22
Mayıs
2024
Çarşamba
GÜNCEL

'PKK’ya darbeyi MGK engelledi'

Tam 12 yıl önce, 20 Mayıs 1995 günü, 400’er komandodan oluşan iki Türk askeri birliği, Hakkâri’de Türkiye-İran sınırını oluşturan 3 bin 500 rakımlı Şehidan dağını tırmanmaya başlar. Hedef dağın İran tarafında bir çukurlukta yer alan Jerma Bektar kampındaki 358 PKK’lıyı imha etmektir. 800 asker Şehidan’ın zirvesine çıktığında, PKK kampına yaklaşık 20 kilometrelik bir mesafe kalmıştır. Saat 21.15 olduğunda Ankara’dan bir telefon gelir. Arayan dönemin Jandarma Genel Komutanı Orgeneral Aydın İlter’dir. İlter, Hakkâri Dağ ve Komando Tugay Komutanı Tümgeneral Osman Pamukoğlu’na, “Sana Millî Güvenlik Kurulu’nun kararını bildiriyorum. Harekât durduruldu. Askerleri geri çek!” emrini verir. Orgeneral İlter’in bu telefonu olmasa; üç saat sonra, geceyarısını beş geçe (saat 00.05), Türk askerleri PKK kampına sızmış olacak ve bu 358 PKK’lıyı imha edecektir.

Peki, bu kadar önemli sayıda PKK’lının sonunu getirecek bu askerî harekât neden son anda durduruldu? O gün Ankara’da ve İran sınırında tam olarak neler yaşandı? O gün İran topraklarını bombalamak üzere giden F-16 savaş uçaklarını yarı yoldan çevirdiği belirtilen 9. Cumhurbaşkanı Süleyman Demirel, geçtiğimiz hafta Aksiyon’da yayınlanan röportajda şunları söylemişti: “Komutanlara sordum: Biz İran’a müdahale edersek onlar ne yapacak? Bana, onlar da bize müdahale edecek dediler. Ben savaşı önlemişim o kadar. Efendim askerler tepeye kadar çıkmışlar da inmişler. Olabilir. Bunda ne var yani? Herhalde bu, savaş yapmaktan daha iyi bir şey.”

20 Mayıs’ta İran’daki PKK kampını imha etmek üzere Şehidan dağının zirvesinde bekleyenler, Tümgeneral Osman Pamukoğlu’nun komutasındaki birliklerdi. Demirel’in bu açıklamalarını sorduğumuz Pamukoğlu, “O gün İran’ın F-16 uçakları ile bombalanması söz konusu değildi. Askerlerimiz Sürmene bıçağı gibi PKK kampına sızacak ve hepsini imha edip çekilecekti.” diyor ve ilave ediyor: “Nitekim daha sonra Aydın İlter Paşa Hakkari’ye geldi. Helikopterle kendisine bölgeyi gösterdim. Büyük bir hayretle bu harekat yapılabilirmiş dedi.” O halde Ankara neden bu operasyona karşı çıktı? Orada 358 PKK’lı olduğu nasıl tespit edilmişti? Emekli Tümgeneral Pamukoğlu Ankara’da evinde yaptığımız görüşmede sorularımıza şu cevapları verdi.

-Nedir bu operasyonun hikâyesi?

PKK’nın Türkiye-İran sınırının geçtiği Şehidan dağının içinde sınırdan sekiz kilometre uzaklıkta Jerma Kampı bulunuyordu. Bu kampta 358 militan vardı. 1995 yılının Mayıs ayının ortasına kadar bu kampı ve içindekileri imha etmemiz gerekiyordu. Yüksekova ve Şemdinli bölgesini rahatlatmak için bunun yapılması lâzımdı. Biz oraya sızacak ve bunları yok edecektik. Bizim için son derece kolay bir operasyondu. Bir sınır üstü harekâtla bunları alacaktık. Yapılmamasını anlamak mümkün değil tabii... Bunun durdurulması bana göre sınır meselelerini bilmemek, dağları bilmemek, PKK’yı ve bizim birliğimizi tanımamaktan kaynaklandı.

-O kampta bu kadar insan olduğunu nereden biliyordunuz?

İstihbarat birimlerimizden her konuda gerekli bilgiyi almışız.

-Operasyonu durdurun emri Genelkurmaydan mı geldi?

Hayır, Millî Güvenlik Kurulu (MGK) kararı olarak bana bildirildi. Biz harekâtı başlatmıştık. 3 bin 500 metrelik dağa 800 kişilik bir güçle süratle tırmanmaya başlamışız. Herkesin sırtında mühimmatıyla birlikte 35-40 kg malzeme var. Ben harekâtı başlatmışım ve elimizden kurtulmaları mümkün değil. 20 Mayıs 1995’te dağa tırmanmaya başlamışım ve taarruz etmeye hazırlandığım bir sırada MGK tarafından harekâtın durdurulması yönünde karar alındığı bildirildi. Beni aradıklarında saat 21.15’ti ve biz kamptan sadece 15-20 kilometre yani dağ yürüyüşü ile 3 saatlik mesafedeydik. Gün ağarmadan tepelerine binmeyi planladığımız için dağa çoktan tırmanmıştık, ve dağın içindeki bir çukurda bulunan kampa doğru inmeye başlamıştık ki “Durun” emri geldi. Benim hesaplarıma göre biz en geç 00.05’te kampı kuşatmış olacaktık ve birkaç saat içinde hepsinin işini bitirecektik.

HABERİ İLTER PAŞA VERDİ

-Operasyona son vermeniz gerektiğini size kim bildirdi?

Beni arayan Jandarma Genel Komutanı Orgeneral Aydın İlter Paşa’ydı. MGK kararını beklemeden bir harekât yapılmaması için daha önce de aramıştı ve kararı da o tebliğ etti. İki gün sonra ziyarete gelince kendisini helikopterle Şehidan dağına getirdim ve kampı gösterdim. Büyük bir hayretle “Bu iş yapılabilirmiş.” dedi. Ama kuşlar çoktan kafesten uçmuştu. Bizim geriye çekilmemizden hemen sonra İran Devrim Muhafızları geldi ve onları buradan sürdüler.

-Operasyon İran’la bir savaşa neden olabileceği endişesiyle mi durduruldu?

Dağ nedir, içi nedir, hudut meseleleri nedir, bunlar bilinmeyince işte böyle oluyor. Biz İran’a filan taarruz etmiyoruz kardeşim. 120 kilometrelik İran sınırımızdan bize 28 saldırı olmuş. İran’da 3 tane PKK kampı olduğunu biliyoruz. Zagros, Jerma kampları burnumuzun dibinde ve buradan bizim birliklerimize sürekli saldırı düzenleniyor. Biz göreve başlayıncaya kadar kimse müdahale etmemiş, etmeyi de düşünmemiş. İranlılar çok kurnaz tabii; “Biz sınır hatlarımızı kontrol edemiyoruz, eğer bildiğiniz bir şey varsa gelin birlikte buralara operasyon yapalım.” diyor. Bakın burada çok ince bir diplomasi var. Ben sınır hatlarını kontrol edemiyorum diyor, topu dışarı atıyor. Bu saldırı gerçekleşseydi İran’la savaş çıkardı diyenlere şunu sormak gerekiyor. Kasım 1993’te Alan Sınır Karakolu çevresinde İran ordusu ile çarpıştık. 9 İran askeri sınırı ihlal edince çatışma çıktı. İran subaylarından ölen ve yaralananlar oldu. 2 kişi öldü ve üç kişi yaralandı ama İranlılar en ufak bir mukabelede bulunmadılar. Hudutlar bambaşka bir hayattır. Hudut yönetiminin esası şu: 24 saatte ne yaparsan yanına kâr kalır. Sonra karşılıklı görüşmeler yapılır, protokol imzalanır ve sorun çözülür… İran bu olayla ilgili hiçbir şey yapmadı. Bakın adamların askerleri ölmüş diyorum.

-İran’ın F-16’larla bombalanmasının engellendiği ve bir savaşın önüne geçildiği söyleniyor.

Kim söylüyor kardeşim bunları?

-Cumhurbaşkanı Demirel diyor…

Ben ne anlatıyorum aziz kardeşim? Bu bir hudut olayı. Benim askerlik hayatımın 13 yılı hudutlarda geçti. Meriç, Aras, İran, Irak, SSCB, Yunan sınırlarında geçti. İkincisi gece harekâtlarına o tarihte F-16’lar teknik nedenlerle katılamıyordu. Ayrıca kayalıkların içindeki bir kampa nasıl hava saldırısı düzenleyeceksiniz? Tekrar anlatıyorum, hududumuzu çizen 3 bin 500 metre yüksekliğindeki Şehidan dağlarında üslenen PKK militanlarına karşı gece sızma biçiminde bir kara harekâtı düzenleyecektik. İran’da o tarihte 3 örgüt kampı vardı. Bunlardan sınıra en yakın olanı da Jerma kampıydı.

-Ancak 10 Haziran 1995 tarihli Hürriyet’te İran’ı vurmak üzere yola çıkan jetlerin geri döndüğü yazıyor.

Bilmeyen uyduruyor kardeşim...

-Cumhurbaşkanı Demirel diyor ki, biz bu operasyonu yaparsak ne olur dedim, komutanlar onlar da bizi vuracak dediler.

İran’a yönelik bir saldırı söz konusu olamaz. Bu İran’a fiili bir müdahale de değildir. Bu gece sızma tarzında düzenlenen taktik bir akındır. Bu hareketin temel amacı İranlıları değil, örgütü hedef almaktadır. İranlıların bölgede ne köyü ne de yerleşim birimi var, dolayısıyla olayın İranlılarla alakası yok! Bizimkiler yapılacak hareketi doğru anlayamadıkları için bizi durdurdular.

-Size harekâtın durdurulduğu söylendiğinde nasıl bir tepki verdiniz?

Birliklerimi Şehidan dağından çektim. Her zaman yaptığımız gibi sınıra yakın bir yere konuşlanıp sızmaya çalışan grupları beklemeye başladık. Kısa bir süre sonra bu kamptan gelen 53 kişilik bir grubu İkiyaka dağları arasındaki bir bölgede imha ettik.

MİT 22 DEFA BİLGİLENDİRMİŞ

-Öfkelendiniz mi?

Muharebe sahasındaki komutanın ruh hali çok farklıdır. Yetki ve sorumluluk taşıyan bir general olarak operasyonun durdurulması elbette beni öfkelendirdi. Adamlar karakollarımızı basıyor ve daha sonra sınırın öte tarafına geçip bize gülüyorlar. Siz olsanız öfkelenmez misiniz? Bu işi yapabilseydik İran’dan gelen ana gruplardan birini imha edecektik. Bu 358 kişilik PKK grubu o tarihte İran’daki en büyük kamptı. Biz bunları tek seferde yok edebilseydik çok sayıda canı kurtaracaktık.

-Cumhurbaşkanı Demirel bir müddet sonra sizin görev yaptığınız Hakkâri’ye geliyor. Siz de durumu anlatıyorsunuz, o da size “Bunların İran’dan geldiğini nereden biliyorsun?” diye soruyor.

Bazı şeyler konuşmaya değmez. Şemdinli’nin Durak Karakolu’na düzenlenen saldırının nereden yapıldığı belli, diğerlerinin yeri belli yani olay çok açık. Nereden geldikleri belli, belgeler ortada... Burada şunu hatırda tutmak gerekiyor. O dönemde MGK’da sadece Demirel mi var? Bir sürü asker filan yok mu? Bir kurul kararı alındıysa bunda sorumluluk herkesindir. Altında imzası olan herkes sorumludur. Sonuçta bu karar alınmış ve ben tek adamı burada suçlayamam. Sonuçta bu karar alınmış ve ben de gereğini yapmışım...

-Aydın İlter Paşa’nın daha sonra size “Yapılabilirmiş” demesi Ankara’da bazı kuşkuların da olduğunu göstermiyor mu? Eğer bizden de zayiat olsaydı, bu İran topraklarındaki bir çatışma olarak ortaya çıkacaktı.

Bizim neyi nasıl planladığımızı, neler yaptığımızı bilmemelerinden kaynaklanan bir durum söz konusu demek ki... Taktik akın yapıyoruz. Sürmene bıçağı gibi kampa girecek ve çıkacaktık. Bizim yaralılarımızı veya şehitlerimizi geride bıraktığımız nerede görülmüş? Ayrıca biz baskın yapan tarafız, bizim zayiatımız olmazdı.

-Ankara bu meseleyi demek ki tam anlamamış...

Bugüne kadar yaşanan sorunların temelinde de bu yatıyor. Türkiye’ye karşı başta komşuları olmak üzere birçok ülke örtülü bir savaş yürütüyor ve bu savaşın 12’nci yılında örgüte karşı askerî ve psikolojik üstünlüğü artık ele geçirmeye başlamışsınız. Bunun adı gayrinizamî harptir ve dünyanın en eski savaş taktiğidir. Bu savaşı ancak keskin bir zekâyla ve hızlı hareket ederek kazanabilirdik. Biz de bunu yapıyorduk ve tam zafere ulaşmak üzereydik. İran’dan ve Irak’tan sürekli gelen saldırı dalgaları artık sona ermiş ve düşman savunmaya çekilmek zorunda kalmıştı.

-Anılarınızda dikkat çeken hususlardan biri de Kuzey Irak’ta 1994 kasım ayında başlayan ve 1995’in ilk aylarına kadar süren PKK’nın 5. kongresi ile ilgili. Millî İstihbarat Teşkilatı( MİT) Van Bölge Müdürü bir gün sizi ziyarete geliyor, bu konuyu anlatıyor…

Bu ziyaret Şırnak’ın altında, Haftanin bölgesinde düzenlenen 5. kongreyle ilgiliydi, ancak konunun benimle ilgisi yok ki... MİT devletin hangi adres gruplarına bilgi gönderiyorsa PKK’nın nerede kongre yapacağını 22 kere bu adres gruplarına bildirmiş. Biz Hâkkari Dağ ve Komando Tugayı’yız.

-Ama bu bilgi size gelmiyor?

Bana gelemez... Benim işim değil; bu olay Türkiye Cumhuriyeti’nin işidir.

-Öyle de bu operasyonu yapacak kişi sizsiniz?

Hayır, herkes yapabilir... Bakın biz de takip ediyoruz ama mahallî kaynaklardan yararlanarak takip ediyoruz. Yani kendi sınırlı kaynaklarımızla gelişmeleri takip ediyoruz ama MİT ilgili adres gruplarına bunu bildiriyorsa onlar bu işin gereğini yapmıyorlarsa ortada bir sorun var demektir.

-O gün MİT Van Bölge Müdürü neden size geldi?

Ben bununla çok ilgileniyor ve önemsiyordum. Türkiye sınırından 8-10 km ötede örgütün tüm beyin takımı, ideologları, askerî planlamacıları, Avrupa sorumluları 600-650 kişi toplanmışlar ve MİT size bu durumu bildiriyor. Bu dört yılda bir gerçekleştirilen ve örgütün tüm lider kadrolarının toplanıp örgütün gelecek stratejilerini masaya yatırdığı çok önemli bir toplantıdır. Bunu kaçırmayacaksın ve hepsini imha edeceksin. Benimki bölgedeki bir tugay komutanı olarak özel merak. Neden? Çünkü ben bu kavganın bir parçasıyım. Sen böyle bir kongre yapılacağını haber alıyorsun, merak etmez misin bu herifler nerede toplanıyor diye? Ben bunu tesadüfen öğreniyorum, Ocak ayının (1995) son haftasında Ankara’da düzenlenen general-amiral seminerinde MİT’in bir daire başkanından öğreniyorum. Bu toplantı yapıldı, bitti diyor. Bunun üzerine ben de olamaz diye karşılık veriyorum.

PKK’NIN LİDER KADROSU BURNUMUZUN DİBİNDEYDİ

-Ankara’daki MİT yetkilisiyle bu konuşmanızdan sonra mı MİT Van bölge başkanı size geldi?

Ben olamaz böyle bir şey diyorum, benim hafsalam almaz böyle bir şeyi diyorum. Dağdaki adamlarla uğraşacağına örgütün tüm lider kadrosunu topla, bitir olayı diyorum. Sen nasıl bir yönetimsin ki bunu göz ardı ediyorsun?

-MİT bu işte bir kusurları olmadığını göstermek için size bölge başkanını gönderiyor, “Müsteşarımızın size selamı var.” diyor ve size bir zarf veriyor. Ne vardı o zarfın içinde?

Bu zarfta 1994 Kasım ayında başlayıp 1995 Şubat’ında biten PKK’nın 5. kongresinin 22 ayrı tarihte 22 kez (devletin ilgili kurumlarına) rapor edildiğini gösteren bir bilgi notuydu.

-Yani biz bu bilgiyi 22 ayrı tarihte 22 kez şu devlet kurumlarına bildirdik. Kusur bizim değil…

Örgüt tarihi açısından büyük önem taşıyan 5. kongrede başından sonuna kadar geçen süreçti. Kim geldi, kaç kişi geldi, nerelerde toplandılar ve neleri konuştular.

-İlginç olan şey yaklaşık 4 ay süren bu kongreyle ilgili size hiçbir haber gelmedi?

Bana gelmeyebilir. Ama bilenlerin bir şeyler yapması gerekirdi. Sen mi yapacaksın, sen yap, ama bir şey yap...

-22 ayrı tarihte bu faaliyetler nerelere bildirilmiş bir bakalım. Cumhurbaşkanlığı, Başbakanlık, Genelkurmay Başkanlığı, İçişleri Bakanlığı, Dışişleri Bakanlığı, Hava Kuvvetleri, Millî Güvenlik Kurulu, Genelkurmay İstihbarat Başkanlığı, İç Güvenlik Harekât Merkezi ve iki defa da Diyarbakır’daki Taktik Hava Kuvvetlerine bildirilmiş. Ama oradan da size bir şey gelmiyor.

Bana niye gelsin? Bildirildiğini söylediğiniz yerlerin hepsi kendisine bağlı güçleri harekete geçirebilirdi. Adres gruplarına göre bunun dağıtımı yapılmış ve ilgili birimlerin hepsi bilgilendirilmiş. Herkesin haberi var. Polisin, jandarmanın, özel kuvvetlerin, hava kuvvetlerinin hatta benim bağlı olduğum Bölge Asayiş Kolordusu’nun bile haberi var. Ama dağda bayırda, yağmurda çamurda eşkıya takibi yapan benim haberim olmuyor. 22 ayrı tarihte 22 kere istihbar edilen bu olaydan benim haberim olmuyor. Tabi inanamadım... Binlerce militan öldüreceğinize lider kadrolarını yakalasak belki PKK olayı bitecek. Kasım 1994’te başlayan kongre Şubat 1995’te sona ermiş ama bizim haberimiz olmuyor. Keşke diyorum ki bu toplantı Şırnak’ın altında değil de, Hakkâri’nin altındaki kamplarda yapılsaydı, ben bunu haber alsaydım. O zaman hepsini toplayabilirdim.

-Haftanin size yakın mı?

Haftanin Şırnak’ın altında... Oranın güvenlik komutanlığı var ve komuta eden başka bir komutan var. Bizim işimiz Hakkâri ile. Tabii sadece bununla da sınırlı değil. PKK’nın 6-7 kampının bulunduğu 220 kilometrelik sınırımız olan Irak da bizim görev sahamız içinde... 120 km İran sınırımız var. Bize saldırılar zaten hem İran hem de Irak üzerinden yapılıyor. Biz iç hatta kalmışız, zaten onlarla boğuşuyoruz. 44 tane karakol var, 60 tane de kışla.

-Dediniz ki bize hem İran’dan hem de Irak’tan saldırıyorlardı. Halbuki bizim terörle mücadele tarihimize baktığımızda olayların sanki hep Irak üzerinden geldiği gibi bir kanaatin yaygın olduğunu görüyoruz.

İran ile Türkiye sınırının bir ucunda Alan, diğer ucunda Perihan sınır karakolları var. 120 kilometrelik bir sınır bu. Buradaki karakollarımız 28 defa PKK tarafından saldırılara maruz kaldı. Nerden geldi bu adamlar? Başka toprak var mı? Orada başka ülke var mı? Biz kaç defa yakaladığımız PKK’lıları sorguladığımızda adamlar İran’daki kamplar hakkında detaylı bilgiler verdiler. Mesela Urumiye o dönemde PKK’nın lojistik üssüydü.

-Herkesin olaylardan haberi varken bölgede görev yapan bir komutan olarak sizin PKK’nın 5. kongresinden haberdar edilmemeniz son derece ilginç tabii…

Beş ay süren bu kongre hakkında bana bilgi gelmeyebilir, ancak bu durumda bilgiye sahip olan diğer kurumların bir şeyler yapması gerekmez miydi? Ben zaten gece-gündüz dağda-bayırda eşkıya kovalıyorum. Burada bölücübaşının (Abdullah Öcalan) İmralı’daki savunmalarını hatırlamak sanırım yerinde olacaktır. Ne diyor bölücübaşı? “5. kongreyi yaptık, çevre ülkeleri yeterli desteği sağladılar, TC (Türkiye Cumhuriyeti) de hoşgörüyle davrandı.” Hatırladınız mı bu açıklamaları? Tutanaklara bir kere daha bakın...

-Siz nasıl yorumluyorsunuz bu açıklamaları?

Adamların en büyük endişesi Türk Silahlı Kuvvetleri’nin bu kampı basması, ancak bu baskın gerçekleşmiyor. Yalnız bu kongrenin bir özelliği var. Türk Silahlı Kuvvetleri’ni silahla mağlup edemeyecekleri, örgüt üst düzey kadroları tarafından kesin olarak kabul ediliyor. Örgüt bu kongreden sonra siyasallaşma çalışmalarına hız vermiş ve silahlı eylemlerini azaltma stratejisine gitmiştir. Yani 1991’den itibaren başlayan ordulaşma ve açıktan meydan okuma stratejisinin iflas ettiği örgütün resmî belgelerine de girmiştir.

Aksiyon
Yayın Tarihi : 20 Şubat 2007 Salı 14:12:29


Bu haber hakkında yorum yazmak ister misiniz?
Yorumlarınız
ENİS ABUR IP: 88.247.191.xxx Tarih : 20.02.2007 21:05:20
degerli komutanım senin zamanını iyi biliyom cok istedim ellerinden öpmek yürüdügün botların boyamak terden bembeyaz olmuş kamuflajını yıkamak bence buda bir şehitlik mertebesi olurdu.bence bu devlet seni kılonlamılı veya rütbelerini geri vermeli ben başbakan olsam senden kopmazdım

caner merıç IP: 81.213.215.xxx Tarih : 20.02.2007 18:05:50
bırakmadınızkı bıtırmedıler neden korkdunuz arkanızda koskoca cesur turk askerı var. butun dunya ile baş ettık .bır capulcuyla mı başedemedık.ederdıkde bazı işne gelenlerın işne gelmedı.aaaaah.sağlam bır ulkesını seven devlet adamı olsaydı bu bole olurmudu.aaaaah.canlıya cansıza analtık.ama başkalrı anladı ama bızımkıler anlamdı aaaaaaaaaaaaaah ah

Garip Ali IP: 88.254.90.xxx Tarih : 20.02.2007 20:27:42
Ordumuz gerçekten de kahraman ve cesurdur. PKK nın bitmemesinin tek nedeni siyasilerimizdir. Onların amacı iktidar olmak Ülke ne olursa olusn yeterki onlar koltuktan olmasın. Pkk konusunda en cesur siyasetci Tansu hanımdı. Onunda en büyük hatası Gümrük birliğine girmek oldu.