13
Haziran
2025
Cuma
GÜNCEL

'Türban sorunu yokken kaşıdılar'

Danıştay saldırısının 3. yılı


Danıştay 5. Daire Başkanı Salih Er, “Türkiye'de türban sorunu yokken bu konuyu kaşıya kaşıya günümüze taşıyanlar, bu saldırı karşısında bugün de düşünmelidirler” dedi.

GÖZYAŞLARINI TUTAMADILAR

Danıştaya yönelik saldırının 3. yılında “Danıştay'a Yapılan Saldırının Yıldönümü ve Yargı Şehidi Mustafa Yücel Özbilgin'i Anma Günü” dolayısıyla Danıştay'da tören düzenlendi.

Törene, saldırıda hayatını kaybeden Danıştay 2. Dairesi Üyesi Mustafa Yücel Özbilgin'in eşi Sema Özbilgin, oğulları Gökhan ve Serkan Özbilgin ile Yargıtay Başkanı Hasan Gerçeker, Yargıtay Cumhuriyet Başsavcısı Abdurrahman Yalçınkaya, Yargıtay Başkanvekili İhsan Akçin, Türkiye Barolar Birliği Başkanı Özdemir Özok, Adalet Bakanlığı Müsteşar Yardımcısı Mustafa Kökçam, Anayasa Mahkemesi ve Yargıtay'ın bazı üyeleri ile Danıştay mensupları katıldı.

Saygı duruşunda bulunulması ve İstiklal Marşı'nın okunmasının ardından Özbilgin'i anlatan ve fotoğraflarından oluşan sinevizyon gösterisi sunuldu. Sinevizyon gösterisis sırasında Özbilgin'in eşi Sema Özbilgin, Danıştay Başkanı Mustafa Birden ve bazı Danıştay mensuplarının gözyaşlarını tutamadıkları görüldü.

Sinevizyon gösterisinin ardından Danıştay 5. Dairesi Başkanı Salih Er, yaptığı konuşmada, “türban konusunda aldığı kararla şeriatçı basının baş hedefi durumuna gelen” Danıştay 2. Dairesi'ne 17 Mayıs 2006 günü yapılan saldırının herkesi derin bir acı ve kedere boğduğunu söyledi.

Hayatını kaybeden Özbilgin ve saldırıya uğrayan Mustafa Birden, Kamuran Erbuğa, Ayfer Özdemir, Ayla Günenç ve Ahmet Çobanoğlu ile beraber o gün aynı binaya girdiklerini ve Danıştay ailesinin o gün yeni bir güne başladığını ifade eden Er, şöyle konuştu:
“Cumhuriyet'in yargıçları birbirlerine 'günaydın' deyip yerlerini aldılar, çaylarını içiyorlardı, belki siz de gördünüz, dosyaları tartışıyor, karar veriyorlardı. Saatlerin 09.51'i gösterdiği anda karanlık bir adam devletin egemenlik alanında kurşunlarını hak ve adalete, hukukun üstünlüğüne sıkmaya başladı. Mustafa'lar oradaydı, Kamuran, Ayfer, Ayla, Ahmet oradaydı. Ayrılık Mustafa'nın masanın üzerinde dirseğini dayadığı yerdeydi. Sizler orada yoktunuz. Ben de yoktum. Danıştay saldırıya uğramıştı ve Mustafa'nın gözleri dumanlı dağ gölleri gibi kapandı ağır ağır...”

“NEDEN DANIŞTAY? SORUSUNUN YANITI”

Er, Danıştayın 141. yıllık bir kuruluş olduğunu, bir kurumun 141 yıl yaşabilmesinin toplumunu gereksinimlerini karşılamasıyla olanaklı olduğunu, Danıştayın temel hak ve özgürlüklerin korunması, savunma hakkı, hak arama özgürlüğü, sosyal güvenlik hakları, memur güvencesi, eşitlik konularında verdiği kararlarla tanındığını anlattı. Hukukun üstünlüğü inancının yerleşmesindeki, hukuk devletinin gelişip güçlendirilmesindeki çabaları ve katkıları sonucu toplumda kazandığı saygınlığıyla Danıştayın tanındığını belirten Er, sözlerini şöyle sürdürdü:
“Danıştay'ı Anayasa'nın 2. maddesinde anlatımını bulan Cumhuriyet'in niteliklerine sahip çıkmadaki kararlılığı ile tanıyorsunuz. 'Neden Danıştay?' sorusuna yanıt arıyorsunuz. Yanıtı belirttiğim çerçevenin içinde saklıdır.

Türkiye'de türban sorunu yokken bu konuyu kaşıya kaşıya günümüze taşıyanlar, bu saldırı karşısında bugün de düşünmelidirler. Düşünerek ya da düşünmeden edilen sözlerin, kurulan tümcelerin, sonunun nereye vardığını görerek bir kez daha düşünmelidirler. Yargı mensupları yerine ulemayı koyanlar, onlara danışarak hareket edenler, bulundukları makamın ağırlığını, sorumluluğunu duymaktan uzak olanlar bugün yeniden düşünmelidirler.

Öte yandan, katilin geçmişi söylemleri üzerinden sonuca varmayı yeterli görenler bilgi kirliliği ve yönlendirmeler karşısında düşünce pencerelerini biraz daha aralamalıdırlar.”

“DÜN BİR DÜŞ GÖRDÜM...”

Salih Er, Özbilgin'in hayatını kaybetmesinin kendilerine büyük bir acı verirken, diğer yandan da hukukçuların kenetlenmesini sağladığını, bu duygu seli öncesi pek önemsenmeyen birlik ve beraberliğin yeniden tanımlanmasına ışık tuttuğunu, cinayeti her koşulda kınayan hukukçuların artık tek derdinin karanlık noktaların aydınlatılması ve adaletin sağlanması olduğunu kaydetti.

Cumhuriyetin yargıçları ve savcıları olarak adalet ve hakkaniyet dağıtan yönetsel yargı çalışanları olduklarını belirten Er, en yüce değerleri arasında adalet duygusunun bulunduğunu vurguladı.

“Toplumda sarsılan, siyasal emeller doğrultusunda korku salınarak yönlendirilmek, eritilmek istenen adalet duygusunun mutlak gerçek yerini alacağına inandığını” dile getiren Er, herkesin de buna inanması gerektiğini söyledi. Er, konuşmasını şöyle tamamladı:
“Dün bir düş gördüm.

Ülkemin Başbakanı Danıştay'a sahip çıkıyor, türban kararından sonra 'Bunlar bu gidişle evin içine de karışacaklar', 'Efendi bu senin işin değil, Diyanet'in işi', 'Yasamada, yürütmede bazı adımları atarız ama yargıdaki adımı bizim atmamız mümkün değil. Açık konuşuyorum, Danıştay'da bir çok engelle karşı karşıyayız' diyenleri hukukun üstünlüğünü tanımaya çağırıyordu.

Ülkemin Başbakanı, yargı kararlarına saygı duymayı herkesin içine sindirmesi gerektiğini söylüyor, Can Dündar'ın dediği gibi 'saldırganlığa zemin hazırlamamak için Başbakan nasıl konuşmalı'nın dersini veriyordu.

Ülkemin savcıları, insan onuruna sahip çıkıyorlar, soruşturmaların gizliliği konusunda büyük duyarlılık gösteriyorlardı. Sabahın erken saatlerinde evlerinin arandığı, anlatımların yandaş basına aktarıldığı, devlete yıllarca hizmet etmiş kişilerin göz altına alınma sürecinde örselenmiş ruhların bırakıldığı, ceplerinde kalbi kırık ömürler ve tansiyon hapıyla dolaşmaların yaratıldığı dönemleri kınıyorlardı.
Geleceğin Türkiyesi soruşturmasının savcısı, insan onurunu güvence altına alan bütün kuralların, insan hakları kapsamında olduğunun dersini veriyordu.

Dün bir düş gördüm.

Namusun yalnızca kadınlarda bulunması gereken bir değer olmadığı, kadınlarımızın, genç kızlarımızın töre cinayetlerine kurban gitmediği, Güldünya'nın, Şemse'nin, nicelerinin adının soğuk mezar taşlarına yazılmadığı, pervasız esintili sabahlarda çocukların örselenmediği, ırk, renk, etnik köken, uyruk, din, cinsiyet ya da cinsel yönelim ayrımının olmadığı, etnik ve kimlik baskının yapılmadığı, yaşı bir gecede büyütülüp idam edilen gençlerin bulunmadığı, 'asmayalım da besleyelim mi' diyenlerin devlet büyüğü muamelesi görmediği, borsanın, doların, silah, ilaç sanayinin emperyal güçlerin egemen olmadığı, özelleştirme adı altında rant transferlerinin yapılmadığı, Cumhuriyet'in özellikle son yıllarda elden çıkarılan kazanımlarının gerçek sahiplerine, halka döndürüldüğü, korku tünelinden özgürlüğün aydınlığa çıkan, sorunlarını demokratik parlamenter rejim içinde çözün, hukukun üstünlüğüne inanan bir Türkiye gördüm.

Bu düş Obama'nın düşü değil, bizim düşümüz. Ulaşmak uzun soluklu olsa da bu düşün gerçekleşeceğine ben inanıyorum. Biliyorum ki, sizler de inanıyorsunuz. Bu inancımızı bir kez daha paylaşmak üzere Anıtkabir'e, Mustafa Kemal'e gidelim.”
Salih Er'in, konuşması, salonda bulunanlar tarafından uzun süre alkışlandı.

 

AA
Yayın Tarihi : 17 Mayıs 2009 Pazar 14:39:34


Bu haber hakkında yorum yazmak ister misiniz?
Yorumlarınız
oviraptor IP: 88.253.86.xxx Tarih : 18.05.2009 20:00:56

onların derdi türban değil onların derdi memleketteki insanların kanlarını beyhude bir amaç  için dökmek lübnanı örnek vereyim dünyanın en modern ülkesiydi holvwood filimlerinin bazıları onun başkentinde çekildi ama bir gurup palazlandı islama özgürlük dedi, islam dini özgürlük verildi arkasından aşırı dinciler ele aldı hemen iranın iştahı kabardı   hizbullah ve haması örgütledi yetmedi suriye fırsattan istifade askerini soktu kendi rejimini dayadı alın size lübnan ve  iran orta doğunun türkiyeden daha refah içinde yaşayan insanları ile doluydu islam özgürlük dediler verildi avrupada desteklenen bir gurup see ülkeyi kısa zamanda fetetti önce türban sonra çarşaf daha sonra kadınlar sokağa çıkılmasın dendi ve afganistan o da aynı kaderi yaşadı ama onunki rus istilası ile başladı fırsat bilen akıllı amerikalılar talibanı destekledi ruslar çekildi taliban ele aldı önce şeriat ilan etti arkasından kurallara uymayanı keyfi cezalarla hatta idamla yargıladı astı kesti şimdi pakistan aynı ateşin içine düştü zayıflayan pakistanı talibanın pakistan versiyonu yutuyor devlet içinde devlet kurdularda amerikaya savaş bile ilan ettiler aklı selim herkez kimin arkasından gittiğine iyi baksın


mühim deel IP: 213.248.164.xxx Tarih : 18.05.2009 14:23:21

burası zaten hep düşler ülkesi;kimi darbe yapmayı düşler,kimi devleti soymayı düşler,kimi bilmem neyi.gerçekte yaşayan kim var ALLAH aşkına şu ülkede,hep uyuyor,hep uyutuluyoruz.