18
Mayıs
2024
Cumartesi
GÜNCEL

Odatv'de tahliye yok!

Ergenekon soruşturması kapsamında Odatv'de yapılan aramalar sonrasında gazeteciler Ahmet Şık, Nedim Şener ve Soner Yalçın'ın da aralarında bulunduğu 12'si tutuklu 14 sanık hakkında açılan davada, tutuklu sanıkların bu hallerinin devamına karar verildi.

İstanbul Adalet Sarayı'ndaki özel yetkili İstanbul 16. Ağır Ceza Mahkemesinde görülen duruşmaya, tutuklu sanıklar Prof. Dr. Yalçın Küçük, eski Emniyet Müdürü Hanefi Avcı, gazeteciler Nedim Şener, Ahmet Şık, Soner Yalçın, Şükrü Doğan Yurdakul, Barış Terkoğlu, Barış Pehlivan, Muhammet Sait Çakır, Coşkun Musluk, Müyesser Uğur ile tutuksuz sanık İklim Ayfer Kaleli katıldı. Diğer tutuksuz sanık Ahmet Mümtaz İdil ise sağlık sorunları nedeniyle duruşmaya gelmedi.

Ergenekon soruşturması kapsamında Odatv'de yapılan aramalar sonrasında gazeteciler Ahmet Şık, Nedim Şener ve Soner Yalçın'ın da aralarında bulunduğu 12'si tutuklu 14 sanık hakkında açılan davanın 8. duruşması başladı.

Davanın tutuklu sanıklarından Kaşif Kozinoğlu ise cezaevinde rahatsızlanarak 12 Kasım 2011 tarihinde hayatını kaybetmişti.

Bir önceki celsede savunması yarım kalan sanık Coşkun Musluk, mesleki faaliyetlerinden dolayı suçlandığını öne sürerek, ''Gazetecilik ve sosyal hayatımla ilgili telefon görüşmelerim iddianameye konulmuş. Bu görüşmelerim nedeniyle terör örgütü üyesi olmakla suçlanıyorum'' diye konuştu.

Savcılığın hiçbir şeyi araştırmadığını savunan Musluk, ''Savcılık, kanıtların doğru olup olmadığını ispatlamayı tutuklu sanıklara bırakmıştır'' dedi.

Dijital belgelerin sahte olduğunu ve söz konusu belgelere hiç kimsenin inanmadığını iddia eden Musluk, şöyle devam etti:

''Bu davayla ilgili bir halk jürisi oluşmuştur. Bu davayı savunan cemaatin dışında bir tek gazete veya gazeteci yoktur. Ayrıca bu davanın iddianamesinin kabul edilmesi, AK Parti karşıtı herkesi tehdit altında bırakmıştır.''

Musluk'ın savunmasıyla devam eden duruşmayı, CHP Denizli Milletvekili İlhan Cihaner, gazeteciler Uğur Dündar ve Ruşen Çakır da izliyor.

Bu arada, tutuklu sanıkların duruşma salonuna alındığı sırada Nedim Şener, izleyici sıralarında gördüğü Uğur Dündar'a hitaben ''Hoş geldiniz tiyatroya'' dedi.

''Kitabımı yanımda getirmedim, patlar belki''

Çağlayan'daki İstanbul 16. Ağır Ceza Mahkemesinde görülen duruşmada savunmasına, ''Kitabımı yanımda getirmedim, patlar belki'' diye başlayan Ahmet Şık, dostunun da düşmanının da kendisini iyi tanıdığını belirterek, ''Meslek ahlakını önemseyen ve gerçeğin peşindeki bir gazeteci olduğum için buradayım'' dedi.

Şık, meslek hayatında 20 yılı geride bıraktığını kaydederek, savunmasını şöyle sürdürdü: 'İstisnasız gerçek ve doğru biçimde hepsini yazdım. Hiçbir kurum, kuruluş ya da kişiden talimat alarak haber yapmadım. Yapacağım bir haberden de herhangi bir kurum, kuruluş ya da kişinin müdahalesiyle vazgeçmedim. Bu prensipten hiç ayrılmadım. Bu nedenle yargısız infazlarda öldürülenler için 'çatışmada ölü ele geçirilen teröristler' demedim. İşkence mağdurlarını görmezden gelmezlik etmedim. Gözaltında kaybedilenlerin 'örgüt kamplarına gittiği' yalanına ortak olmadım. 'Meçhul' denen faillerin devletin tetikçisi olduğu gerçeğini de gizlemedim. Devletin kanla doldurduğu havuzda kulaç atıp kendime gazeteci de demedim. Tanık olduklarımı, demokrasi havarisi kılığına girmiş kimileri gibi bugün değil, yaşandığı dönemde yazdım. Askerler ya da polislerden gelen andıçları, yani önüne her konanı yazan bir gazeteci hiç olmadım. Anlayacağınız, ne iktidar sözcüsü, ne polis muhbiri, ne de Mehmetçik gazeteci oldum. Tutuklanana kadar da öyle yapıyordum.''

"Dokundum, buradayım"

İddianamede hakkındaki suçlamaların hepsini reddeden Ahmet Şık, şöyle devam etti: ''Bugüne dek yazdıklarıma, gazetecilik geçmişime, sosyalist kimliğime bakılmaksızın 'Ergenekon'a yardım etmekle suçlanıyorum. Halbuki, 'İmamın Ordusu' dahil, bugüne dek yazdıklarımı yan yana getirmek dahi bu iddiayı boşa çıkarmaya yeterli olacaktır. Meslektaşım Ertuğrul Mavioğlu ile birlikte 'Ergenekon' soruşturmaları ve yargı süreciyle ilgili 2 cilt kitap çalışması yaptık. Bu kitaplara bir göz atılması, benim bu süreçle ilgili duruşumu görmek için yeterlidir. Beni gözaltına aldıran 'Ergenekon' savcısının bu kitaplardan haberi dahi yoktu. Oysa ki, kitaplarımda 'Ergenekon' soruşturması hakkındaki duruşum son derece nettir.
'İmamın Ordusu' adlı kitap çalışmamdaki görüşlerim de açık ve çok nettir. Polis teşkilatında olup bitenlerin ve bu yaşananların bu tür tartışmalı soruşturmalarla ilgisinin ortaya çıkarılmasını çok önemsiyorum. İşte bu nedenle de bu davada sanık oldum. Gazetecilere, meslektaşlarıma 'dokunan yanar' dedim. Dokundum, buradayım.''

Ahmet Şık, yazdığı kitap taslaklarının dosyada mevcut olduğunu ifade ederek, ''Aklı başında herhangi biri, bu kitapların Emniyet Müdürü Sabri Uzun ya da başka bir üçüncü şahıs hakkında yazıldığını söyleyebilir mi? Bu kadar akla ve gerçeğe aykırı bir iddia olabilir mi? Görüleceği üzere Hanefi Avcı ya da Emin Aslan gibi Sabri Uzun da kitaptaki öznelerden biri sadece. Çok üzücü ve manidar, ama savcılık sadece birkaç cümlelik word belgesini okumuş ve kitaba bakma gereği duymadan iddianamesini yazmış'' şeklinde konuştu.

Davanın tutuklu sanığı Soner Yalçın'la hiçbir irtibatı bulunmadığını ve iddianamede buna ilişkin bir delilin bile olmadığını belirten Ahmet Şık, ''Savcılığın bunca araştırmasına rağmen Soner Yalçın ile Ahmet Şık arasında yüz yüze, telefonla, elektronik haberleşme yoluyla herhangi bir irtibat bulunabilmiş mi? Hayır. O halde yanıtını merak ettiğim soru şudur; Bu talimatlar bana vahiy yoluyla mı geldi? Peki arkadaşım ve meslektaşım Nedim Şener'in beni çalıştırdığına ilişkin bir delil var mı? Yok'' dedi.

Savcı Öz, 'dokundu ve yandı'

Ahmet Şık, gözaltına alındığında Cumhuriyet Savcısı Zekeriya Öz'e hitaben, ''Ben savcıyı uyarmıştım, ona, 'dokunan yanar' demiştim, anlamak istemedi. Dokundu ve yandı'' diye konuştu.

''Bu dava sadece gazetecilerin yargılanması değildir, bizzat gazeteciliğin yargılanmasıdır'' diyen Ahmet Şık, şöyle devam etti: ''Çiğnenen sadece bir gazetecinin ifade özgürlüğü değil, bir toplumun bilgiye ulaşma özgürlüğüdür. Kitabımda, gerçeğe aykırı ya da karalamaya yönelik tek satır yoktur. Şiddete çağrı, terör örgütü propagandası ya da suçluyu övme manasına gelecek tek bir cümle de yoktur. Nitekim iddianamede de bu yönde hiçbir iddia bulunmamaktadır. Burada yargılama konusu yapılan gazetecilik faaliyetleridir. İfade özgürlüğünün, yasal kılıf uydurularak bir kez daha ihlal edilmesidir. Yasaların koruması altında olan, gazetecinin haber kaynağının gizliliğinin ortadan kaldırılmasıdır. Bunun aksini iddia edenler, güce ve iktidara sahip olup, hukuku ayaklar altına alarak kin ve intikam duygusuyla hareket edenlerdir. Çok açık bir şekilde 'artık bizim istemediğimiz konularda yazamazsın' diyorlar.''

Kitabı ''İmamın Ordusu'' ile ilgili örgütsel doküman olduğu iddiasında bulunan polis inceleme tutanağının kendisinin bir örgütsel doküman olduğunu öne süren Şık, ''O örgütü bulmak isteyen bir cesaretli savcı varsa eğer, bizzat kitabım İmamın Ordusu yol gösterici olacaktır'' dedi.

Ahmet Altan'ın yazısı

Dokümanların tutarsız olduğunu ifade eden Şık, ''Ahmet Altan'ın bir yazısı bu iddianamede yer alıyor. Altan, bu ülkede askeri vesayetin zayıflamasına neden en önemli gazetecilerden biridir. Ancak iddianamede yer alan yazısı darbe faaliyetleri arasında gösterilmiştir. Bu nasıl bir çelişkidir?'' dedi. Ahmet Şık, eski polis Ayhan Çarkın'dan bahsederek, ''İnfazlar hakkında biri konuşuyor. Bir polis, katil konuşuyor. Suç ortakları ve öldürenler tutuklanıyor. Adresler veriliyor. Ancak iddialar soyut diye suç ortakları serbest kalıyor. Ben ise 11 aydır gerekçesi hiçbir hakim tarafından açıklanmayan nedenlerle yatıyorum. Tahliye talep etmiyorum'' diye konuştu.

Şık'ın savunmasını tamamlamasının ardından duruşma, sanık Hanefi Avcı'nın savunmasıyla devam etti.

Hanefi Avcı: Odatv'nin ne benimle ne de kitabımla bir alakası yoktur

Çağlayan'daki İstanbul 16. Ağır Ceza Mahkemesinde görülen duruşmada, Odatv davasının tutuklu sanığı eski polis müdürü Hanefi Avcı da savunma yaptı. Kendisinin de yargılandığı davanın özünde Odatv'nin bulunduğunu belirten Avcı, ''Haliç'te Yaşayan Simonlar'' isimli kitabının Odatv tarafından yazdırıldığı iddialarına ilişkin şunları kaydetti: ''Burada Odatv işin merkeziymiş gibi bir görüntü vardır. Aslında Odatv'nin benim kitabımdan haberi dahi yokmuş. Kitabım satışa çıktığında her yerde haberler yayınlanırken, Odatv'de saat 11.45'te haber çıkmıştır. Odatv'nin yayınladığı haber ise Hürriyet gazetesinden alınarak aynen yayınlanmıştır.''

Duruşma öncesinde konuştuğu Odatv çalışanlarının kendisine, 'Biz senin kitabını bulmak için neler çektik' dediğini ifade eden Avcı, ''İddianameye göre benim kitabımın organizasyonunu Odatv yapmıştır. Odatv'nin ne benimle ne de kitabımla bir alakası yoktur'' diye konuştu.

''Böyle örgüt dosyası hazırlanmaz''

''Haliç'te Yaşayan Simonlar'' kitabını 2000 yılında yazmaya başladığını, ancak mesaisinin yoğunluğundan ötürü ara vererek 2009'da yeniden başladığını söyleyen Avcı, kitabı mart ayında bitirerek, 10 Nisan Polis Bayramı'nda basılması için yayınevine gönderdiğini söyledi.

Ancak kitabın kendi belirttiği tarihte satışa çıkmadığını anlatan Avcı, savunmasını şöyle sürdürdü:
''Kitabım bir örgüt kitabı değildir. Bir eleştiri kitabı, 'nerede yanlış yaptık?' dediğim bir kitaptır. Kitap yazarken kimseden tavsiye ve telkin almadım. Zaten yapım da buna müsait değildir. Kitabımın bana nasıl yazdırıldığına dair iddianamede hiçbir delil yoktur. Bir delilin delil olabilmesi için usulüne uygun olarak elde edilmesi gerekmektedir. Ancak bilgisayar delillerini toplayan bizim arkadaşlar, asgari şartları yerine getirmemişlerdir. Bu kadar hayati bir olayda olay yeri incelemesi ve delil araştırması yapıyorsunuz, ancak asgari şartları yerine getirmiyorsunuz. Bu deliller geçersizdir. Böyle örgüt dosyası hazırlanmaz. Bu davanın içinde olmasam 'muhakkak bir şeyler var' derdim, ama durum öyle değil. Yıllarca istihbarat birimlerinde çalıştım, böyle dosya hazırlamadım.''
Yıllarca terör örgütleriyle mücadele ettiğini söyleyen Avcı, ''Kitap yazmanın suç olmadığını söylüyorum. Kitabımı beğenirsiniz, beğenmezsiniz. Belki düz bir kitap olarak değerlendirebilirsiniz. Pek çok ideolojiyi anlatan kitapların yayınlandığını biliyorum. Bunların bir kısmı yasaklandı, fakat kitabı yazanlar hakkında örgüt üyeliğinden dava açılmadı. Tavsiye ya da yönlendirmeyle kitap yazdığım suçlaması incitici ve aşağılayıcıdır'' ifadelerini kullandı.

Avcı, emniyetin hazırladığı raporun inandırıcı olmadığını, mahkemenin bir kanaate varmasını zorlaştıracak nitelikte olduğunu, çünkü raporların yarım bırakıldığını savundu.

Mahkeme Başkanı Mehmet Ekinci, Avcı'nın savunmasını yaptığı sırada araya girerek, diğer tutuklu sanıkların savunmalarını yapabilmesi için savunmasını kısa tutmasını istedi. Sanık Avcı, bu uyarının ardından bir süre daha konuşarak savunmasını tamamladı.

Hanefi Avcı'nın avukatı da müvekkilinin savunmasını yaparken sürekli şanssızlıklarla karşılaştığını, yargılandığı ''Devrimci Karargah'' davasında da savunmasını kısa kesmek zorunda kaldığını ifade ederek, detaylı savunmayı daha sonra yapacaklarını söyledi.

Duruşma, tutuklu sanık Nedim Şener'in savunmasıyla etti.

Nedim Şener: Türk kamuoyuna, öncelikle de özgürlük için yola düşen arkadaşlara, Ragıp Zarakolu, Büşra Ersanlı ve Hopalılara selam gönderiyorum

Çağlayan'daki İstanbul 16. Ağır Ceza Mahkemesinde görülen duruşmada savunmasını yapan Şener, bugüne gelebildikleri için şükrettiğini belirterek, ''Türk kamuoyuna, öncelikle de özgürlük için yola düşen arkadaşlara, Ragıp Zarakolu, Büşra Ersanlı ve Hopalılara selam gönderiyorum. Hapse düşünce insan daha iyi anlıyor her şeyi. Hapse girdiğim ilk gün, hapse düşen son insan olmak için çok dua etmiştim. Ancak öyle olmadı'' şeklinde konuştu.

Hayatında kendisine verilecek en büyük cezanın utanmak olabileceğini söyleyen Şener'in, gazeteci Sedat Simavi'nin, ''Kalemini kır, ama satma'' sözünü hatırlattıktan sonra duygulandığı görüldü.

Mahkeme Başkanı Mehmet Ekinci'nin, ''İsterseniz kısa bir ara verelim'' demesi üzerine Şener de ''Evet, iyi olur'' deyince, duruşmaya ara verildi.

Aranın ardından savunmasına devam eden Şener, ''Keşke dijitallerden bahsetseydim, böyle duygulanmazdım. Haklılığımın verdiği güçle savunma yapıyorum. Karşınızda adaletin gücünü görmek istiyorum'' ifadelerini kullandı.

''Cemaatten nefret etmedik, merak ettik, yazdık''

Şener, cemaatle ilgili herhangi bir sorunu olmadığını belirterek, ''Biz cemaatten nefret etmedik. Sadece merak ettik, sonra da kitap yazdık'' diye konuştu.

Terör örgütüne üyelik suçundan yargılanmanın çok ağır bedelleri olduğunu söyleyen Şener, kızının, ''Babam terör örgütünden yargılanıyormuş. Babam gerçekten terörist ise onu desteklemem, çünkü teröristler insan öldürüyor'' dediğini anlattı.

Hiç kimsenin suç işleme lüksü olmadığını ve gazetecilerin de buna dâhil olduğunu belirten Şener, ''Gazeteciler yargılanmaz diye bir şey söz konusu değildir. Hatta gazeteciler herkesten fazla yargılanır. Hem mahkemelerde hem de kamuoyunda. Gazeteci nasıl halkın bilgi alma hakkı adına soru sorabiliyorsa, kendisi de bu kamu mesleğini yaparken kendisine sorulan her soruya yanıt verebilmelidir'' dedi.

Hiçbir zaman yargılanmaktan korkmadığını vurgulayan Şener, ''Halkın vicdanında yargılanmaktan hep korktum. Çünkü vicdanlarda yargılanarak alacağım ceza utanmaktır. Bana göre utanmak, utanılacak bir şey yazmak, söylemek ve yapmak, en büyük cezadır'' diye konuştu.

Kesinlikle 'Ergenekoncu' olmadığını, bunun herkes tarafından bilindiğini ifade eden Şener, Dink cinayetinin aydınlatılması için çabaladığını, söz konusu cinayetin işlenmesinde ihmali olduğunu öne sürdüğü kişilerin tutuklanmadığını ve yargılanmadığını söyledi.

Şener, savunmasını şöyle sürdürdü:
''20 yılda ulaşabildiğim tüm gerçekleri binden fazla haber ve 10 kitapta yazdım. Tüm yazdıklarımı yargılandığım 100'e yakın davada savundum, ama ilk kez yazmadığım şeyler nedeniyle tutukluyum ve yargılanıyorum. Yazmadığım ve yazımına herhangi bir katkım olmayan kitaplarla ilgili ortaya atılan iddiaları asla ve asla kabul etmiyorum.
Benim, Hanefi Avcı'nın ve Ahmet Şık'ın kitaplarının yazımına katkım olduğuna ya da yönlendirmede bulunduğuma dair tek bir tane somut kanıt olmadığı ortadadır. Ayrıca, yazdıklarımın arasında 'Ergenekon' davaları, davayı yürüten adli makamları hedef alan bir görüş ortaya konmamıştır.''

''Polisin kestiği parmak acıyor''

Gazeteci olmasının bir olgu olduğunu ifade eden Şener, ''Terörist ya da teröre yardım, yataklık ettiğim bir yakıştırmadır. Bu yakıştırma tamamen polis kaynaklıdır. Bizde bir söz var, 'Şeriatın kestiği parmak acımaz' diye, günümüzde 'Adaletin kestiği parmak acımaz' diye söyleniyor. Evet, adaletin kestiği parmak acımaz, ama polisin kestiği parmak acıyor'' dedi.

Hakkındaki suçlamanın başlangıç ve bitiş noktasının hep polise dayandığını savunan Şener, ''Mesleğinin henüz başında olan iki komiser yardımcısının savcılığa yazdığı raporlarla kitaplar örgütsel dokümana dönüşüyor, ben hiçbir etkim olmayan kitapların yazımına katkı ve yazarlarını yönlendirmekle suçlanıyorum'' ifadelerini kullandı.

Polis raporlarının iddianameye dönüşmesinin Türkiye'yi dünyada zor duruma düşürdüğünü öne süren Şener, ''100'e yakın gazeteci haber yaptığı için cezaevinde'' dedi.

Şener, bu davadaki tüm suçlama ve tespitlerin yasal dayanaktan yoksun olduğunu ve atılı suçun yasal unsurlarının bulunmadığını öne sürerek, beraatını talep etti.

Duruşma, sanık avukatlarının taleplerinin alınmasıyla devam etti.

"Tutukluluklarının devamına..."

Çağlayan'daki İstanbul 16. Ağır Ceza Mahkemesinde görülen duruşmada alınan ara kararlar, Mahkeme Heyeti Başkanı Mehmet Ekinci tarafından açıklandı.

Buna göre, sanık avukatlarının ''görevsizlik'' kararı verilmesi talebini, eylemin niteliği, yargılamanın bütünlüğü, eylemler arasında hukuki ve fiili irtibat bulunduğu gerekçesiyle reddeden mahkeme heyeti, yargılama devam ederken vefat eden Kaşif Kozinoğlu hakkındaki dosyanın ayrılmasına karar verdi.Mahkeme heyeti, müşteki Nazlı Ilıcak'ın bir sonraki celseye gelmesi için çağrı kağıdı gönderilmesini kararlaştırdı.Sanık avukatlarının, dosyadaki dijital verilerin bilirkişiye gönderilmesi talebini kabul eden mahkeme heyeti, TÜBİTAK'a yazı yazılarak, 5 kişilik bir bilirkişi isim listesinin mahkemeye gönderilmesinin istenmesine ve duruşma günü beklenmeksizin söz konusu listeden resen seçilecek 3 bilirkişi tarafından rapor düzenlenmesine hükmetti.Sanık Şükrü Doğan Yurdakul'un sağlık sorunları nedeniyle Adli Tıp Kurumundan rapor istenmesini kararlaştıran mahkeme heyeti, tutuklu sanıklar Yalçın Küçük, Soner Yalçın, Barış Pehlivan, Barış Terkoğlu, Şükrü Doğan Yurdakul, Muhammed Sait Çakır, Coşkun Musluk, Müyesser Uğur, Nedim Şener, Hanefi Avcı ve Ahmet Şık'ın, üzerlerine atılı suçların vasıf ve mahiyeti, elde edilen deliller, kuvvetli suç şüphesini gösteren olguların bulunması, delillerin henüz toplanmamış olması nedeniyle tahliye taleplerinin ayrı ayrı reddine oy birliğiyle karar verdi.

Duruşma 23 Ocak'a ertelendi.

 

...
Yayın Tarihi : 6 Ocak 2012 Cuma 02:16:03


Bu haber hakkında yorum yazmak ister misiniz?