22
Mayıs
2024
Çarşamba
KÜLTÜR/SANAT

Assos Gecelerinin Billur Sesi

Türkiye’nin birçok tatil yörelerinin, özellikle Bodrum, Marmaris, Antalya ve çevresinin son yıllarda turizm adına yozlaştırıldığı hepimizin bildiği bir gerçektir. Bu bakımdan pek çok kişi artık henüz keşfedilmemiş, yeni tatil yörelerini aramaktadır. Bu bakımdan ben de son iki yıldır böyle bir arayışa girerek Çanakkale ilinin Ayvacık ilçesindeki Assos’ta tatil yapmayı yeğledim. Arkeoloji yönünden Assos’un önemi hiçbir zaman inkâr edilemez. Özellikle rahmetli dostum Prof. Dr.Ümit Serdaroğlu’nun burada yapmış olduğu kazılar ile antik çağın önemli bir yerleşim alanı olan Assos’u tüm bilimsel aleme tanıtarak, yapmış olduğu restorasyonlarla da başta Athena Mabedi olmak üzere diğer anıtları ortaya koymuştur. Ümit’in ölümünden sonra da buradaki arkeoloji çalışmalarını Çanakkale 18 Mart Üniversitesi sürdürmektedir.

Assos’taki tatilim sırasında bir gece Mendirek’te eşimle birlikte oturarak hem Assos limanını seyrediyor hem de arkamızdaki Midilli Adasının karanlıkta yanıp sönen ışıklarına bakıyorduk. Birden gecenin sessizliğini gitar eşliğinde bir kadın sesi doldurdu. Söylenen şarkılar çoğu tatil yörelerinde söylenen piyasa şarkılarından çok farklı idi. Birkaç gün sonra, gazetecilik içgüdümle bu ikili ile konuşmak ve bir de onları okuyucularıma tanıtmayı arzu ettim. Genç sanatçı çift ricamı kırmadı, Assos Yelken Camp’da onlarla keyifli birkaç saat geçirerek sohbet ettik. Bu genç sanatçılar Asuman Erten ile gitarist Barış Tutar idi. İkisi de cana yakın, müzik kültürü oldukça geniş olan sevecen kişilerdi.

Assos gecelerinin sessizliğini güzel sesi ile bozan Asuman Erten İstanbul’da 1976 yılında dünyaya gelmiş, Burhan Felek Lisesi’ni bitirdikten sonra 1995 yılında müzik yaşamına ilk adımını atmış. Sohbetimizi sırasında öğrencilik yıllarında aklında hep müzik olduğunu sürekli vurgulamaktan da geri durmuyordu. Liseyi bitirdikten sonra gazetedeki bir ilandan yola çıkarak Taksim’deki bir stüdyodan şan dersleri verildiğini okumuş ve oraya başvurmuştu. Ne var ki, birkaç gün sonra bu stüdyonun yetersizliğini görmüş ve hemen oradan ayrılmış. Bu arada tanıştığı Uğur İsalı isimli bir müzisyen ile birlikle Kadıköy Mavi Bar’da iş bularak çalışmaya başlamış. Klasikleşmiş popüler müziğin alt yapısında Flamenkonun izlerini görmek de olasıydı. Bu sırada birlikte çalıştığı Barış Tutar ile tanışıyor ve onunla birlikte Çanakkale’ye gelerek orada şarkı söylüyor ve ardından yolu Assos’a kadar uzanıyor. 

Asuman Erten’e bugün yapılan müzik türü ile ilgili görüşünü sorduğumda bir dert kutusunun kapağını açtığımı anlıyorum.

“Öncelikle sanatçı ve yorumcu arasındaki ayrım belirtilmelidir. Aslında herkes bildiği işi yapmalıdır. Bunun bir eğitimi olmalıdır. Sanat o günlük olmuyor, sanat içten gelen bir duygudur. Ayrıca yetenek te ister. Bunun yanı sıra bu işi para kazanmak adına değil, bunu seviyorsanız yaparsınız. Bazen özel yetenek sahibi iseniz eğitimin de şart olmadığını görürsünüz. Müziğin, yorumun ve basındaki konumu da ayrı bir konudur. Çoğunlukla gerçek yorumcu ve müzisyen basında yeterince yer almıyor.”

Gerçekten de bugün magazinleşen yazılı ve görsel basınımızda yer alan şarkıcılar, oyuncular ve mankenler çoğunlukla özel yaşamları, birbirleri ile ilişkileri doğrultusunda yer almaktadır. Yaz aylarında ne yaptıkları, kiminle ne yaşadıkları, magazinci ağzıyla yeni aşklara yelken açtıkları kültürlü okuyucuların, müziğe gönül verenlerin ilgilendiği konular değildir. Kaldı ki, Hürriyet, Sabah, Vatan gibi ciddi gazetelerin ikinci sayfaları da ne yazık ki, bu türde magazine ayrılmıştır. Çoğu zaman da bu tür magazin haberleri çok önemliymiş gibi ana sayfadan manşet olarak veriliyor.

Asuman Erten’e müzikte sömürülme var mı? İşletmeciler buna nasıl bakıyor diye sorduğumuzda aldığımız yanıt oldukça ilginçi: 

“İşletmeciler müzisyenlere verdikleri parayı çoğu kez angarya olarak görüyorlar. Oysa lokali dolduranların çoğu içki içmekten çok müzisyenleri dinlemeye geliyorlar. İşletmeciler iş olursa kendilerin becerisi, olmazsa da müzisyenlerin suçu olarak algılıyorlar. Lokal sahiplerinin çoğu müzisyenlerin başarısını pistte hoplayıp zıplama sayısına göre ölçüyorlar. Sırası gelmişken bir başka noktaya da değinmekte yarar var sanırım. Bazı insanlar müzik dinlemek yerine erkekler kadın, kadınlar da erkek bulmak amacıyla geliyor. Bazen de çarpık durumlarla da karşılaşıyoruz. Benim repertuarımda Zuhal Olcay’ın parçaları var. Ancak yemek müziği çalarken türkü isteyenler, Çakkıdı’yı çal diyenlerle de karşılaşıyoruz. Sahnedeki müzisyenin bir ses rengi olduğunu, belirli bir türde çalıştığını fark edemiyorlar.”

Asuman’ın son söyledikleri de başka bir yakınmayı dile getiriyordu:

“İşletmeler yetersizse bu durum gelen müşteriye de yansıyor. Buna garsonlarla birlikte müzisyenler de muhatap oluyor. Kısacası bu ülkede parası olan istediğini yapıyor. İş verilirken diploma sorulmuyor. Lokaline müzisyen arayanlar, tanıdığınız var mı? Diye soruyor. Kısacası müzisyenin müzik değerine önem verilmiyor.”

Erdem Yücel/Kenthaber
Yayın Tarihi : 7 Eylül 2007 Cuma 12:56:29
Güncelleme :12 Eylül 2007 Çarşamba 10:08:54


Bu haber hakkında yorum yazmak ister misiniz?