25
Mayıs
2024
Cumartesi
KÜLTÜR/SANAT

STALİNGRAD KAHRAMAN ŞEHİR ÜNVANINI HAK EDEN BİR YERDİ

67 yıl önce Stalingrad’ı kuşatan Alman ordusu teslim oldu. Alman esirler ise savaşın yıktığı Rusya’nın yeniden inşasında çalıştırıldı. Bazı askerler esarette altı-yedi sene geçirdiler...

Bundan tam 67 yıl önce 2 Şubat günü Stalingrad’ı kuşatan 250 bin askerlik Alman VI. ordusu teslim oldu. Komutanları Mareşal Von Paulus’tu. Hiç şüphesiz ki askeri yetenekleri ve strateji bilgisini karşı taraf da kabul ediyordu. 300 bin askere Cenevre konvansiyonun esir alma hakkındaki hükümleri uygulanmadı çünkü Sovyet Rusya böyle bir antlaşmaya taraf değildi; nitekim Kızıl Ordu’nun askerleri de Almanlara esir düşünce tamamen insanlık dışı bir muamele görmüş hatta bir kısmı fırınlanmıştı dahi.

Alman esirler savaşın yıktığı Rusya’nın yeniden inşasında çalıştırıldı ve yeni kurulan Almanyalar önce Demokratik Almanya sonra Federal Almanya ile diplomatik ilişkiler kurulunca mübadele antlaşması yapıldı böylece evlerine dönebildiler. Bu demektir ki; bazıları esarette altı-yedi sene geçirdiler. Volga nehrinin üzerindeki en stratejik nokta sayılan endüstri merkezi Stalingrad, Kasım 1942’den beri Alman kuşatması daha doğrusu daraltılmış bir çember içindeydi. Bir bakıma kuşatma Moskova ve hele zavallı Leningrad’a göre çok kısa sürmüş sayılırdı; ama yıkım onlarınkinden daha feciydi. Zira nehrin şark yakasında direnen Sovyet Kızıl Ordusu temelde “Katyuşa” denen yangın bombalarıyla savunmayı yürütüyor, Almanlar ise hava ve tank gücüyle saldırıyorlardı. Alman piyade birlikleri de Kızıl Ordu’ya göre çok donanımlıydı, nitekim Kızıl Ordu piyadesi bazı halde üç askere bir tüfek hesabıyla vatan savunması yapıyordu. Hem Sovyet Kızıl Ordusu hem de halk bu ateş sağanağı altında iaşesini çok zor karşılıyordu.
Şehir bir piyano ormanına dönüşmüştü.

Nehrin iki yakasında 120 kilometrelik bir hatta sıralanan Stalingrad şehri zor günler yaşıyordu. Merkezdeki üniversite, postane, kütüphane ve devlet binaları ezcümle Komünist Partisi NKVD (iç işleri halk komiserliği) gibi tesislerin dışında Stalingrad bütün Volga şehirleri gibi ahşap binalardan oluşuyordu. Bu yüzden yangın bombalarından çok etkilenmişlerdi. Ahşap izbeler terk edilmişti, kuvvetle muhtemel yangına terk edilen binaların içinden bazı kıymetli eşyalar bahçelerdeki ağaçların altına taşınmıştı. Bir Rus evinin en kıymetli yegane eşyası kitap rafı ve piyanodur. Şehir bir piyano ormanına dönüşmüştü. Zaruri yiyeceklerini, giyimini, ikonalarını veya hatırı sayılır nüfusu Müslüman olduğuna göre Mushaf-ı şeriflerini alan halk etrafta kazdıkları zikzaklı siperlere yerleşmişlerdi. Suyun ve yiyeceğin bulunmadığı toprağın altındaki ısıya sığınan ve her türlü bombayı bekleyen bir halk vardı. Askerlerin durumu daha zordu.

Rus halkı sokak sokak direndi
Şehir esas itibariyle II. Katerina zamanında doğu Prusya ve Pomeraneya gibi yerlerden getirilen kolonizatör Alman çiftçi ve zenaatçıların iktisadi ve idari merkezi olarak gelişmişti. Bundan dolayı adı Saritsin yani Çariçe’ydi. Tabii ki bu ad değiştirildi ve Sovyetler Birliği diktatörünün adı verildi. Stalingrad şehri liderin adını taşıdığına göre teslim olmamalıydı. Hiçbir fedakarlıktan kaçınılmadı. Fedakarlık unsuru sınırsız sayıdaki insanlardı. Komünist partinin o zamanki siyasi komiseri Nikita Kuruşçev’di. Ukraynalı inatçı ve acımasız kariyerini bu zamanda yaptı. Oysa ilerde şehrin adını Volgagrad’a o çevirecek ve Stalin ismini Sovyet coğrafyasından silecektir. Rusya’nın fedakar halkı ve askerleri sokak sokak direndi. Müstevli Almanların acımasızlığı ve askeri onur ve şövalyeliğe sığmayan infazları da halkın hıncını biledi. Silah yetersizdi. Bazı halde üç askere bir tüfek düşüyordu. Halk sokak savaşlarında inanılmaz bir direnç gösterdi. Traktör fabrikaları hızla tank imalatına çevrildi, kahraman şehir unvanını gerçekten hak eden bir yer oldu. Stalingrad Alman ordularının kabiliyetlerin üstünde uzandıkları bir coğrafyaydı. Ama tıpkı 1812’de olduğu gibi Rusya’nın da imkansızlıklara rağmen direnç gösterdiği bir yer oldu. Rusya halkının tek müttefiki korkunç kış şartlarıydı. Bu dönüm noktasıyla batılı müttefikler de zaman ve güç kazanabildi.

Allah Rusya’yı koruyor muydu?
Kuşatmanın teslim olan komutanı von Paulus Frunze Askeri Akademisi’nde ders vermekle görevlendirildi. Sovyet askeri çevreleri onun bilgisinden istifade etmek istiyordu. Bu savaşın imkansızlığı uzak noktadaki yüzbinlerce askerin iaşe ve mühimmatının düzgünce ulaştırılamayacağı Alman Führer’ine anlatılamamıştı. Laf anlamaz Hitler’i 1942 yılının sert kış şartları da hizaya getiremedi. Allah Rusya’yı koruyor muydu? Laf anlamayanlar sadece Führer ve çevresi değildi; Romanya petrolleri yetersizdi. Volga’nın bu stratejik noktası alınırsa Hazar’a ve Bakü petrollerine daha kolay inecektiler. Üstelik İran’ın seçkinleri başta İran Şahı Rıza Han Pehlevi olmak üzere İngiliz ve Ruslardan yaka silktikleri için Almanlara sempatiyle bakıyorlardı. Tabii muhtemel Alman işgalinden sonra Berlin’in “has Ariler” diye baktığı İranlılar arasında böyle bir Alman sempatisinin kalmayacağı açıktı.

Büyük harbin dönüm noktası Stalingrad’da oluştu, kuzey Afrika’da da el Alameyn’de mareşal Rommel’in püskürtülmesiyle müttefik zaferi görülmüştü. Bütün sorun sıkıntılı savaş ve Alman direnişi daha ne kadar devam ederdi. Bu tarihlerden sonra dahi savaş iki yıldan fazla sürdü ve galiba zaferin en yakın zamanı en kanlı bölümünün de başlangıcı oldu.
 

İlber Ortaylı - Milliyet
Yayın Tarihi : 14 Şubat 2010 Pazar 22:54:33


Bu haber hakkında yorum yazmak ister misiniz?