20
Mayıs
2024
Pazertesi
KÜLTÜR/SANAT

Barışsever ülke Estonya


Eski Reval, bugünkü Tallin; şehir merkezinden kaleye doğru yürüyoruz. Biz burayı, İkinci Meşrutiyet hareketine neden olan, imparatorluğumuzu bölüşme anlaşmasının yapıldığı şehir olarak tanıyoruz. 

Tomiu en üst nokta, bu noktadan şehre hâkim iki büyük bina var. Birisi Baltık’ı gözleyen başbakanlık ikametgâhı, öbürü de Finlandiya Büyükelçiliği. Tam ortada Aleksandr Nevsky kilisesi... 19. asrın sonunda neo-klasik milli üslupta yapılan soğan kubbeli katedrallerden, doğrusu çok ince bir eser değil. 

Karşısında Reval’deki Rus valinin sarayı, o da Petersburg tarzı bir bina olmaktan çok Volga Rusya’sındaki binaları andırıyor. Katedrali çeviren Rusların neo-rönesans üslubundaki postane binası, bizim Tünel’deki Narmanlı Han’ın küçültülmüşü gibi. Estonya’nın ünlü Rusya hizmetindeki Alman soylu ailesi von der Pahlen’lerin konağı da aynı üslupta. 19. asrın Reval’i bugünün Tallin’indeki Rusluk bu kadar. Eski şehrin her köşesi buram buram Baltık Almanlığı kokuyor.

Hayvan ve bitki örtüsü üzerine epey kitap var
12. asırda yakın doğu Haçlıları Kudüs ve Filistin’den atıldıkça; Rodos, Malta, kuzey Almanya ve Baltık’a doğru yayıldılar. Doğrusu Baltık bölgesinin, savaş teknikleri onlarla baş edemeyecek kadar geri olan ve dağınık köylüleri çabuk teslim oldu. Ulusların karakteri var. Baltık halkları, özellikle Estonyalılar bugün de çocuklar kadar barışsever. 

Gençler çocuk yüzlüdür, Estonyalı gençler daha çocuk. Sekiz asır boyunca süren Baltık Almanlığı bu bölgeye kendine özgü oyuncak tarzında bir mimari ve Almancayı bıraktı. Eski kitapçılarda Almanlardan kalma kitapları tarayıp satın almak elan büyük bir zevk. Rusya’nın tarihini ve edebiyatını tercüme etmişler, etrafın fauna ve florası yani hayvan ve bitki örtüsü üzerine epey kitap yazmışlar. 

Tabii en ilginci, 13. asırdan beri bu şehirlerin belediye özerkliği ve hemşerilik hukukuna sahip olmaları. Bu yapı II. Aleksandr devrinde lağvedilene kadar Rus Çarlığı’nda bile devam etmiş. Bugünkü Baltık cumhuriyetlerinin Rusya’ya karşı en büyük demokratik iddiaları bu. Eski kitapçıların vitrinlerinde Luther’in Almanca İncil tercümeleri ile birlikte Bürger recht (yurttaşlık değil ama hemşerilik hukuku) ile ilgili kitapları da bolca görülüyor. 

Bu Almanlık 1940’ta Molotov-Ribbentrop anlaşması neticesi iki hafta içinde bitti. Doğrusu ırkçılığın şampiyonu Hitler, Baltık Almanlarını oradan çekip Polonya toprağına yığıverdi. 1941’de Nazi Almanyası bölgeyi tekrar işgal edene kadar 10 ay içinde Stalin rejimi ortalığı dehşete boğdu. 1941 ile 1944 arasındaki Alman işgali ve Baltıklıların Almanlarla işbirliği için zemin hazırlandı dense yeridir. Tabii Almanların yaptıkları malum, hiç tanımadıkları Yahudileri ölüm kamplarına sürmekle işe başladılar.

35 yaş üstündekiler ikinci sınıf vatandaş gibi
Ardından 1944 ile 1953 arası Stalin hakimiyeti Baltıklılara sürgünler ve yok etmelerle dolu korkunç bir devir yaşattı; Rus nefreti adamakıllı köklendi. Baltıklardan Rusya korkusunu kaldırmak mümkün değil, bu nedenledir ki 1,5 milyonluk küçük Estonya bütün anti-Putin faaliyetlerin koordinasyon merkezi gibi; başbakan şehrin meydanındaki, Rus askerini temsil eden Alyoşa heykelini Rusların ulusçu miting alanına dönüştüğü için kaldırttı. Gerilim artınca heykel şehrin mezarlığına dikildi.
AB üyesi olmak ve lisanları yüzde 70 oranında benzeşen kardeş Finlandiya ile yakın iktisadi işbirliği kurmak, diğer iki Baltık cumhuriyetine göre Estonya’ya daha hızlı bir kalkınma sağladı. Basında, hatta operada librettonun çevirisini veren ekranda bile Fince ile Estonca bir arada yer alıyor. 

Estonya’daki Ruslara vatandaşlık verilmiyor, daha doğrusu Estonca öğrenmeyen Ruslara... Tabii gençler için sorun yok ama, 35 yaş üstündekiler ikinci sınıf adam olarak yaşamak zorunda. Kimsenin Rusya’ya dönecek hali yok, büyükbabaların geldiği memlekete dönmek kolay değil. Tallin’in Rus Mahallesi elan Sovyet devrini yaşıyor, yaşam zor. Nüfusun yüzde 30’unu meydana getiren bu insanların her şeye rağmen içtimai kanunlara tabi olduğu açık, Estonya Ruslarının arasında büyük bir gelir farkı var. İşsizler, işsizliğin sınırında gezinenlerle yeni zenginler; eğitimini iyi göremeyenlerle beynelmilel standartlardaki münevverler ve uzmanlar; hepsi aynı toplumun üyesi.

Sosyalizmin faydası: Gökdelenler gecikmiş
Estonya ülkesinin yüzde 5’i ada, yüzde 10’u göller, yüzde 35’i ormanla kaplı. Nüfusun üçte biri başkentte yaşıyor. Yazın uzun günleri, kışın kasvetli uzun geceleri hiç şüphesiz ki sorun yaratıyor. Ama söylenen o ki, yeni düzenin amansız şartları insanları alkole karşı mesafeli durmaya zorlamış, Rusya’ya ve Finlandiya’ya göre içki tüketimi daha az. 

Sosyalist dönemin her yerde olduğu gibi bir tek faydalı yönü var, gökdelenlerin dikilmesi gecikmiş ve şehirlerin eski dokuları ayakta kalmış. Şehrin yeni merkezindeki birkaç çirkin gökdelene rağmen Tallin çok hoş bir barok şehir.
Şehirde her milletten insanlar var, sevimli bir Azerbaycanlı grubu da bunların arasında; Kazan Tatarları nüfusun yüzde biri, Finliler de. Azerbaycan cumhuriyetinin büyükelçiliği yok, bu görevi Türkiye üstlenmiş vaziyette. Şule Soysal gibi tuttuğunu götüren bir büyükelçi olunca doğrusu onların temsil işi de iyi gidiyor. Doğrusu bunlar, iç açıcı görünümler. 

Estonya diğer Baltık cumhuriyetleri gibi korolar ve orkestralar ülkesi. Stadyumu dolduran binlerce kişi, bir şefin yönetimindeymiş gibi saatlerce her şeyi terennüm edebilir; bunlar da bizim gıpta ettiğimiz, ulaşamayacağımız özellikler gibi görünüyor.
Uzun yaz geceleri, daha doğrusu beyaz ve kızıl gecelerin altında barok dönemin kulelerinden oluşan bir siluet; Estonya tarihinin bütün safahatıyla Almanlar, Ruslar ve İskandinavların etkisinde Fino-Ugrik bir halkın ülkesi. Küçük ama nüfusuyla ters orantılı bir refah ve siyaset çizgisi var.

İlber Ortaylı / Milliyet
Yayın Tarihi : 2 Haziran 2008 Pazartesi 15:17:53


Bu haber hakkında yorum yazmak ister misiniz?