18
Mayıs
2024
Cumartesi
KÜLTÜR/SANAT

SİNEMA TARİHİNDEN 10 DESTANSI AŞK FİLMİ

Sinema tarihinin ilk aşk filmi konsepti olan epik aşk filmleri, genelde ‘klasik aşk hikayesi’ tanımıyla da anılır. Esasen Victor Fleming, David Lean gibi yönetmenlerin eğilim gösterdiği bilinen bu alan son yıllarda yenilikçi yaklaşımlarla karşımıza tekrar çıkmıştır. İşte bu toplamda öne çıkan 10 filmi sizler için seçtik.

Sinemada aşk filmleri denince ilk akla gelen alan şüphesiz epik aşk filmleridir. Tohumlarını esasen sessiz sinema döneminde atsa da esaslı başlangacını Victor Fleming’in 1939’da çektiği “Rüzgar Gibi Geçti”nin çekilmesiyle yapmıştır. Bu sayede de savaş, muharebenin ayrı düşürdüğü aşıklar ve romantizm üzerine birçok duyguyu hareket geçirmeyi başarır. Son derece klasik bir konseptte ilerleyen bu aşk filmi formülü, 1997’de “Titanic” ile dönemine saygı duruşunda bulunan bir yapıda karşımıza çıkmıştı. Ancak 2000’lerde klasik epik aşk filmini ters yüz etmek isteyen birçok film oldu.

Bizim de bu liste için zorlanmamıza zaten bu durum sebebiyet verdi. Öyle ki 30’larda start aldıktan sonra 1970’lerde ortadan kalkan bu alt tür, modern aşk filmlerine bırakmıştı kendini son 15 yılda. Fakat o diyarlarda takılıp kimi değişiklikler yapan filmler de çıktı karşımıza. Bu dönemde sözünü ettiğimiz yenilikten bihaber olan “Yüreğine Sor” (2010) ve “Deli Deli Olma” (2009) gibi Türk epik aşk filmleri de üretilerek sinemamızın dünyayı geriden takip ettiği bir kez daha kanıtlandı. İşte bu toplamdan 10’luk bir liste çıkardım.

1- Rüzgar Gibi Geçti (Gone with the Wind) (1939)
19. yüzyılda Amerikan İç Savaşı sürer iken Scarlett, gerçek aşkı aramaktadır. Ashley ile evlenmek istese de, esas tutkuyu bir yabancıda, Rhett Butler’da bulacaktır. 4 milyon dolar gibi o zamanlar için büyük bir bütçeyle üretilen yapıt, Victor Fleming gibi dev prodüksiyon ustası bir isme teslim edilmişti. Bu sayede Vivien Leigh gibi bir starın çıkışını müjdelemesi de zor olmadı. Ona Oscar getirmesinin yanı sıra, aralarında film ve yönetmenin de bulunduğu dokuz Akademi ödülüne uzanan “Rüzgar Gibi Geçti”nin erkek temsilcisi ise 30’ların başında çıkış yapan yakışıklı Clark Gable’dı. Zaten onun hayranlarının ilgisi, filmin temel odak noktasıydı.

2-Benjamin Button’ın Tuhaf Hikayesi (The Curious Case of Benjamin Button) (2008)
Epik aşk filmi alt türünün eskiyen formülünü bozup yeniden inşa etmenin peşine düşen bir David Fincher şaheseri. Öyle ki burada Brad Pitt’in karakteri Benjamin Button, yaşlı girdiği hayatını bebek olarak noktalıyor. Bu konsepti aralara sokulan yapıbozucu tekniklerle desteklemeyi de ihmal etmiyor elbette, “Dövüş Kulubü” (“Fight Club”) ve “Yedi” (“Se7en”, 1995) gibi başyapıtların yönetmeni Fincher. Karşılıksız aşk ise Pitt ile Blanchett arasında vuku buluyor. Hem de yaş farkı konusunda tersine ilerleyerek ve ağlatması gereken yerleri şaşırtıcı bir şekle sokaraktan...

3-Casablanca (1942)
Humphrey Bogart’ın harikalar yarattığı yapıt Amerikan klasik sinemasının safkan temsilcilerinden Michael Curtiz imzalı. Ingrid Bergman ile yıllar önce ayrılmış bir çifti canlandıran ikilimizin, Afrika’da epik bir doğada, Kazablanka’nın göbeğinde hayattaki ikinci hesaplaşmaları gözler önüne seriliyor. Elbette hafif bir kara film dokusuyla... Ama en önemlisi de özdeşleşmeye olanak tanıyan unutulmaz bir aşk ile!

4-İrlandalı Kız (Ryan’s Daughter) (1970)
Görkemli filmlerin klasik yönetmeni olarak tanınan David Lean imzalı yapıt, bir roman uyarlamasıdır. Ancak esasen epik aşk filmi alt türünü modern bir sinema eserine dönüştürmesiyle dikkat çeker. Öyle ki “İrlandalı Kız”, aşk üçgeni kavramını hafif cinsellik içeriğiyle de devreye sokarken hiççi yaklaşımıyla öne çıkmasını becerir. Bu az savaşlı epik aşk filminde Robert Mitchum ve Sarah Miles başrolleri paylaşmıştır.

5-Avustralya (Australia) (2008)
Baz Luhrmann’ın 40’ların film gramerini kendi mantığına göre düzenlediği filminde aşık çifti Nicole Kidman ile Hugh Jackman canlandırıyor. Sürekli ayrılıp alakasız anlarda bir araya gelen ikilinin çölün ortasındaki ve partideki karşılaşmaları da göz yaşlarımızı zorluyor elbette. Ancak burada esas önemli olan Luhrmann’ın Avustralya’nın doğasına uygun, kültürel bir epik aşk filmi çıkarırken; 30’ların screwball komedi, western ve tarihi epik gibi bütün türlerini iç içe geçiren melez bir iskelet kurmayı denemesidir. Bunların hepsini de epik aşk filminin abartılı ve uzun sekanslarından uzak durarak yapmasıyla öne çıkar yönetmen.

6-Doktor Jivago (Dr. Zhivago) (1956)
Listenin ikinci David Lean üyesi, Bolşevik Devrimi zamanında geçen bir aşk hikayesine odaklanan beş Oscar’lı ve beş Altın Küre’li bir başyapıt. Ömer Şerif ve Julie Christie’nin başrolleri paylaştığı “Doktor Jivago”, aslında bir doktorun aktivist bir kadınla yaşadığı ‘politik anlamda tartışmalı’ duygusal ilişkiyi alıyor odağına. 3.5 saati bulan süresiyle her zaman zorlayıcı bir deneyim olarak görülen eser, günümüz izleyicisine de itici gelebilir. Ancak o zamanların aşk filmlerinin en önemlileri arasındaydı. Bu nedenle de es geçmeden izlemek lazım derim.

7-Şeyh (The Sheik) (1921)
Sessiz sinemanın yıldızı Rudolph Valentino’nun bir şeyhi canlandırdığı yapıt, Agnes Ayres’ın oynadığı bir İngiliz soylusunun onunla yaşadığı aşkı anlatır. George Melford imzalı eser için ‘epik aşk filmi’nin yolunu açtı’ yorumu yapılabilir. Irkçı söylemiyle de dikkat çeken yapıt, o zamanlar daha çok Valentino’nun hayranları için üretilmiş bir sinema eseriydi. Bu yönelimiyle de izleyicileri etkisi altına almayı başardı. “Son of The Sheik” isimli bir de devam filmi üretildi.

8-Afrika Kraliçesi (The African Queen) (1951)
Bir Afrika milliyetçisini canlandıran Humphrey Bogart ile İngiliz leydisini oynayan Katharine Hepburn’ü başrole taşıyan yapıt, ikilinin kimyasından güç alarak yol alır. İkinci Dünya Savaşı döneminde ‘Afrika Kraliçesi’ adlı teknede tanışan çiftin aşk hikayesini öne çıkarır. Bu yolunda da hem epik hem de romantik bir yolculuk sunar. Yönetmenlik koltuğunda John Huston gibi klasik Amerikan sinemasının ustasının bulunduğu eser, bir romantik-komedi tonu da bulundurur aslında içinde...


9-Kefaret (Atonement) (2007)
“Aşk ve Gurur” (“Pride & Prejudice”, 2005) ile kostümlü dramayı yenileyen Joe Wright’ın bu ikinci yönetmenlik denemesi, aslında epik aşk filmi kavramını farklı öğelerle saran ve türün gelenekselliğinden uzak duran haliyle dikkat çekmiştir. Ortasındaki plan sekans (kesintisiz sahne) bir yana, görkemli ve tarihi filmlerinin yönetmeni olarak beliren bir sinemacının ve Ian McEwan’ın zeki romanının da katkısıyla yol almıştır. Bu uzakta kalanların aşk öyküsünün başrollerinde Keira Knightley ile James McAvoy vardır.

10-Titanic (1997)
Sinema tarihinin en görkemli epik aşk filmlerinden olan yapıt, 200 milyon dolarlık bütçesiyle yaklaşık 2 milyar dolarlık bir uluslararası hasılata ulaşmıştı. 12 sene boyunca tüm zamanların en çok izlenen filmi olma özelliğini kimseye kaptırmaması bir yana, aldığı 11 Oscar’la da rekor kırmıştır. “Avatar”ın yönetmeni James Cameron imzalı eser, biri aristokrat diğeri proleter iki gencin aşkına odaklanır. Törelere karşı bir tutkunun öyküsünün izini sürer. Başrollerde ise sonradan “Hayallerin Peşinde”de (“Revolutionary Road”, 2008) de bir araya gelmelerine şaşırmadığımız Leonardo DiCaprio ile Kate Winslet vardır.

Kerem Akça - Habertürk
Yayın Tarihi : 29 Mayıs 2010 Cumartesi 21:44:16


Bu haber hakkında yorum yazmak ister misiniz?