19
Mayıs
2024
Pazar
GÜNCEL

Şemdinli'nin yıldönümünde ortak açıklama

HAKKARİ'nin Şemdinli İlçesi’nde, 9 Kasım 2005'te, 1 kişinin ölümü, 5 kişinin de yaralanmasıyla sonuçlanan Umut Kitabevi'nin bombalanması olayının birinci yıldönümünde Doğu ve Güneydoğu'daki 17 baronun başkanı, ortak bildiri yayınladı.

Baro başkanları adına açıklama yapan Van Baro Başkanı Ayhan Çabuk, Türkiye'nin, Şemdinli olayı ile yakaladığı geçmişiyle hesaplaşma, yüzleşme fırsatını bir kez daha heba ettiğini söyledi. Çabuk, “Şemdinli ile ilgili sözlerin arkasında durulmadı. İddianamenin ortaya çıkarmaya çalıştığı ilişkiler ağının ucunun Türkiye'deki dokunulmaz kurum ve kişilere vurgu yaptığının anlaşılması üzerine de verilen sözler bir daha hatırlanmamıştır” dedi.

Şemdinli'nde 9 Kasım 2005 günü eski PKK hükümlüsü Seferi Yılmaz'a ait Umut Kitabevi bombalanmış, Mehmet Zahir Korkmaz ölürken, 5 kişi de yaralanmıştı. Olayın ardından astsubaylar Ali Kaya ile Özcan İldeniz, ‘silahlı örgüte üye olmak, olası kastla adam öldürmek, olası kastla adam öldürmeye teşebbüs etmek ve olası kastla adam yaralamak’ suçlamasıyla 39 yıl 10 ay 25'er gün hapis cezasına çarptırılırken, PKK itirafçısı Veysel Ateş'in yargılanmasına Van 3'üncü Ağır Ceza Mahkemesi'nde devam ediliyor. Şemdinli olaylarının birinci yıldönümü Doğu ve Güneydoğu'daki 17 ilin barosu ortak bir bildiri hazırladı.

Van Barosu'nda düzenlenen basın toplantısında başkanlar adına hazırlanan ortak bildiriyi Van Baro Başkanı Ayhan Çabuk okudu. Çabuk, Türkiye'nin ‘Hukuk Devleti’ olabilme testinden bir kez daha başarısız çıktığını söyledi. Çabuk, Şemdinli olayı ile Türkiye'de yargı bağımsızlığının ve güvencesinin sorunun sadece kurumsal güvenceler sorunu olmadığının anlaşıldığını ve bu sorunun aynı zamanda yargıç, savcıların devlet ideolojisinden bağımsız olmaları gerektiğini de ortaya çıkardığını söyledi. Açıklamada, şöyle denildi:

“Şimdinli'de ortaya çıkan ilişkiler ağı, daha önce TBMM Faili Meçhul Siyasal Cinayetleri Araştırma Komisyonu Raporu, Başbakanlık Teftiş Kurulu Başkanlığı tarafından hazırlanan ‘Susurluk Raporu’ ve TBMM Susurluk Araştırma Komisyonu Raporları ile ortaya koymuş ancak çete örgütlenmelerinin arkasındaki güçler ve ilişkileri insanlığa karşı suçların ortaya çıkarılması bakımından etkin soruşturmalar yapılmamıştı.

Türkiye Şemdinli vakası ile yakaladığı geçmişiyle hesaplaşma, yüzleşme fırsatını ve imkanını bir kez daha heba etmiştir. Şemdinli ile ilgili sözlerin arkasında durulmamıştır. İddianamenin ortaya çıkarmaya çalıştığı ilişkiler ağının ucunun Türkiye’de dokunulmaz kurum ve kişilere vurgu yaptığının anlaşılması üzerine de verilen sözler bir daha hatırlanmamıştır.

Adalet Bakanlığı soruşturmayı yürüten savcı ile ilgili müfettiş görevlendirmesi yaparken yargı ile ilgili ‘vesayet’ ilişkisini pekiştirmiş, münhasır görevi, yargı bağımsızlığını korumak olan Hakimler ve Savcılar Yüksek Kurulu da iddianameyi hazırlayan savcıyı meslekten ihraç ederek yargı bağımsızlığını, güvencelerini yok saymıştır. Şemdinli vakası ile Türkiye'de yargı bağımsızlığı ve güvencesi sorununun sadece kurumsal güvenceler sorunu olmadığı anlaşılmış ve bu sorunun aynı zamanda yargıç, savcıların devlet ideolojisinden bağımsız olmaları gerektiğini de ortaya çıkarmıştır.”

Çabuk, Türkiye'de devlet içerisinde yasadışı bir şekilde örgütlenmiş organizasyonlar, bunların tüm ilişkileri ve işledikleri suçların açığa çıkmadıkça demokrasiyi kurumsallaştırmanın mümkün olmadığını söyledi. Çabuk, hukukun üstünlüğünü hakim kılmak ve toplumsal barışı tetis etmenin de mümkün olmayacağını belirterek, “Türkiye'de başta hukuk örgütü olan barolar olmak üzere bütün sivil toplum örgütlerine düşen görev, Şemdinli vakasının birinci yılında kamu gücünü kullanıp, bu gücün arkasına sığınarak insanlığa karşı suç işleme imtiyazını elinde tutan ve soruşturulmayan güçlerin hukuk içerisinde yargılanmasını sağlamak olmalıdır” dedi.
a.a
Yayın Tarihi : 8 Kasım 2006 Çarşamba 14:53:17


Bu haber hakkında yorum yazmak ister misiniz?