İstanbul Arkeoloji Müzesi Müdürü İsmail Karamut, başkanı olduğu Marmaray ve Metro kazıları nedeniyle son haftalarda çok eleştirildi. Yenikapı’daki tarihi alana iş makineleri sokmak ve tarihi tahrip etmekle suçlanan Karamut eleştirileri yanıtladı.
Marmaray ve Metro Projeleri kapsamında İstanbul Yenikapı semtinde İstanbul Arkeoloji Müzeleri başkanlığında yürütülen çalışmalar dördüncü yılını doldurdu. Bu sürede eşine az rastlanır keşifler yapıldı ama bu peşi sıra hep tartışmalar da geldi.
Son tartışma “Tarihi Yarımada’da bugüne kadar tespit edilmiş neolitik döneme ait ilk yerleşim yeri ortaya çıktı” haberleri üzerine patladı ve bir kıyamet daha koptu. Arkeoloji camiasını heyecanlandıran bu buluntuların üzerinden yürütülen tartışmada, kazıyı biran önce bitirmek için alana iş makinelerini sokmakla suçlanan Kazı Başkanı ve İstanbul Arkeoloji Müzesi Müdürü İsmail Karamut’a sorduk…
Tartışmalara geçmeden önce sormak istiyorum: İstanbul’un şu son yapılan kazılarda sizi en çok heyecanlandıran bölgesi neresi?
Marmaray kazıları tabii… Marmaray inşaatı bir şans. Eğer olmasaydı, biz bu alanda belki 300 yıl kazı yapamazdık. Üstelik giderek çok katlı yapılanmalar olacaktı. Bu şansı en iyi şekilde kullanmalıyız. Tabii Sirkeci ve Üsküdar’da da önemli eserler bulduk.
Burada kurtarma kazıları yapıyorsunuz, bu kazıların farkını anlatır mısınız?
Kurtarma kazılarını diğerlerinden ayıran, bir projenin önünü açmak için ve belli zaman süresiyle yapılan kazılar olması… Diğer kazılar bir sorunun yanıtını bulmak adına yapılır, süre sınırlaması yoktur.
Tüm kazıları müteahhit firma mı finanse ediyor?
Ulaştırma Bakanlığı ve dolayısıyla onun ihale ettiği müteahhitler ödüyor. Bu kurtarma kazılarının şanssızlığı şu; size verilen alanda çalışmak zorundasınız, dışına çıkmak için kamulaştırmanız lazım. Marmaray’da kazı alanımızın dışında çok katlı binalar başlıyor.
‘Konstantin suru’ diye tanımlanan surlarının devamını bulmak için ilerleyemiyor musunuz?
Tabii, nasıl gideceksiniz? Ucunu bulabilmemiz için evlerin altına inmemiz lazım. Öbür tarafta surları devam ettirebilmek için Aksaray’a doğru ilerlemeniz lazım.
Hiç böyle kamulaştırma alanıyla büyüteceğiniz bir bölüm var mı?
Şu anda Sirkeci’de, istasyonunun hemen yanında yaklaşık 10 metre çapındaki bir alanda çalışıyoruz, sanıyorum yangın kaçış alanıymış, kamusal bir yapıya ait döşemeler bulduk ama çevremiz tamamen otel, genişleme olanağımız yok
Çok mu güzel döşemeler? Kaçıncı yüzyıl?
Çok güzel, Bizans döşemeleri, daha önceye ait mezar stellerini ters çevirerek döşeme yapmışlar. Sirkeci’yle ilgili kaynaklar, o zaman burasının liman olduğunu, bugüne göre kıyıdan 250 metre içerde olduğunu söylüyor. Bizim çalışma yaptığımız yerler de oraya dahil, belki biz orada limanın kıyısındayız ama onu bilmemize şu anda olanak yok.
Yutkunarak kapatıyor musunuz yani?
Bu bir bilgi tabii ama dileğimiz sonucunu alabilmek.
Onun için otelleri yıkmak ve orayı kamulaştırmak lazım… Bir arkeolog olarak ne var, otel yıkılsın dediğiniz oluyor mu?
İnsanoğlu o merakını gidermek istiyor tabii, açıp genişleyeyim diyor. Otelden daha önemli diyoruz arkeolog olarak. Tabii biz öyle diyoruz ama izin verilmiyor.
NEOLİTİK ÇAĞA AİT DEĞİL!
Şimdi sorunlu prehistorik alana gelelim. - 9,5 metre tabana indiniz ve burası prehistorik buluntu veren bir yer.
Yerleşimi, iki yıl önce bulmuş ve buluntularını almıştık, bunun yanında Marmaray yetkilileri bizden 3 bin 300 metrekarelik alana öncelik vermemizi istedi. Altını çiziyorum, burası neolitik bir yerleşim değil, bize büyük mimari veren kalıntı yok, zaten günümüzden 8 bin yıl önce üstelik sular altında kalmış bir yerde mimari bulmanıza imkan yoktur ama yerleşim olduğuna dair kalıntı bulduk.
Nedir bunlar?
Dar örgü sistemiyle yapılmış ve Balkanlar’da çok görülen mimarinin sadece izlerini bulduk. Sınırlandıran çakıl taşlarını bulduk, mimari veriyor diyerek büyük bir yerleşim olduğuna karar verildi. O neolitik yerleşimin dibinde bir de 4 adet iskelet bulduk, yerleşimin varlığın kanıtladık. Böyle bir yerleşimin olması normal, orada Lykos (Bayrampaşa) deresi, sonra kara var. Marmara Denizi neolitik çağda en az -6.60 metre daha aşağıda.
Tatlı su, deniz var, suyun yanına yerleşmişler tabii ki… Biz bunun yanında Lykos deresinin yönünü değiştirmesinden kaynaklanan siyah killi organik bir tabakayla karşılaştık. Jeologlar bataklık ya da lagün olabileceğini söylüyorlar, rapor halinde açıkladılar. Sondaj açtık, 20x25, tabana indikçe de çalışma zorluğu olduğundan 5x20 yaptık ve -9’a kadar indik. Herhangi bir mimari ve kültür tabakasına rastlamadık, sadece bu neolitik dönem insanının muhtemelen kullanıp attığı seramik ve ahşap aletler. Elbette bizim için çok önemliler; ahşap aletler özellikle.
Balıkçı küreği olduğu düşünülen kürek mi?
Hayır, o eski, neolitik yerleşimin orada çıktı, yanlışlık yapılıyor. Burada sadece ahşap iki alet çıktı.
KEPÇEYLE ALINACAKLAR
Ne gibi aletler?
Prof. Mehmet Özdoğan, birinin yay olabileceğini söylüyor, önemli olan insan elinden çıkmış olması. Mimari ve kültür tabakası vermediği için biz o malzemeyi kepçelerle alalım dedik, çünkü orası incecik peynir gibi… Bu arada bütün alanın dörtte üçü elle kazıldı ama sadece bu alanın çok geniş bir kepçeyle blok olarak alıp başka bir yerde tasnif edelim dedik.
Daha önce sondajlar yaptınız ve bütününde mimari kalıntıya rastlamadınız mı?
Tabii yaptık, mimari kalıntı yok.
Balçık ne kadarlık bir alan?
Yaklaşık 80 santimlik buluntu veren bir tabakası var, zaten oradan devamlı su geliyor, bu yüzden taban peynir gibi, o buluntuları kaybetme riskimiz de var. Kazma veya kürek darbeleriyle çalışırsak ahşap varsa daha çok tahrip olur.
Mühendislerin çabuk bitirme isteğine teslim olduğunuz ve alana iş makineleri sokarak tarihi tahrip edeceğiniz iddia ediliyor.
58 bin metrekarelik bir alana kepçe sokmamışız, teslim olacaksam o tekneler çıktığında niye olmamışım? Bir teknenin kaldırılması günlerce aylarca sürdü, zamanla yarışıyorduk, beklendi. Oradaki alan hiçbir kültür tabakası vermediğinden, bunu yapmak istiyoruz. Başka yöntem bilen varsa söylesin. O kepçe girdiğinde başında zaten arkeolog bulunacak, biz orayı bırakmıyoruz ki…
Peki, 4 Numaralı Kurul Müdürlüğü sizin aleyhinize nasıl karar verdi?
Yasa gereği bu kurulun toplantısına çağrılmalıyım ama çağrılmadım. Kurulun adı Taşınmaz Kültür Varlıkları Bölge Kurulları’dır, yani taşınırlarla ilgilenmez. Kazıdan çıkan taşınmazlar olursa ve bunların değerlendirilmesi, onarımı, koruması, nakliyle ilgili koruma bölge kurullarına o konuyu iletmek zorundayız, iletiyoruz da zaten.
YENİKAPI KAZILARI
YenİkapI kazılarında 9’u aşkın üniversite işbirliği içinde çalışıyor. Theodosius zamanında (M.S. 4.yy) yaptırılan bu limanın asıl inşa amacı Mısır’dan tahıl ithalatıydı, çünkü kentin buna ihtiyacı vardı. Liman sonra genişletildi, M.S. 7. yy’da Mısır’dan ithal sona erince aktifliğini kaybetti, 13. yy’a kadar yaşamını sürdürdü.
Yenikapı kazılarında bulunan eser sayısı 10 bine yaklaştı; bunlar arasında taraklar, heykeller, kandiller, seramikler, sikkeler, takılar ve daha pek çok eser var. Ahşap deri sandaletleri çok ilginç, bazı sandaletlerin altında ‘sağlıkta kullan hanımefendi’ yazıyor. Thedosius sahil surunun izleri çok ilginç. Bu surların içinde ayrıca 51 m uzunluğunda ve 4,20 metre eninde Konstantin suru olduğu tahmin edilen bir başka sur var.
Tekneler içinde ve kazı alanında bulunan yiyecekler Bizans İmparatorluğu’nun deniz ticareti ve tarıma dayalı bir ekonomisinin olduğunu gösteriyor. Alanda bulunan insan iskeletleri, deniz ürünlerini bol bol tükettiklerini gösteriyor. Botanik buluntularına bakılırsa en çok incir, üzüm, vişne, kiraz ve kavun yemişler. Çitlembik, kızılcık, fındık, şeftali, erik, kabuklu arpa tohumları, kişniş, çam fıstığı kozalakları ortaya çıktı. İçi dolu amforaların ağzını kuru incirle kapatmışlar. Bulunan yabani bitkiler arasında kandamlası, kazayağı, yoğurtotu ve düğün çiçeği var.
KENT ARKEOLOJİSİ MARMARAY'LA GÜNDEME GELDİ
Marmaray kazıları ile ortaya çıkan bulgular, İstanbul'un MÖ 6300 yılına ait, sur içinde bilinen en eski köyünü ortaya çıkardı. Bataklık alanda nasıl çalışılması gerektiği üzerine gelişen tartışmalar, aslında kent arkeolojisi konusunda ne kadar yetersiz olduğumuzu gösterdi ..
Fransız coğrafyacı/tarihçi Fernand Braudel, "Uygarlıkların mükemmel yol göstericiler olduklarını kim inkâr edebilir? Zamanı aşan, süreyi alt eden onlardır," der. Uygarlığın sürekliliğinden ve bu değişiklikler içinde eski değerleri içine sindirdiğinden bahseden Braudel'in perspektifiyle baktığımızda, doğunun ve batının geçiş yolu üzerinde bilinen en eski izlere sahip bir kent olan İstanbul'la ilgili yükümlülüklerimizi acaba yeterince yerine getirebiliyor muyuz?
Yenikapı'da dört yıldır süren Marmaray kazılarında ortaya çıkan bulgular ve bunların nasıl incelenip korunacağıyla ilgili yapılan tartışmalarla beraber İstanbul yeni bir sınavdan geçiyor. Dolayısıyla devam eden kurtarma kazısı, sadece arkeolojik bulguları toprak altından çıkarmak için değil, bölgede tarih içinde değişikliklere uğrayan yaşamı su üzerine çıkarmak açısından da büyük önem taşıyor.
Kazılar sonucu İstanbul'un Neolitik döneme ait ve bilinen en eski köyüne ulaşılması ve bunun kentin tarihi için taşıdığı önem tartışmanın bir yanında, Gebze Halkalı arasındaki 77 kilometrelik mesafeyi 105 dakikaya indirerek İstanbul trafiğini rahatlatmakta çok önemli bir rol üstlenecek Marmaray Projesi'nin daha fazla gecikmemesi diğer bir yanında duruyor. Tartışmanın son günlerdeki ekseni ise yerleşim yeri bulunan bölgenin hemen kenarındaki balçık alanın hangi yöntemle kazılması gerektiği üzerinde yürüyor.
KAZILAR BALÇIKTA DA DEVAM ETMELİ
Konuyla ilgili görüşlerine başvurduğumuz İstanbul Üniversitesi öğretim görevlisi ve Arkeologlar Derneği Başkanı Doç. Dr. Necmi Karul, Marmaray kazısını yürüten İstanbul Arkeoloji Müzeleri'nin bölgedeki bulguları taşımak için kullanmayı düşündüğü yöntemi riskli bulduğunu ifade ediyor.
Doç. Dr. Karul, makine gücünden yararlanarak arkeolojik malzeme içeren balçık dolgunun kalıplar halinde alınmasının ve incelenmek üzere daha uygun bir ortama taşınmasının teorik olarak mümkün olduğunu ancak bunun için yeni bir teknik çözüm üretilmesi gerektiğini iddia ederek şunları söylüyor: "Bu işlemi bildik kepçelerle yapmak mümkün değil.
Geleneksel yöntemler; çapa, mala ile kazmak ise bu durumda daha etkin bir çözüm olarak görülüyor. Her koşulda hiç kimsenin burada açığa çıkarılan yerleşmenin önemi konusunda kuşkusu yok. Ancak bu kesimde kazıların devam etmediğini duyuyoruz, buna anlam vermek güç."
DÖRT YILDIR NEREDEYDİLER?
Buna karşılık İstanbul Arkeoloji Müze Müdürü İsmail Karamut ise Yenikapı'da sürdürülen kazıların farklı disiplinlerden bilim insanlarının görüşlerinin alınarak yapıldığını vurgulayarak kazı için düşündükleri yöntemi savunuyor. Kazının bitmesinden rahatsız olanlar bulunduğunu ve sorunun buradan kaynaklandığını söyleyen Karamut, ekliyor: "Dört yıldır bu kazılar iyi gidiyordu, biz bilimsel çalışıyorduk da neden bugün bilimsel değiliz. Biz bu alana kepçe sokmaya dört yıl önce de başlayabilirdik ve iki tane kepçe ile orası altı ayda biterdi.
Jeologlar buranın Lykos Deresi'nin yönünü değiştirmiş olmasından dolayı oluşmuş bir bataklık ya da Küçük ve Büyükçekmece gölleri gibi bir lagün olabileceğini söyledi. Yani bu bataklığın içinde mimari yok. Şimdi bu aşamadan sonra biz o alanı Marmaray yetkililerine teslim edeceğiz ve onlar kepçeyi getirecekler ve balçığı alıp blok halinde kesercesine alıp bir kenara koyacaklar ve biz orada çalışacağız.
Ama kepçe girdiği zaman başında yine bizim arkeolog arkadaşlarımız olacak. Eğer bir şey bulunursa 'Dur' diyecekler." İstanbul Üniversitesi Prehistorya Anabilim Dalı öğretim üyelerinden Prof. Dr. Mehmet Özdoğan ise alanın deniz seviyesinin dokuz metre altında olması nedeniyle yağmur suları ile çamurda elle kazmanın iyice olanaksız hale geleceğini ve bu yüzden de buluntuların gözden kaçırılacağını düşünüyor.
Bölgedeki dolgunun büyük bloklar halinde çıkartılıp acele edilmemesi gerektiğini ve bulguların farklı araştırma tekniklerini de uygulayarak detaylı laboratuvar çalışmalarına tabi tutulması gerektiğini belirterek düşüncelerini şöyle aktarıyor: "Burası bilinen en eski balçık kazısı.
Bataklıkta oksijen olmadığı için bakteri de yaşayamıyor. Dolayısıyla deri, ahşap, insan iskeleti, tohum gibi organik maddeler bozulmadan olduğu gibi korunur. Bu da şu ana kadar sahip olmadığımız birçok bilgiye ulaşmamız anlamına gelir. Kazı aceleye getirilirse tahribat büyür."
RAPOR VARDI
Bu tür kazıların farklı bir örgütlenme modeli geliştirilerek hayata geçirilmesinin zorunluluğu ise uzmanların üzerinde ortaklaştıkları bir fikir. Özellikle İstanbul gibi çok kültür katmanlı, mega kentte kazı yapmak işleri daha da zorlaştırıyor. Aslında tarihi yarımada içerisinde sözü edilen bulgulara rastlanacağı hemen herkesin tahmin edebileceği bir olasılık olarak duruyordu.
Fransız Anadolu Araştırmaları arkeologlarından Aksel Tibet bu olasılık nedeniyle bölgede yapılacak herhangi bir inşaat öncesi ön hazırlıkların ciddiye alınması gerektiğini ve proje takviminin de bu hazırlıklara göre oluşturulmasını vurguluyor. Aslında inşaat başlamadan önce projenin esas finansörü olan Japon JBIC bankası Marmaray Projesi'nin İstanbul'un tarihi dokusuna etkisinin nasıl olacağına dair bir rapor talep etme ihtiyacı duyduğunu söyleyen Tibet, firmanın UNESCO'ya başvuruda bulunduğuna da dikkat çekiyor.
UNESCO'da Aksel Tibet'in de dahil olduğu farklı disiplinlerden yedi veya sekiz kişilik uzman heyetinin oluşturduğunu belirten Tibet, "Ekip bu projenin gerçekleştirileceği yerlere giderek, onlara verilen brifingleri dinledi ve bir rapor hazırlayıp UNESCO'ya teslim etti. Raporda, sur içinde yüzeyden itibaren kazılacak yerlerin her birinde istisnasız planlı programlanmış bilimsel arkeolojik kazıların yapılması ve elde edilecek bulgulara göre gerekirse bu projenin bazı ayaklarının değiştirilmesinin gerekebileceği belirtildi," diyor.
Tibet, bu denli büyük kazıları müze müdürlüğünün üstlenmesi gerektiğinin de raporda yazıldığına dikkat çekerek, projenin Türkiye'de çok iyi bilinen Keban ve Karakaya barajlarında da uygulanan bir yöntemle ayrı bir oluşum yapılandırılarak yine müze denetiminde çalışmasının daha doğru olacağının da önerildiğini sözlerine ekliyor. UNESCO tarafından İstanbulun dünya ortak mirasından çıkartılması telaffuz edilmişken seçimlerimizi hangi kriterlere göre yapacağımızı belirlemek açısından bir başlangıç olabilir.