14
Haziran
2025
Cumartesi
KÜLTÜR/SANAT

ASPENDOS'TA AİDA OPERASI İZLEMEK...

İnsanlığa yaklaşık 2 bin yıl önce, Aspendos Antik Tiyatrosu gibi muhteşem bir ‘konser mekânı’ kazandırdıkları için öncelikle Romalılara teşekkür borçluyuz. Aspendos Opera ve Bale Festivali, bundan 16 yıl önce, o dönemde de Devlet ve Opera Balesi Genel Müdürlüğü görevini yürüten Rengim Gökmen tarafından başlatılmamış olsaydı, Türkiye bu ‘akustik harikası’ndan daha kim bilir kaç yıl yoksun kalacaktı?

Sahnesinde daha önce birkaç kez opera ve konser izleme olanağı bulduğum Aspendos Tiyatrosu’na, bu kez Verdi’nin ‘Aida’sını izlemek üzere gittim. Ankara Opera’sının 10 Haziran akşamı verdiği temsil, festivalin açılış temsiliydi aynı zamanda. ‘Aida’dan daha görkemli bir açılış düşünülebilir mi Aspendos için? İtalyan Vincenzo Travaglini’nin açılışta izlediğimiz etkileyici rejisiyle sahnelendiği takdirde, hiç sanmıyorum.

Ankara DOB Orkestrası’nı Rengim Gökmen’in yönettiği ‘Aida’da dekor-kostüm tasarımı Savaş Camgöz, ışık tasarımı Stefano Pirandello ve Fuat Gök’e aitti. Dört perdelik bu yoğun operanın her anında işini iyi yapmaya gayret eden enerjik bir orkestra vardı karşımızda. Bakır nefeslilere çok iş düşüyordu, tüm projektörlerin üzerlerinde olduğu ‘Zafer Marşı’ndaki birkaç çatlama hariç beklentileri karşıladı bu grup. Sahnedeki solistler, 5 bin kişilik bu oditoryumun her köşesine seslerinin gittiğinden emin olarak söyleyebiliyorlar partilerini.Ama en küçük bir falsonun bile en tepeden rahatlıkla duyulabildiği hata affetmez bir tarafı var Aspendos’un.

Açılış gecesi, başrollerde soprano Evren Ekşi (Aida) ve tenor Efe Kışlalı’yı (Radames) izledik sahnede. Ekşi, ürkek başladığı eserin sonraki perdelerinde gitgide açıldı ve âşık köle kadın portresini etkileyici sesiyle güzelce çizdi. Temsili birlikte izlediğimiz eleştirmen dostum Ufuk Çakmak’ın, Ekşi’nin kimi pasajlarda ‘Gencerate’ üslubunda söylediği yorumuna ise katılmadan edemedim.
Koyu ses rengiyle Efe Kışlalı sahnede hayli tutuk bir Radames sergiledi. Kahramansı tavırdan uzak, adeta içine kapanık bir Radames’ti. Tizlerde zorlandığı belli olan sesini son derece kontrollü kullanarak, önemli bir falso vermeden partisini tamamlamayı bildi yine de Kışlalı.

Diğer rollerde; bas Tuncay Kurtoğlu, Ramfis’te alıştığımız derinlikli sesini ve müzikalitesini sergilediği güzel bir yorum sundu. Amneris’te Sitare Çelebi , Il Re’de Mithat Karakelle ve Amonasro’da Eralp Kıyıcı, açılış gecesinin diğer solistleriydi.

Kalabalık sahnelerin yönetimi kusursuzdu. Girişler-çıkışlar, dekor-kostüm-ışık tasarımının ahenklice buluşturulduğu rengârenk bir cümbüş içerisinde gerçekleştirildi. Zafer Marşı’nın bulunduğu ikinci perdenin insanın gözünü alan parlak renkleri, Nil kıyısında geçen üçüncü perdenin soluk pastel atmosferi, Cedrone-Cristofolini ikilisinin çalıştırdığı koro ve Tereçenko-Çığ ikilisinin koreografisi, Aspendos ‘Aida’sının diğer öne çıkan hoş taraflarıydı.

Yıldız getirmek şart

Aspendos Festivali, Aspendos gibi bir ‘dünya harikası’nın doğru biçimde kullanıldığında ne kadar etkileyici bir tanıtım aracına dönüştürülebileceğinin güzel bir örneği. Aspendos, 16. yılında, hepsi de antik Roma tiyatrolarında düzenlenen Verona, Macerata, Avenches gibi Avrupa’nın önde gelen opera festivalleriyle rahatlıkla boy ölçüşebilir potansiyele sahip. DOB Genel Müdürlüğü’nün Festivali yurtdışında tanıtabilmek amacıyla son yıllarda çok sıkı çalıştığı doğru ama varolan potansiyelin daha iyi değerlendirebilmesi için şimdikinden daha büyük bir bütçe ayrılması şart. Bu festival için her yıl dünya operasının birkaç parlak yıldızı getirtilmeli.

Sadece Kültür Bakanlığı yetmez, Antalya’nın gelişkin yerel sermayesi ve Antalya Büyükşehir Belediyesi’nin festivale etkin katkıları çok önemli.

Aspendos’a davet edilen yabancı müzisyenlerin istisnasız hepsi daha önce böyle bir mekânı nasıl olup da duymadıklarına şaşırıyorlardır herhalde. 2005 yılında şaşırma sırası, orkesta şefi Valery Gergiev’deydi. Kirov Operası’yla o yıl iki unutulmaz konser veren büyük usta, mekâna birlikte girdiğimizde şaşkınlığını gizleyememiş ve yapıyı, akustiği uzun uzadıya incelemişti. ‘Domingo böyle muhteşem bir yerde sahneye çıkmayı eminim çok isterdi’ dediğini hiç unutmam.

Açılış temsili öncesinde yaşanan alkış-ıslık krizi hoş değildi. Bir festivalin açılışında üst düzeydeki yetkililer tarafından yapılan ‘hoşgeldiniz’ konuşmalarına alışık olunması gerekir. Ama 9.30’un da, bir operanın başlangıç saati için hayli geç olduğunu belirtmeliyiz. Rengim Gökmen ve Kültür Bakanlığı yetkilisinin toplamda yarım saati bulan açılış konuşmalarının, beklentisi had safhaya ulaşmış, ‘otelimize sabaha karşı saat kaçta döneriz acaba’ diye düşünmekte olan izleyiciyi daha da gereceği muhakkaktı. Gelecek yıl bu konuda daha dikkatli olunmalı.

Hani günümüzde iyice moda olan klişe bir deyim vardır, ‘ölmeden önce yapmanız gerekenler’ diye. İşte bu muhteşem geceye tanıklık ettikten sonra, o listeye, ‘Aspendos Antik Tiyatrosu’nda Aida izlemek’ maddesini de yerleştirmeli bir an önce diye düşündüm.

 

Serhan Bali - Radikal
Yayın Tarihi : 16 Haziran 2009 Salı 18:12:15


Bu haber hakkında yorum yazmak ister misiniz?