrıntılarıyla işlendi. Belgede, Türkiye'nin yapısı, ''tek devlet, tek millet, tek bayrak, tek dil'' biçiminde yer alıyor.

Cumhuriyet'in tümünü ele geçirdiği MGSB'de çevre ülkelerle ciddi sorunlar çıkması halinde bunun çözüm yollarına ilişkin net ifadeler de yer aldı.

Gazeteninin bugünkü sayısında birinci sayfada manşetten duyurduğu Mustafa BALBAY imzalı haberde, "Türkiye'nin bu ülkelerle bugünkü ilişkilerini zedelememek için bu bölümleri aktarmayacağız." denildiği de dikkat çekiyor. 

Haber şöyle devam ediyor:

MGSB'nin birinci bölümü ''genel esasları'' içeriyor. Burada, belgenin temel hedefinin Türkiye'nin güvenlik siyasetini belirlemek olduğu vurgulanıyor. Belgenin kapsamının, Türkiye Cumhuriyeti Devleti'nin milli güvenliğini sağlamak, bu yolda atılması gereken adımları öngörmek, iç ve dış güvenlik siyasetinin esaslarını saptamak olduğu belirtiliyor. MGSB'nin hukuksal dayanağı olarak da anayasanın 118. maddesi ve 2945 sayılı Milli Güvenlik Kurulu ve Milli Güvenlik Kurulu Genel Sekreterliği Yasası gösterildi.

MGSB'nin birinci bölümünde önümüzdeki dönemde Türkiye'ye yönelik güvenlik konuları aktarıldıktan sonra, AB sürecinin Türkiye'nin temel iç-dış güvenlik sorunlarını arttırabileceği ve azaltabileceği belirtiliyor.

İç güvenlik: Üniter yapı ve laiklik

MGSB'nin iç-dış güvenlikle ilgili bölümünde Türkiye'nin temel siyasetinin Atatürk 'ün ''Yurtta sulh, cihanda sulh'' ilkesine oturtulduğu belirtiliyor. Bunun yanında temel hedefin, Türkiye'nin Atatürk'ün gösterdiği şekilde çağdaş uygarlık düzeyine ulaştırılması olduğu vurgulanıyor.

Belgede iç güvenlikle ilgili şu noktaların altı çiziliyor:

* Türkiye'nin üniter yapısını, demokratik, laik, hukuk devleti ilkelerini korumak ve geliştirmek gereklidir. Türkiye'nin bütünlüğünü korumanın temel yolu Atatürk milliyetçiliğidir.

* Türkiye'nin güçlü bir ülke olmasının yolu yukarıdaki ilkelerin yanı sıra aynı zamanda, refahı arttırmak, bunu dengeli biçimde toplumun her kesimine yaymaktan geçmektedir.

* Türkiye'nin güvenliğini tehdit eden temel unsurlar, irtica, bölücülük ve aşırı sol akımlardır. Türkiye bunlarla mücadele ederken temel evrensel değerlerden de vazgeçmemelidir.

* Türkiye'nin temel kuruluş ilkeleriyle hedefleri örtüşen sivil toplum kuruluşlarıyla ilişkiler önem taşımaktadır.

* Türkiye'nin bütünlüğünü etkileyecek temel tehdit oluşturan örgütlerin ve ideolojilerin toplum içinde taban kazanmalarını önleyecek bir sosyal çalışma yapmak gereklidir. Bu alanda istismarcı misyonerlik faaliyetlerine izin verilmemelidir.

* Türkiye'de Türkçeden başka hiçbir dil, eğitim-öğretim kurumlarında okutulamaz. Bu temel bir ilkedir.

* Basın özgürlüğü anayasada ifadesini bulmuştur. Bunu kesinlikle korumak gereklidir.

* Lozan Antlaşması Türkiye'nin pek çok konudaki temel dayanağıdır. Azınlıklar konusunda Lozan Antlaşması ve 18 Ekim 1925 tarihli Türkiye ile Bulgaristan arasında imzalanan anlaşma hükümleri esas alınmalıdır.

Tek devlet, tek ulus, tek bayrak, tek dil

Türkiye'nin iç güvenliğini ilgilendiren temel konulara yer verilen alt bölümlerde ise hem sorunların önemine hem de çözüm yollarına girildi. Bu bölümlerin özeti şöyle:

* Türkiye Cumhuriyeti etnik temele dayalı olarak kurulmamıştır. Kuruluş esası, tek devlet, tek ulus, tek bayrak, tek dildir. Atatürk'ün ''Türkiye Cumhuriyeti'ni kuran Türkiye halkına Türk milleti denir'' sözü temel bir ilkedir. Türkiye Cumhuriyeti'ne vatandaşlık bağı ile bağlı bulunan herkes ülkenin esas unsurudur.

* Atatürk, ''Millet; dil, kültür ve ülkü birliğiyle birbirine bağlı vatandaşların oluşturduğu siyasi ve sosyal bir birliktir'' sözü bugün de geçerli olan, çağımızın gereklerine yanıt veren bir yaklaşımdır. Bu bağlamda mahalli dil ve kültürler bireysel özgürlük kapsamındadır. Bu özgürlüklerin kötüye kullanılmaması önem taşımaktadır. Bölücü örgütün bu unsurları kendi amaçları doğrultusunda kullanmamasını sağlamak gereklidir.

* İrticai faaliyetler içte ve dışta sürmektedir. Bunlarla mücadele ederken, toplumun dini duygularını incitmemeye özen gösterilmelidir. Bu bağlamda toplumun dini duygularını kullanmak isteyenlere de izin verilmemelidir.

* Anayasa'da dikkat çekilen İnkılap Kanunları'nın ödün vermeden uygulanması gereklidir. Din eğitimi, devletin üstlenmesi gereken bir işlev olarak devam etmelidir.

* Aşırı sol unsurların şiddete dayalı faaliyetleri, toplumda sınıf ayrımcılığı yaratmaya dönük çabaları önlenmelidir. Bu örgütlerin özellikle öğrencileri kullanmaları dikkat çekicidir. Cezaevindeki faaliyetleri de önlenmelidir.

Hassas yörelere özel ilgi

MGSB'de Türkiye'nin hassas bölgelerine de özel bir bölüm ayrıldı. Bu bölgeler tek tek ifade edildi ve yapılması gerekenler sıralandı. Hassas yöreler başlığı altında yer alan bölgelerin başında Hatay geliyor. Suriye ile son dönemde iyi ilişkilere girildiği ancak bu ülkenin Hatay politikasından tam olarak vazgeçmediği anımsatılıyor. Burada toprak-nüfus dengesine dayalı bir faaliyet olduğuna dikkat çekiliyor. Karadeniz bir bölge olarak ayrıca işleniyor ve Rum Pontus faaliyetlerine vurgu yapılıyor. Bölgeye yönelik dışarıdan kaynaklı bir propaganda politikası olduğu belirtiliyor. Daha önceki MGSB'lerden farklı olarak son yapılan değişiklikte yabancılara toprak satışına da atıfta bulunuluyor. Yabancıların hassas yörelerde gayrimenkul edinmelerinin dikkatle izlenmesi gerektiği belirtiliyor.

Gökçeada ve Bozcaada da hassas bölgeler arasında yer alıyor. İki adaya dönük özel bir kalkınma, ekonomi politikası uygulanması gerektiği vurgulanıyor. Ermenistan'ın ve Ermenilerin Türkiye'deki faaliyetleri bu bölüm içinde işleniyor ve özellikle Doğu Anadolu'nun bazı illerine dikkat edilmesi gerektiği belirtiliyor. Deprem kuşağı da Türkiye'nin hassas bölgeleri olarak belgede yer alıyor. Bu bölgelerdeki ekonomik değeri yüksek stratejik tesislerin durumunun masaya yatırılması isteniyor.

ABD, AB'nin seçeneği değil

Türkiye'nin dış ilişkilerinde çok yönlü politikanın kaçınılmaz olduğu vurgulanan belgede ABD ile ilişkiler ayrı bir bölüm olarak yer alıyor. Bu bölümde şu noktaların altı çiziliyor:

* ABD ile ilişkiler tarihseldir ve çok yönlüdür.

* İlişkilerin siyasi, ekonomik ve güvenlik boyutu vardır.

* Bu ilişkiler ticari ve teknolojik olarak da geliştirilmelidir.

* ABD'de Türkiye aleyhine pek çok lobi faaliyeti vardır. Lehimize olanlar da bulunmaktadır. Bu ülkenin koşulları gereği lobi faaliyeti ayrı bir önem taşımaktadır.

* ABD'de Türkiye lehine kamuoyu oluşturulması pek çok bakımdan önemlidir.

* Türkiye'nin ABD ile ilişkileri Orta Asya, Balkanlar, Güney Kafkasya, Ortadoğu politikaları bakımından stratejiktir. Bu konularda işbirliği, dayanışma Türkiye'nin çıkarınadır.

* Türkiye'nin ABD ile ilişkileri stratejiktir ancak başka bir ilişkinin alternatifi değildir. ABD, AB sürecimizin bir alternatifi değildir.

* NATO'daki rolümüzü korumalıyız. NATO'nun farklılaşan siyasetinde yerimiz olmalı.

Kıbrıs'tan asker çekilemez

Belgedeki geniş bölümler arasında Kıbrıs ve Yunanistan yer alıyor. İki konuya ilişkin değerlendirmeler özet olarak şöyle:

* Kıbrıs'ta barış Türkiye'nin de isteğidir. Ancak bu adil, garanti altına alınmış ve yaşayabilir bir barış olmalıdır. Çözüm budur.

* Kıbrıs sorununun temel çözüm yeri BM'dir, başka yer aranmamalıdır.

* Türkiye'nin adadaki askeri varlığı 1959-60 Londra ve Zürih anlaşmalarına dayalıdır. Adanın tümüne ilişkin garantörlük hakkımız bulunmaktadır. Adadaki askeri varlığımız Kıbrıs Türk halkının güvenliği içindir. Bunun sürdürülmesi esastır.

* Ada'daki Rum nüfusu büyüktür. Rum nüfusu Türk nüfusundan fazladır. Bu dikkate alınarak Türk nüfusunun manevi yapısı güçlendirilmelidir.

* KKTC, kalıcı bir barış sağlanıncaya dek, güçlendirilerek korunmalıdır.

* Kıbrıs'ın çevresindeki deniz sahası ayrı bir konudur. Bu bölgede Türkiye ve KKTC'nin hukuki hakları vardır.

* Türkiye Yunanistan'la ilişkilerini barış içinde güçlendirmeyi hedeflemektedir. Bir dizi sorun olduğu da muhakkaktır. Yunanistan'ın bu sorunları AB zeminlerine taşımasına ve bu sorunların Türkiye-AB sorunu olarak algılanmasına izin verilmemelidir.

* Ege Denizi, Türkiye'nin güvenliği ve ekonomisi açısından çok önemlidir. Yunanistan'ın 6 mil olan karasularını arttırma girişimleri kabul edilemez. Bunun savaş sebebi olduğu yönündeki caydırıcılığımızı korumamız gerekir. Yunanistan'ın Ege Denizi'ndeki adacık ve kayalıklarda fiili durumlar yaratmasına izin verilmemelidir.
Mustafa BALBAY / Cumhuriyet
Yayın Tarihi : 14 Kasım 2005 Pazartesi 06:35:53


Bu haber hakkında yorum yazmak ister misiniz?