31
Mayıs
2024
Cuma
KÜLTÜR/SANAT

SURRE ALAYI TOPKAPI SARAYI'NDAN GEÇİYOR

Bu hafta Topkapı Sarayı Müzesi’nde “Surre-i Hümayun” sergisi açıldı. Belediyenin hazırlattığı sergi afişleri sağda solda göze çarpmıştır.

Surre alayı, Kâbe-i Muazzama’nın bakımı, her yıl eksiklerin gözden geçirilerek tamir ve inşası, Müslümanların hac farizesini yerine getirmeleri için güzergahın ve Kâbe’nin hazırlanması ve asıl önemlisi iktisadi kaynaklardan yoksun olan bir bölgenin, yani Mekke ve Medine fukarasının geçimini sağlayacak sadakanın taşındığı hac kervanıdır. Bu taşınan paraya surre denir. 

Aslında her hükümdar ve devletin böyle bir hediye ve sadakayı yollama görevi vardır ve surre tertibi, onların hakkıdır. Emeviler ve bilhassa Abbasiler surre alayları tertip ederdi. Kaynaklarımızın belirttiği üzere surre alayını gönderen ilk Osmanlı hükümdarı ise Yıldırım Bayezid ve Çelebi Sultan Mehmed Han’dır. 1443’te 14 bin altını Mekke ve Medine’ye surre alayı ile göndermiştir. 

Osmanlı padişahları tekrarlanan bir hükmün aksine Yavuz Sultan Selim Han’dan önce de “Hilafet” unvanını taşırlardı. Şüphesiz bu unvanı Fatih Sultan Mehmed Han da, Sultan Bayezid Han da birçok yerde kullanmıştır; esasen Yavuz Sultan Selim Han ve Kanuni Sultan Süleyman Han’ın da bu unvanı 19’uncu yüzyıldaki padişahlar kadar sık kullanmadıkları bilinir. 

Osmanlı hükümdarlarının asıl önem verdikleri makam ve unvan Mekke ve Medine’nin, yani Haremeyn-i Şerifeyn’in hakimiyetidir ve doğrusu İslamın bu iki mukaddes beldesinin “hakimiyeti” deyimi herkesin bildiği gibi Yavuz Sultan Selim Han tarafından Mısır’ın fethinden sonraki ilk hutbede “Hadim’ul Haremeyn-üş Şerifeyn” diye düzeltilmiştir. 

Hac yollarının önemi 

Bu makamlar Osmanlı hükümdarları için Doğu’dan Batı’ya bütün İslam dünyasının üzerinde ideolojik bir üstünlük ve ruhani değil ama psikolojik bir önderlik kurmak için çok önemliydi. 

Büyük imparatorluk için hac yollarının emniyeti, sağlık hizmetlerinin görülmesi, su, konaklama ve beslenme noktalarının tamiri çok önemliydi. 16’ncı asrın başından beri Osmanlı devleti bu ağır görev için Şam beylerbeyini “hac emiri” olarak görevlendirmiştir ve doğrusu dört asır boyunca bugünkünden daha çok başarıyla götürmüştür. 

Dört asrın içinde yıllık hac ziyaretini yapan Müslüman hacıların miktarı on binlerden yüz binlere katlandı. 19’uncu asırda uzak ülkelerden gelen hacılarla ortaya çıkan salgın hastalık tehlikesi etkin bir karantina teşkilatıyla büyük ölçüde önlenmiştir. Özellikle Hidivlik Mısırı’nın Memluklar devrindeki gibi Kahire mahmilini (Kâbe örtüsünü) taşıyan surre alayı ile payitaht İstanbul’dan çıkan ve Şam üzerinden geçtiği için Şam mahmili adını taşıyan surre alayını, Hicaz halkı ve eşrafı Mekke’nin dışında büyük tören ile karşılardı. 

Mekke’nin fethinden beri Kâbe’nin bir libas ile örtülmesi adetti. Emevi ve Abbasiler her yıl Kâbe örtüsü gönderirdi. Bu mahmilin surre alayı ile gönderilmesi Osmanlılarda muhteşem bir kervan ve tören konusu oldu. Kanuni Sultan Süleyman yedi adet köyün gelirini her yıl dokunan Kâbe örtüsüne vakfetmişti. 

Bu bölgedeki tamirat pahalıya mal oluyordu. İmparatorluğun öbür ucundan dahi usta, kalfa ve işçi sevk edildiği biliniyor. Tarihçi Suraiya Faroqhi’nin deyişiyle, bazı halde bir önemli iskelenin yıllık gümrük geliri bir duvar çekilmesi için tahsis edilebiliyordu. Her halükarda surre alayı Fausto Zonaro gibi ressamların fırçasını çekecek kadar ilginçti.

Alay çığ gibi büyürdü
Surre alayı İstanbul’dan büyük törenle yola çıkardı. Hiç şüphesiz daha başında uzak Orta Asya, Afganistan, Volga boyu Kırım ve Balkanlar ve Kafkaslar’dan gelen binlerce hacı büyük şehirlerde konaklayıp ziyaretlerini yaptıktan sonra surre alayıyla yola çıkardı ve bu alay bir çığ gibi büyüyerek Şam’a ulaşırdı. Daha başlangıçtan beri en mutena muhafız birliklere surre alayı refakat ederdi. 

Hiç şüphesiz Osmanlı İmparatorluğu’nun Müslüman dünyanın lideri olduğunu hacı kafilelerini ehliyetle örgütlemesi kadar gösteren bir olay yoktur. II. Abdülhamid Han zamanında Hicaz demiryolu, Türk teknolojisi ve İslam aleminin bağışıyla tamamlanmış ve surre alayının hızını artırmıştır. Bu nedenle Şam’a dünyadan hacı aktı. Bu demiryolu üzerine bir sergi bu yıl eylül ayında Topkapı Sarayı’nda düzenlenecektir. 

Surre alayı dolayısıyla müzenin depolarındaki bazı eşya teşhire kondu. Özellikle 1918’de Osmanlı’nın yenilgiyi kabul ettiği mütareke imzalandıktan sonra dahi, silahını bırakmayan ve Medine’yi İngiliz ve Arap aşiretlerin saldırısına karşı savunan, Fahrettin Paşa kuvvetlerinin Medine’den getirdikleri mukaddes eşya ve daha evvel surre alayı ile getirilen emanetler de bunların arasındadır. Surre alayı da uzun imparatorluk hayatının bir yüzünü aksettiren adetlerdendi. 

Bu büyük imparatorluk için hac yollarının ve mukaddes makamların sadece hadimi olmak her şeyden önemlidir ve ne bir boş sözdür ne de boş bir hükümdür, çarpıcı bir tarihi hakikattir. 16’ncı asrın başından beri Osmanlı devleti bu görevi, yani hac yollarının güvenliği, sağlık hizmetleri, su ve konaklama tesislerinin tamir ve inşası yoluyla her yıl artan hac kafilelerini ağırlamayı büyük örgütleme kabiliyetiyle başarılı bir biçimde yerine getirmiştir. Bunun için önemli meblağlar ödenmiş, tamirat ve inşaat için işçi, usta ve hatta malzeme nakledilmiştir.

Çok zengin bir malzeme
Bu sergide de teşhir edilen malzemenin içinde E.7550 envanter numarasına kayıtlı bir belge Arafat bölgesi ahali ve eşrafının Kanuni Sultan Süleyman Han tarafından getirtilen su yolu üzerine kaleme aldıkları duygulu bir teşekkürnamedir. Sekiz metre boyundaki bu teşekkürnamede bölgenin resimleri de çizilmiştir. Hiç kuşkusuz sergimizdeki diğer bir zenginlik Medine müdaafii Fahrettin Paşa’nın ve silah arkadaşları olan muhterem şüheda ve güzzatın müdafa sırasında büyük güçlük ve maharetle payitahta gönderdikleri emanet ve kaydedildiği defterdir.
Topkapı Sarayı Müzesi Emanet-i Mukaddese’de sergilenen eşya dışında özellikle Hazine ve Kumaşlar bölümünde çok zengin malzemenin teşhiri için surre alayı sergimiz büyük bir fırsat vermektedir. 25 Mayıs’ta sona erecek olan bu serginin hazırlanmasında en başta müzemizin küratörleri, İstanbul Büyükşehir Belediyesi Kültür A.Ş. Genel Müdürü Nevzat Bayhan, sayın İsmail Kavuncu ve Nevvare Bonguoğlu’ya teşekkürü bir borç biliyoruz.

Milliyet/İlber Ortaylı
Yayın Tarihi : 21 Nisan 2008 Pazartesi 13:34:28
Güncelleme :21 Nisan 2008 Pazartesi 13:55:25


Bu haber hakkında yorum yazmak ister misiniz?