Kendine özgü saiklere sahip Türk modernleşmesinin serüvenini en güzel anlatanlardan birisi Ahmet Hamdi Tanpınar'dır. Meşhur romanı "Saatleri Ayarlama Enstitüsü"nde, toplumun karakteristik durumlarını üç boyutlu kurguyla okuyucuya sunar. Charlie Chaplin'in "Modern Zamanlar" filmindeki gibi Batı modernleşmesinin simgeleştiği fabrika çarklarının aksine, Tanpınar'ın Türk modernleşmesi için seçtiği metafor saattir. Eserinde, bir saatin şaşmaz dinamizmine uyum sağlamaya çalışan toplumun beyhude çabasının tuhaf tezahürlerini resmeder.
Yapı Kredi'den saat sergisi
Henüz Batılı saat dilimi kullanılmazken, Osmanlı saat hastasıydı. Yeni doğan erkek çocuklara verilen en nadide hediye bir cep saatiydi. Tanpınar bunu, "çocuğun kendi zamanına kavuşması dileği"ne bağlar. Çünkü Doğulu toplumlarda, özellikle de Osmanlı'da, zaman mücadele edilecek bir mefhum değildi. Aksine ona uyum sağlamak, onunla yaşamayı bilmek önemliydi. Bu, bir çeşit dinginliğe erme, kendini dünyaya ait hissetme haliydi. Osmanlı'nın kültürel kodlarını Batı'dan ayıran belki de en önemli özellik buydu.
Zira, Müslümanlığı bile Hıristiyanlık'tan ayıran şeylerden birisi zamanın kendisiydi. Tanpınar'ın dediği gibi, "Bizde Allah'a ulaşmanın en doğru yolu olduğu için saat önemlidir. Beş vakit namaz, 30 gün oruç.." Her şey bir ölçüye tabidir, ölçülü olmak erdemdir.
İstanbul'da İstiklal Caddesi'nde yer alan Yapı Kredi Vedat Nedim Tör Müzesi'nde 13 Mart'ta açılan "Zamanın Görünen Yüzü: Saatler" sergisi, bu toprakların zaman algısı eşliğinde yapılacak zevkli bir tarih gezisi sunuyor. Aklın ve mekaniğin disiplinini Doğu'nun gizemi ile birleştiren saatlerden Osmanlı hanedanlığı için Batı'da üretilmiş özel saatlere kadar "zamana ayar verenler"in büyüleyici resmi geçiti, 28 Haziran'a kadar devam edecek.
Sergi, teknolojinin muazzam düzeyine ermiş günümüz insanını daha ilk girişte hayrete düşürecek matematik ve astronomi dehalarıyla karşılıyor. Paralel ve meridyenleri ölçebilen, burçları gösteren, Güneş'in ve Ay'ın konumunu hesaplayan asırlar öncesine ait saatler, tarihin bir döneminde zamanın insan nezdindeki gizemli halini simgeliyor.
Batı'yla Doğu'nun farkı
Sergideki Batılı saatlerin aksine Doğulu saatlerin zamanı algılayış derinliği hemen dikkati çekiyor. Batılı saatlerde teknolojide çığır açan barometrenin sık sık kullanılması, Batı modernitesine dair zengin ipuçları veriyor. Buna karşın Doğulu saatlerin mekaniğin sırlarına hükmeden ince işleyişleri, doğaya ait unsurları zamanın işleyişine eşlik eden birer mekanizma olarak kullanması Doğu modernitesinin bir göstergesi gibi.
Yapı Kredi'nin sergisi Mustafa Şemi, Mehmet Şükrü, Ahmet Eflaki Dede, Derviş Yahya ve Şeyh Dede gibi adları unutulmaya yüz tutmuş nice eski Türk saat ustasının maharetini de bir kez daha gözler önüne seriyor. Sergideki her saat ait olduğu dönemin adeta felsefi bir aynası. Bu bakımdan sadece zamanı ölçme teknikleri hakkında fikir vermiyor, aynı zamanda insanın zamana karşı duruşunu da tasvir ediyor. Serginin etkileyiciliği tam da bu aslında. "Saatin kendisi mekân, yürüyüşü zaman, ayarı insandır" derken Tanpınar'ın anlatmaya çalıştığı şeyi, zamanı ve mekanı insan merkezli kavramamızı sağlıyor.
HASANKEYFLİ EL CEZERİ BATI'YI BÜYÜLEMİŞTİ
Batı'ya ulaşan ilk İslam saati, Filli Saat'ti. Batı mekaniğinin babası Leonardo da Vinci'den 200 yıl önce yaşamış El Cezeri, bugün sular altında kalma tehlikesi yaşayan Hasankeyfliydi. Sanki baraj yanlılarına 8 asır önceden ironi yapar gibi icat ettiği suyla çalışan saati şöyle işliyor: "Fil Saati yarım saatte bir çaldığında; aynı anda olan biteni görmek için bir çift gözün yetemeyeceği kadar çok şey gerçekleşir. Üstteki kuş ötmeye başlar, kubbe döner; sol üstteki adam kolunu hareket ettirir; doğan, canavarlardan yukarı olanın ağzına, gagasından bir metal bilye düşürür; iki canavar hareket eder ve bilye sonunda küçük vazoya düşer; kâtip dönüp bir cetvelin üzerinde saati gösterirken fil sürücüsü elindeki üvendireyi hareket ettirir ve filin kafası üzerindeki trampeti çalar."
ROUSSEAU'NUN BABASI PADİŞAHIN SAATÇİSİYDİ
Osmanlı'nın saat hayranlığı o dönem Batı'da çok ünlüydü. Ancak mekanik saatleri tamir etmek, ayarlamak oldukça zor bir görevdi. Osmanlı'da henüz saat ustaları bulunmuyordu. Bu yüzden padişahlar Batı'dan saat ustaları getirttirirdi. Bunların sonuncusu "aydınlanma çağı"nın ünlü filozofu Jean-Jacques Rousseau'nun babası Isaac Rousseau'ydu. Filozof Rousseau bütün eğitimini baba Rousseau'nun padişahtan aldığı parayla yapmıştı. Bugün İstanbul'da Galata Kulesi'nin yanındaki sokakta Isaac Rousseau'nun saatçi dükkânının tabelası hâlâ duruyor. "Aydınlanma"nın bir başka ünlü filozofu Voltaire de çiftliğinde yaptığı cep saatlerini Osmanlı sarayına satıyordu.