14
Haziran
2025
Cumartesi
KÜLTÜR/SANAT

1 MİLYON DOLARLIK TABLOYU PAHALI BULAN ADAMA YURTDIŞINDA GÜLERLER

“Yaşayan en pahalı Türk ressam” Burhan Doğançay’ın hazırladığı yeni “Dünya Duvarları” serisi olay yaratacak. Doğançay Turgutreis’teki evinin alt katındaki atölyesinde bir ilki gerçekleştiriyor.

40 yıldır dünyanın çeşitli ülkelerinde çektiği duvar fotoğraflarını tuvallere aktarıyor... 80 yaşında günde 12 saat çalışan usta ressam evinin ve atölyesinin kapılarını Pazar Vatan’a açtı.


Bu yıl da Türkiye’nin en pahalı ressamı olarak açıklandınız...
Güzel bir şey ama dünya fiyatlarına baktığınız zaman çok gülünç bir rakam 1 milyon dolar. Bugün bir İranlı ressamın resmi 2 milyon dolara gidiyor, İranlı ressamların resimleri bile fiyatlarıyla bizi 3’e 4’e katlar. Afrika ülkelerinin ressamları da keza öyle... Hele Batı ülkelerindeki ressamlara girdiğiniz zaman çok daha gülünç.

Çin’de de atılım olduğu, çağdaş resimde çok yüksek rakamlara ulaştıkları açıklanmıştı...

Çin her şeyde olduğu gibi sanat sahasına da büyük güç olarak girmek istedi. Ama bunun için planlı ve çok çalışmak gerekiyor. Dışarıda 135 milyon dolara giden eserler var... Normal bir sanatçının eseri 10 milyon dolarların üzeride. Çin çok sistemli yaptı Amerika’ya da kafa tutmaya başladı. Kendi içindeki birkaç sanatçıyı 11 milyarder destekledi, Çin’in içindeki müzayedelerde fiyatlarını 2 milyon dolara çıkarttılar. O duruma gelince Batı’da ne kadar galerici, müzeci varsa Çin’e gitti. Nitekim şimdi Çinlilerin resimleri 10 milyon dolara satılıyor.

Tam da kriz dönemde açıkladınız eserinizin 1 milyon dolar olduğunu...

Kriz olmasa da Türkiye’de 1 milyon dolara resim satılması bahis konusu bile değil. O fiyatın konmasının sebebi ilgiyi çekmekti. Ama en çok Ferrari satılan memleket Türkiye. 350 Dolar’dan güneş gözlükleri bir saatte satılıyor. En az yatırım yapılan saha maalesef sanat. İstanbul’da gökdelenler yapılıyor, hiçbirinin lobisinde resim yok. Yurt dışında bunun için kanun var. Kazancının yüzde beşiyle o binaya sanat eseri almak zorundasın diye.


Türkiye’de yurt dışına resim çıkarmakla fındık ihraç etmek aynı prosedüre tabi

Burada devlet mi devreye girmeli?

Devletin yapacağı çok az şey var. Önemli olan özel sektör ve halk. Devlet sanatın gelişmesi için her türlü imkanı sağlamalı, işleri kolaylaştırmalı... Mesela Türkiye’den dışarıya resim çıkartmak için çimento veya fındık ihraç eder gibi işlem yapıyoruz. Aynı kurallara tabi...

Özel sektör, iş adamları mı desteklemeli?

Bütün dünyada öyle... Bizde bir elin parmakları kadar az.

Sizi babanız teşvik etmişti değil mi?

Babam da teşvik etti, Allah’ın verdiği bir yetenek... Pahalı deniyor ama Burhan Doğançay bu durumlara nasıl geldi? 50 senemi aldı, yarım asır, çekilen güçlükler ve bu noktaya tırmanarak geldim. Hukuk okudum, iktisat doktorası yaptım ama kendi azminle zirveye tırmanarak geldim. Zirveye helikopterle de gelebilirsiniz ama helikopterle gelenler aşağıya düşecektir. “Yavaş, yavaş çıkacaksın bu merdivenlerinden” hikayesi gibi... Doğançay buraya geldi ama 100 dolara da resim sattı, ekmeğini almak için.

Zor günler geçirdiniz mi?

Çok... Kendimden bahsetmek hiç sevmediğim bir şey, nefret ettiğim bir şey ama Doğançay ve eserleri hakkında yabancılar tarafından 6 kitap yayınlandı. Müzelere bakılsın, Doğançay dünyanın en önemli müzelerine, en iyi koleksiyonlara girmiş. Türkiye’de yaşayan bir Türk ressamının resimleri 500 bin dolar ve üstüne çıkmadığı takdirde dünya birinci liginde oynamamızın imkanı yok.


Van Gogh da Picasso gibi 90 yaşına kadar yaşasaydı milyarder olarak ölürdü

Her şeyin değişmesi nasıl oldu? “Yırtma noktası” denir ya...

Benim yırtma noktam maalesef çok geç oldu. 70’lerde bir burs almakla değişmeye başladı. Çok önemli bir burstu. Çocukluğum, harita komutanlığında harita ressamı olan babamla; o önde ben arkasında eşek, at sırtında, kanı arabalarında Anadolu’yu dolaşmakla geçti. Babam kabiliyetimi görünce bana “Ressam olabilirsin ama elinde geçimini sağlayabileceğin bir işin olmalı” dedi. Aslında bir masaldır: “Sıkıntı çekeceksin, sıkıntı çekmeyen ressam olmaz” denmesi. Sıkıntı çeken ressamın karnı açtır, ev kirasını veremez, ev sahibi atar, tuval alamaz, kalem alamaz. Bu anlayış eski ressamlardan, Van Gogh’tan geliyor, 30 yaşında ölmüş. Van Gogh da Picasso gibi 90’larına kadar yaşasaydı milyarder olarak ölürdü.

“Öldükten sonra değeri anlaşılan ressamlar” hikayesi bu yüzden yani...

Ben de o yaşta ölseydim “Sefalet içinde yaşadı, sefalet içinde öldü” diyeceklerdi. Ben hukuk okudum ama hakim olmak istemedim. Babam beni Fransa’ya yollayacağını ama iki şartının olduğunu söyledi: “Bir; futbol oynamayacaksın, iki; ressam olmayacaksın” dedi. İktisat masterı yapmaya karar verdim. İktisat ufkumu açtı, halkla ilişkiler tarafımı geliştirdi. Sanatın Paris’ten New York’a kayacağını gördüm. New York’a Türkiye’den turizm ve enformasyon müdürü olarak gittim ve ressam olmak için 64’te istifa ettim; o zaman insanların ne mal olduğunu anladım. Diplomatken muazzam bir ilgi vadır. İstifa ettikten sonra 6 ay telefonum çalmadı. En yakın arkadaşlarım bile aramadı, acaba bizden borç ister mi diye!


New York’tayken ekmek alamadığım oldu oturduğum evin odalarını kiraladım

İstifa etmeye nasıl karar verdiniz?

Biraz saflık... Saf tarafım da vardır benim. Etrafıma inandım “Sen yap biz destekleriz” dediler. Çok zor günler geçti hakikaten. Ekmek alamadığım gün oldu, oturduğum yerin odalarını kiraya verdim... Sonra, gece, gündüz New York resimleri yaptım, satılabilecek resimler... Onlarla yaşadım, ayakta durabildim. En sonunda 1969 falandı sanırım, canıma tak etti, Türkiye’den de teklifler vardı, “Döneceğim” dedim. Guggenheim Müzesi müdürü Thomas Messer “Gidersen gördüğüm en aptal insansın, çünkü bir gün New York’ta başaracaksın” dedi. Evet ama ne zaman? Eve geldim bütün gece uyumadım, ne kadar alkollü içki varsa içtim, “Bu adam böyle dediyse herhalde bir şey biliyor, kalacağım” dedim. Allah da yardım etti, 6 ay sonra çok büyük bir burs aldım, çok önemli bir burstu. Bütün dünyadan 179 ressam davet ettiler, ben de onların içinde girdim. Sonra yavaş yavaş ilerledim.

Bundan sonraki eserlerinizin fiyatı ne olacak? Eser satılmadı ama 1 milyon doları duyduk, bundan sonra ne duyacağız?

O zaman söyleyeyim 5 milyon doları da duyacaksınız. Türkiye’de satılması mümkün olmasa da son eserim için 5 milyon dolar yazabilirsiniz, ama gerçek değeri çok daha fazla.


“Fakirlik sanatçıyı çok daha yaratıcı yapar” diyenlerin suratına içimden bir yumruk atmak geliyor

1 milyon dolarlık eser Milas’taki lastik tamircisinin duvarıdır. Tamirciye “Seni Türkiye çapında meşhur edeceğim” dedim. Dükkan çok güzeldi, çok fazla fotoğrafını çektim, çok zor bir konuydu... O esere “1 milyon dolar” dedim ama gerçek değerinin çok daha fazla olması lazım. Türkiye’de ev var, fiyatı 5 milyon dolar... Kolayca alınıyor. Veya bakıyorsunuz yat alıyor; ona yatırıyor ama resme geldiği zaman “Ooo bu fiyata resim olur mu?” “Bu fiyata, aman ne pahalı!” diyen adama şeyiyle gülerler yurt dışında.

“Fakirlik sanatçıyı daha yaratıcı yapar” diyenlerin suratına bir yumruk atmak geliyor içimden. Bu tamamen masaldır. Tam tersi; sıkıntı çeken ressamın karnı açtır, ev kirasını veremez, tuval alamaz, kalem alamaz.


İstanbul’un duvarları boş çünkü politik düşünce yok


“Çağdaş resmin birçok dalı var, ben duvarları anlatıyorum. 45 senedir duvarları anlatmak için 114 memleket dolaştım, duvarların fotoğrafını çektim. Almanlar kitabını çıkardı Dünya Duvarları diye. Duvarlar toplumun aynasıdır. Sosyal, ekonomik, her şeyi duvara bakarak söyleyebilirsiniz. İstanbul’da fazla politik düşünce yok, o yüzden duvarlarda sadece ‘buraya çöp döken...’ veya ‘çöp dökenin bilmem nesini...’ diye yazılar var. 70’lerde bir santim yer bulamazdınız.”

 

Beril Özcan - Vatan
Yayın Tarihi : 10 Haziran 2009 Çarşamba 15:55:05


Bu haber hakkında yorum yazmak ister misiniz?