19
Mayıs
2024
Pazar
GÜNCEL

'Kunuri Destanı' gibi!...

Kenthaber yazarı Erdem Yücel, dünkü konsolosluk saldırısında kaçarak binanın kapılarını kapatan Amerikalılara, Kore'de yaşanan Kunuri Destanı'nı hatırlattı. O tarihte yanında yer aldığımız ve müttefikimiz olan ABD askerlerinin bizi nasıl ölüme attığını hafızalarda tekrar canlandıran Yücel, 'Terörizme karşı cesaretin mihenk taşı' başlıklı yazısında bakın hangi ayrıntılara işaret etti:

TERÖRİZME KARŞI CESARETİN MİHENK TAŞI

Dünyanın neresinde olursa olsun terör tasvip edilecek bir olay değildir. Bununla beraber terörün de akıllısı ve akılsızı var. Güneydoğu’da olduğu gibi mertlikten nasibini alamamış, yollara mayın döşeyen kalleşler de vardır. İstanbul’da ABD Başkonsolosluğuna yapılmış saldırı ise belki de terör tarihine geçecek en akılsız, en salakça bir saldırıdır.

İstanbul’daki ABD Başkonsolosluğu, askeri ve mimari yönden dünyanın en korunmalı yapılarından birisidir. Böyle bir binaya yapılacak saldırının başarısız olacağını, saldırıyı hazırlayanlar bilmeliydi. Belki de biliyorlardı da dünyaya seslerini duyurmak istediler. Burada hedef kapıdaki polis noktasıydı. Ancak teröristlerin ellerindeki silahlarla buraya zarar vermesi de olası değildi. Teröristlerin amacı, öyle görünüyor ki ateş edip kaçmaktı. Ne var ki, canları pahasına kendilerine verilen görevi sonuna kadar yapan Türk polisi ile karşılaşacaklarını düşünememişlerdi. 

Bu çirkin ve salakça saldırıda Türkiye, gencecik üç evladını yitirdi.

Bu saldırıyı gerçekleştirenler hangi Allah’ın belası örgütün piyonlarıydı?

Kaçan dördüncü terörist bulunana kadar veya birisi gelişmemiş ülkelerden birinin basın organlarına çıkıp bu menfur olayı üstelenene kadar da beraberinde bu soruyu yanıtsız bırakacaktır.

Saldırıda kahramanca çarpışan Türk polislerinin evine ateş düştü. Birkaç, göstermelik kuru teselli ile avunacak gibi değil...

Polislerimizin özgeçmişlerine bakıyorum; üzüntüm daha da artıyor. Kahraman polislerimizden Nedim Çalık, zor koşullarda okutulmuş, polis olunca da ailesine büyük gurur kaynağı olmuştur. Mehmet Önder, Diyarbakır Polis Meslek Yüksek Okulundan on beş gün önce mezun olmuş. Erdal Öztaş ise tarih bölümü mezunu olup, henüz iki yıllık polisti. Bir ay sonra da bebeği dünyaya gelecekmiş...

Bunları öğrenince de üzüntümüz daha da artıyor. Şu anda tedavi gören kahraman polisimiz var. Allah ona şifa verir inşallah...

ABD Dışişleri Bakanı Condoleezza Rice, bu saldırıya anında müdahale eden Türk hükümetine teşekkür ediyor. Bu arada da en başta ABD, uğranılan can kaybından dolayı üzüntülerini bildiriyor ve yaşamlarını yitirenlerin ailelerine başsağlığı diliyor. ABD Dışişleri Bakanlığı sözcüsü Sean Mc Cormack, Türk polisinin ABD diplomatlarını korumak için ortaya koyduğu cesareti büyük takdirle karşıladıklarını söylüyor. O da şehit ailelere başsağlığı diliyor.

ABD’nin Ankara Büyükelçisi Ross Wilson, “Saldırının bir terör eylemi olduğunu söyledikten sonra polis hızlı ve etkin biçimde müdahale etti. Polisin ABD resmi binasını korumak için yaptığı tüm çalışmalara gönülden minnettarız” demekle yetiniyor.

Bu sözler büyük bir özveri ile canlarını veren genç fidanlarımızı geri getirebilir mi?

İçleri yanan ailelerin acılarını hafifletebilir mi?

Babasız doğacak bir bebeğin, biraz büyüyünce “babam nerede” sorusuna yanıt verebilir mi?

Cesareti, kahramanlığı bir yana bırakalım ve ABD’den karanlıkta kalan şu sorumların yanıtlarını isteyelim.

Türk polisi canları pahasına konsolosluk önünde teröristlerle çarpışırken ABD’nin meşhur CIA’ sı, FBI’ sı ve koruma görevlileri neredeydi?

Türk polisi çarpışırken neden içeri kaçtılar?

Uluslar arası hukuka, kurallara göre Büyükelçilikler ve Konsoloslukların bulundukları topraklar o ülkenin toprağı sayılır. Dışarı çıkarlarsa bulundukları ülkenin topraklarına ayak basmış olurlar ve müdahale yetkisi olamaz deniliyor. Türkiye’ye gelen ABD üst düzey yetkililerinin silahlı korumaları vardır. Ola ki bir suikast girişiminde bu korumalar Türk toprağındayız müdahale edemeyiz mi derler? Böyle diyeceklerse, yabancı korumaların devlet büyüklerinin yanında ne işi var?

Konsolosluk saldırısında ABD güvenlik güçleri, ortada fevkalade bir durum var diyerek Türk polisinin yanında yer almalıydılar. Çelik kapıları kapayıp kendilerini güvenceye alacakları yerde, yaralanan polislerimizi de içeri alıp doktorlarına ilk müdahaleyi yaptırmalıydılar.

Sırası gelmişken insanın aklına bir başka bir soru geliyor; orada teröristlerle çarpışarak şehit olanlar trafik polisleridir. Onlar “biz trafikçiyiz, konsolosluğu korumakla görevli değiliz” dememişler, çatışmanın ortasına kendilerini atarak canlarını vermişlerdir.

Türk askeri ile polisinin diğer devletlerden üstün özellikleri vardır. Bunun tipik bir örneğini bir kez daha yaşadık. Cesaretimizi mihenk taşına vurup diğerleri ile karşılaştırmayı acı da olsa yaptık.

Ne uğruna?

ABD’yi korumak için can vermek uğruna...

Biz buna benzer bir olayı yıllar öncesi Kore’de yaşamıştık.

Türkiye’nin Kore’de ne işi vardı?

Ne yazık ki, bu sorunun yanıtı Yassıada Mahkemesinde sorulmamıştır.

Kore’de Türk Tugayı ile sağ yanındaki 24. ABD zenci alayı bulunuyordu. Kızıl Çin’in taarruzu karşısında ABD zenci alayı Türk Tugayına haber vermeden mevzilerini terk etmiş ve aradaki bağlantı kesilmişti. 25. ABD Tümeni ile de bağlantı kesilmişti. Bu yüzden Türk Tugayı kuşatılmış ve büyük kayıplar vererek yarma hareketi yapmak zorunda kalmıştı. Tarihe Kunuri Destanı olarak geçen bu olayda Türk Tugayının kahramanca savunması, yarma hareketini yaparak, geri çekilmiş ve ABD askerinin denize dökülmesi önlemiştir.

Türk askeri böylesine kahramanlılar yaratmış ve cesaret örnekleri vermiştir. Bugün şehit olan polislerimiz o kahramanların torunlarıdır.

Napoleon Bonaparte’nin dediği gibi; “Cesaretin temeli korkmamakta yatar.”

Bir İtalyan atasözüne göre de; “Cesur insanlar dünyanın efendisidir.”



erdemyucel2002@hotmail.com

Erdem Yücel - Kenthaber
Yayın Tarihi : 10 Temmuz 2008 Perşembe 16:18:55
Güncelleme :10 Temmuz 2008 Perşembe 16:24:48


Bu haber hakkında yorum yazmak ister misiniz?