2
Mayıs
2025
Cuma
GÜNCEL

Nurculuk ve Said Nursi

Resmi tarihe göre hilafet yanlısı ve Kürt milliyetçisi, Nur Talebeleri'ne göre ise cumhuriyet yanlısı olan Said Nursi, aradığı yanıtları ABD demokrasisinde buldu. Amerikan sistemindeki dini ağırlıktan etkilenen Said Nursi, siyasi tavrında Amerikancı ve demokrasi yanlısı bir görüntü çizmek istiyor.

Nurculuk

Resmi tarihe göre hilafet yanlısı ve Kürt milliyetçisi, Nur Talebeleri'ne göre ise cumhuriyet yanlısı olan Said Nursi, aradığı yanıtları ABD demokrasisinde buldu. Amerikan sistemindeki dini ağırlıktan etkilenen Said Nursi, siyasi tavrında Amerikancı ve demokrasi yanlısı bir görüntü çizmek istiyor.

Nur cemaati, Nakşiliğin içinden çıkan en önemli cemaatlerden biri. Hatta onlar için "tarikat" nitelendirmesi bile yapılır. Ancak Nurcular bu nitelendirmeleri kabul etmez, kendilerini ne tarikat ne de bir cemaat olarak görür. Onların kendileri için kabul ettikleri isim sadece "Nur Talebeleri"dir. Aslında Nurculukla ilgili tartışma sadece bu kadarla sınırlı değil. Nurculuğun tarihi bile tartışma konusu. Örneğin resmi tarih anlayışına bakılırsa Nurculuk, Atatürk ve Cumhuriyet'e karşı, hanedan ve hilafet yanlısı, Kürt milliyetçisi bir harekettir. Oysa Nur Talebeleri her fırsatta Nurculuğun Atatürk'e ve Cumhuriyet'e karşı olmadığını, Kürt milliyetçiliği yapmadığını, hanedanı desteklemediğini, hilafet yanlısı olmadığını anlatırlar. Nur Talebelerine göre Said Nursi ne bir tarikat kurmak, ne de siyaset yapmak istemişti. Onun başlıca gayesi İslam'a bir zarar gelmemesiydi. Said Nursi talebelerinden İslamiyet'i hiçbir şeye karıştırmamalarını ister. Örneğin insanın yaşadığı çevrede Müslüman olduğunu bile söylememesi gerektiğini belirtir. İnsan bir hata yaptığında çevredekilerin bu olaydan bahsederken bunu bir Müslümanın yaptığını söylemelerinin bile İslamiyet'e zarar verdiğini vurgular. İşte bu nedenle tarikatlara da karşıdır, içinden çıktığı Nakşiliğe de.

ATATÜRK GÖRÜŞMEDİ
Bu bakış açısıyla dinin özellikle siyasi hayatta kullanılmasına kesin bir şekilde karşı çıkar. Hatta yeni Cumhuriyet'in laik bir temelde oturması gerektiğini düşünen Atatürk'ün bu görüşleri nedeniyle Said Nursi'yi Ankara'ya çağırdığı, ancak Said Nursi'nin düşüncesinin arkasında yatan İslam anlayışının da "koyu" bir İslam anlayışı olduğunu fark ettiğinde onunla görüşmediği söylenebilir. Gerçekten de bugün Nurcu cemaatlerden bazılarında diğer Nakşiler gibi koyu İslamcı anlayış görülebilir. Çağdaşları gibi Said Nursi'nin de temel kaygısı Batı medeniyeti karşısında 200 yıldır gerileyen İslam medeniyetinin yeniden üstün hale getirilmesiydi. Bu soruna Nakşiliğin o dönemdeki yanıtı "Batı taklitçi zihniyeti"nin her şekilde reddedilmesi ve İslam'ın "Asr-ı Saadet" dönemine dönülmesidir. Tam da bu noktada Said Nursi çağdaşlarından ayrılır. İslam uygarlığının Batı uygarlığı karşısında gerilemesinin nedeninin, İslam'ın fen bilimlerini ve tabii ki teknolojik ilerlemeyi ihmal etmesinden kaynaklandığını ileri süren Nursi, Batı'ya tümden karşı çıkmak yerine "din" ile "fen"i birarada ele alacak bir zihniyeti geliştirmek ister.

NEDEN AMERİKANCILAR?
Nursi'nin Batı'ya topyekün karşı çıkmaya itiraz eden bu görüşleri bir süre sonra onu başka noktalara da götüdü. Ne eskiden olduğu gibi tamamen dine, ne de dinin ihmal edilip fene ağırlık verilmesini savundu. Hatta o dönemde, henüz dünyanın bir numaralı süper gücü olmayan ABD dikkatini çekmişti. Özellikle de Amerikan sisteminin temelindeki dini ağırlık. Her ne kadar bahsi edilen din İslamiyet değil Hristiyanlık da olsa sonuçta ABD'de "manevi değerlere verilen önem" dikkatini çekmişti. Bu ülkenin din ile feni nasıl buluşturduğunu araştıran Said Nursi'nin karşısına Amerikan demokrasisi çıktı. Bu noktadan itibaren Nursi, Amerikancı ve demokrasi yanlısıoldu. Kısa süre sonra bu keşif Nur hareketinin davranışlarına da yansır, hatta genlerine işledi. Öyle ki ilerde yaşanan cemaat ayrılıkları bu konudaki yorumlardan kaynaklandı.

ÖNCE DP, SONRA AP
Nursi, talebelerinin siyaset yapmasına karşı çıkmaktadır ama bu siyasi parti kurmak ya da bir siyasi partide yer almak anlamında bir karşı çıkıştı. Nur talebeleri tabii ki seçmen olabilirler ve bu noktada parti ayrımı yapabilirlerdi. Bu düşünceyle gerek Nursi gerekse sonrasında Nur talebeleri, uzun süre diğer Nakşilerin kurduğu ve destek verdiği Milli Nizam Partisi, Milli Selamet Partisi, Refah Partisi gibi İslamcı partilere prim vermedi. Ama Amerikan felsefesine ya da onların deyimiyle demokrasiye inanan partilerin seçmeni oldu. Bu ilk önce Demokrat Parti'ydi. Sonra bu çizginin devamı olan Demirel'in Adalet Partisi ve Doğru Yol Partisi. Aradaki tek istisna Özal'ın Anavatan Partisini desteklemeleri oldu ki zaten bu da cemaatte bölünmeleri getirdi. 

Şeyh yok Abi var

Said Nursi tarikat kurumuna o kadar karşıydı ki cemaatinde klasik şeyh-mürid ilişkisi kurulmasına müsaade etmedi. Cemaatte o bir şeyh ya da pir değil "Bediüzzaman"dı. Onlar tüm cemaat olarak bir aileydiler. Aralarında hoca, halife falan olamazdı. Olsa olsa bazı talebeler diğer talebelerden daha büyük, daha deneyimli ya da daha bilgiliydiler. Dolayısıyla onlar ancak birer "Abi"ydi. İşte bu ritüel Nursi'nin ölümünden sonra da bu şekilde kullanıldı. Bugün bile cemaatin çeşitli "Abi"leri var ama şeyhleri yok.

İddianamede ne yazıyor?

Fethullah Gülen davasının iddianamesine de yansıyan resmi tezde Nurculuğun tarihi şöyle anlatılır: "Nurculuk Said Nursi tarafından kurulmuştur. Önceleri Said-i Kürdi olarak tanınan ve bu ünvanı kullanan Said Nursi 1873 yılında Bitlis'in Hizan İlçesi'ne bağlı Nurs Köyü'nde doğmuştur. Soyadı kanunu çıktıktan sonra doğduğu köye izafeten Nursi soyadını almıştır. Meşrutiyetin ilanından sonra Bitlis havalisinde şeyhlik faaliyetlerine başlamış, bilahare İstanbul'a gelerek siyasi faaliyetlere katılmış, İttihadı Muhammedi Cemiyetinin kurucuları arasında yer almıştır. 31 Mart vakasından evvel Derviş Vahdeti ile irtibat kurmuş, o tarihte çıkan Volkan gazetesindeki yazıları ile 31 Mart Vakasını körüklemiş, yine o tarihlerde kurulmuş bulunan 'Kürt Teali Cemiyeti'ne' girmiştir. 1912 yılında yazdığı bir kitabında 'Uyan ey Selahaddin Eyyübi'nin torunları Kürtler' diyerek Kürtleri Türklere karşı tahrik gayreti içine girmiştir. Mektubat adlı risalesinde ise 'Kendisinin Türk olmadığını, Türklük ile münasebetinin bulunmadığını, Türkiye'de Kürt milleti diye ayrı bir milletin olduğunu' ileri sürmüştür.

ANKARA'DA KALAMADI
İstiklal Savaşı sırasında, Ankara'nın Halifeyi de kurtaracağı inancıyla Ankara'ya gelmiş, ancak laik bir devlet düzeninin kurulması ve Cumhuriyet ilanı üzerine Ankara'yı terk ederek Van'a gitmiştir. 1925 yılındaki Şeyh Said isyanından sonra Isparta Barla'da daha sonra Kastamonu, Afyon ve Emirdağ'da mecburi iskana tabi tutulmuştur. Afyon, Denizli ve Eskişehir Cezaevlerinde mahkum olarak yatmıştır. Said Nursi 23 Mart 1960 tarihinde Urfa'da vefat etmiştir. Ancak yetiştirdiği talebeleri (Nur Şakirtleri) onun felsefesini günümüze kadar taşımışlardır." 

Talebelerine göre gerçek Said Nursi

"Nur Talebeleri" resmi tezdeki anlatımı kabul etmiyor. Onlara göre Said Nursi hiçbir zaman şeyhlik yapmadı. Hatta "zamanımız tarikat zamanı değil hakikat zamanıdır" diyerek bu kurumu tümden reddetti. Atatürk'e karşı değildi, hatta Atatürk Said Nursi'yi Ankara'ya davet etmişti, o da gitmişti... Nur Talebeleri'ne göre Said Nursi 31 Mart ayaklanmasında da bir yanlışa kurban gitti. Ayaklanmanın merkezindeki İttihadı Muhammediye Cemiyeti'ne din adamı olduğu ve dinin güçlenmesini istediği için üye olmuştu. Fikirlerini sadece 'Volkan'da değil, Tanin, İkdam, Serbesti gibi gazetelerde de dile getiriyordu. Asilere katılmadığı gibi tam tersine konuşmalar yaparak birçok taburun isyana katılmasını engellemeye çalıştı. İşler çığırından çıktığında ise İzmit'e gitti. O sonradan tutuklanıp ayaklananlarla beraber yargılandı. Zaten sonunda gerçek anlaşıldı ve beraat ederek aklandı.

Asılan Şeyh Sait ile ilgisi yok

Said Nursi, resmi tezlerde Kürtçü olarak suçlanması, hatta 1925'deki Kürt isyanı sonrasında Isparta Barla'ya sürgün edilmiş olması nedeniyle sık sık 1925 Kürt isyanının lideri Şeyh Said ile karıştırıldı. Oysa isyanın lideri Şeyh Sait, yine Şeyh Aliye Septi'nin soyundan bir aşiretin temsilcisi ve dini lideriydi. Şeyh Sait Kürdistan Özgürlük Cemiyeti'nin üyesi olarak bölgeyi dolaşmış ve köylülerle aşiretleri isyan konusunda ikna etmişti. 16 Şubat 1925'te bugün Bingöl'e bağlı Genç ilçesinde başlayan isyan kısa sürede bölgeye yayıldı, 29 Haziran 1925'te de bastırdı. İsyanın lideri Şeyh Sait ve kurmay kadrosu Doğu İstiklal Mahkemesi'nce ölüm cezasına çarptırılıp idam edildi. Aynı dönemde isyana katılsın katılmasın pek çok kişi İstiklal Mahkemeleri tarafından cezalandırıldı. İşte Said Nursi de isyana katılmadığı, destek vermediği halde tedbiren sürgün edilenler arasındaydı. Nursi bulunduğu yerden alınarak Isparta'ya sürgün edildi. 

Mezarının yeri hâlâ sır

Said Nursi ölümünün ardından mezarının türbe, kendisinin de "Pir" haline getirilmesini istemiyordu. Sağlığında bunu vasiyet etse de bir süre sonra bunun unutulmasından korkarak en yakınındakilere bir plan yaptırdı. Buna göre Nursi öldükten sonra gömülecek, sonra cenazesi bulunduğu yerden gizlice alınacak ve bilinmeyen bir yere götürülecekti. Nursi'nin gerçek mezarını da sadece bu ekip bilecekti. Bu bilgi onlar için cemaatin en büyük "sırrı" olacak, ölürken dahi kimseye söylenmeyecekti. Bu plan gerçekten de uygulandı. 23 Mart 1960 tarihinde Urfa'da öldü. Halilürrahman Dergahı'na defnedildi. Bir süre sonra da 27 Mayıs İhtilali gerçekleşti. Nursi'nin mezarı her gün ziyaretçilerle doluyordu. Bu Milli Birlik Komitesi'nin istemediği birşeydi. Bu sırada Nursi'nin kardeşi Abdulmecit Ünlükul 27 Mayıs yönetimine başvurdu. 4 Temmuz 1960 tarihli dilekçesinde "mezarını ziyaret etmekte zorlandığı" gerekçesiyle Nursi'nin naaşının naklini istedi. Bu 27 Mayısçıların arayıp bulamadıkları bir fırsattı. İzin hemen çıktı. 12 Temmuz'da Nursi'nin naaşı bulunduğu yerden alındı. Uçakla Afyon'a oradan da Isparta'ya götürüldü. Aynı günün akşamı Isparta Şehir Mezarlığı'na defnedildi. İşte bundan sonrası da tam bir muamma. Anlatılanlara göre ertesi gün mezarlığa gidenler boş bir mezarla karşılaştılar. Kimilerine göre askeri yönetim Nursi'inin cesedini yok etti. Bu bazılarına göre ceset "uçaktan atıldı", bazılarına göre "çalındı". Nur cemaatinin Abi'leri ise bu yöndeki soruları suskunlukla karşılıyor. Çünkü Said Nursi'nin cesedini alıp bilinmeyen bir yere defneden zaten cemaatin kendisi. 

Tarikat değil cemaat

Prof. Dr. Abdulaziz Bayındır (İstanbul Üniversitesi İlahiyat Fakültesi öğretim üyesi)

Nurcular "zamanımız tarikat zamanı değildir" diyorlar ama görünüş olarak tarikat yapılanmasına yakın gözüküyorlar. Burada da cemaat lideri var. Yine de, benzerlikler olsa da yapılanma tam tarikat yapılanması değil. Mesela tarikatte olan şeyler yapılmıyor. Zikir halkaları oluşturulmuyor. Tarikatte olan şeyh-mürit ilişkisi burada cemaat ilişkisine dönüşüyor. Oldukca önemli farklılıklar var. Ben şahsen "cemaat" diye nitelendiriyorum. Burada farklılıklar esastır benzerlikler değil. Şu anda tarikat demek yanlış olur. Cemaat demek daha doğru olur. Tarikatlara ait bir çok öğeler var. Tarikatlardan alınmış bir çok şeyleri var. Benzerlikler sayılamayacak kadar çoktur ama bu benzerliklere bakarak klasik tarikat olarak değerlendirmemek gerekir.
SABAH
Yayın Tarihi : 22 Eylül 2006 Cuma 05:08:43
Güncelleme :22 Eylül 2006 Cuma 07:28:13


Bu haber hakkında yorum yazmak ister misiniz?
Yorumlarınız
yasin IP: 85.97.69.xxx Tarih : 22.09.2006 17:45:44
bu haberde bi yanlışlık var herhalde.said nursi Kürtleri Türklere karşı tahrik gayreti içine girmemiştir.tam tersi o kürt'ü türk'ü laz'ı çerkezi'vb.bir arada olmasını, hepsinin birer kardeş olmasını,aynı zamanda yaşadığımız bu ülkeye gelebilecek her türlü tehlikeler de birlikte hareket etmesini istemiştir.aynı zaman da said nursinin hapishane yatarken.cuma namazında cami de görüldüğünü yazsanız daha iyi olurdu.bu ülkeyi karıştırmak isteyenler var.içimizden bazıları bu ülkeyi parçalamak bölmek istiyor.müslümanlığın ne olduğunu tam anlayamamışlar.müslüman böyle ortalığı karışırmak isteyenlere beddua etmez.yakeza dua eder.aynı bende onlar gibi ortalığa fesat yaymak isteyenler allah tan onlara ıslah etmesini diliyorum.umarım bu mesajımı yayınlarsınız.(bu benin şahsi kendi görüşüm).tşk.

ALİ AYDIN IP: 81.214.188.xxx Tarih : 22.09.2006 09:31:05
ya enteresan yorumlar yapılmış Uğur MUMCU nun KÜRT İSLAM AYAKLANMALARI adlı kitaından bakabilirler ve Said Nursi nin Atatürk hakkındaki yorumları tam olarak hatırlayamasamda ama yaklaşık şu şekildedir."Allah Türkleri korusun.Atatürk Allahın Türklere bi lütfüdur.Bu dağılmış milleti bir araya getirmek için Allahın bizlere bir lütfüdur"