16
Mayıs
2024
Perşembe
KÜLTÜR/SANAT

Bu Macbeth kaçmaz

İstanbul Devlet Opera ve Balesi’nde geçen sezon sahneye konulan ve bu mevsime de damgasını vuran 'Macbeth’ operası yarın AKM’de. Bu 'Macbeth’ mutlaka izlenmeli!

İstanbul Devlet Opera ve Balesi’nin (İDOB) geçen sezon sahneye koyduğu, Verdi’nin “Macbeth” operası bu mevsime de damgasını vurmaya devam ediyor. Shakespeare’in eserine dayanan opera, insanoğlunun karanlık dehlizlerde büyüttüğü korkularına ışık tutan, psikolojik renklerle örülmüş bir cinayet entrikası öyküsü.
Lady Macbeth kral olmak isteyen eşini hedefe ulaşması için kararlılığıyla yüreklendirecek, cinayet işlemeye teşvik edecektir. Güce duyulan arzu kavramı üzerine derin bir sorgulama yaratan eserin ilginç bir özelliği, Macbeth’e baştan beri kehanetleriyle yol gösteren cadıların konunun bir parçası olması. Bu gotik yaratıklar, korkulu ve cesaretsiz Macbeth’e önce kral olacağını, daha sonra Banquo’nun soyunun krallığı devralacağını söyleyerek geleceği bilirler.

'Bilinçaltı keder’
Peki yüzeyde bir korku fantezisi unsuru olan cadıların metindeki derin anlamı nedir? Kanımızca, insan psikolojisinin en büyük yazarlarından Shakespeare cadılar yoluyla korkularla dolu bilinçaltının nasıl gerçeğe dönüştüğünü gösterir; adeta Jung’un “Bilinçaltı kaderdir” sözünü ispatlar.
Cadılar kişiye sevgiden değil, güç isteğinden, güçsüzlük korkusundan kaynaklanan ihtiraslarını gösterir. Kehanet mi cinayet fikrini kışkırtır yoksa cadılar adeta bir altben gibi, kişinin iç ihtiraslarının ya da iyisiyle kötüsüyle kendi yolunun sesi mi olurlar? Shakespeare cadılar yoluyla insanoğlunu aynalıyor gibidir.
Eseri sahneye koyan yenilikçi rejisörlerimizden Yekta Kara da metni düz anlamıyla değil de böylesi psikolojik bir bakışla yorumluyor. Taht, hançer gibi minimal öğelerin simgesel kullanımı ya da eserin orijinalinde olmadığı halde cadıların bazı mizansenlerde bir ruh gibi sahnede dolaşarak yer almaları (Lady Macbeth’in, Macbeth’i cinayete itekleyen mektubunun ona cadılarca ulaştırılması gibi) bu yorumun başarılı örnekleri...
Yekta Kara finalde başa geçen Malcolm’un tacının da cadılarca takılmasını sağlamış. Böylelikle cadıların adeta paralel bir evrende, insanlığı tüm iyilikleriyle ve kötülükleriyle aynalama işlevine bürünmüş oldukları fikri güçlendiriliyor. Ayrıca sahne anlamına göre anlık değişime uğrayan ışık düzenini, sahneye genel bir kıstırılmışlık ve hapis duygusu getiren koyu gri renkteki perspektifli dekoru çok beğendiğimi söylemeliyim.


Beyaz üzerine kırmızı
Kan ve ihtirası simgeleyen kırmızı Lady Macbeth kostümü ya da Lady’nin aklını kaybettiği ve vicdanıyla hesaplaştığı uyurgezerlik sahnesindeki beyaz üzerine kırmızı lekeli kıyafeti oyunun akışıyla zarif bir anlam bütünlüğü oluşturuyor.
Yekta Kara’nın rejisinde tatmin olmadığım bir nokta, koro ve cadıların devinimi sırasında kullanılan koreografilerin yavanlığı. Burada şarkıcıları rahat ettirmek adına fazla risk almayan yönetmen, kısmen tekdüze diyebileceğimiz bir hareket imgesinin doğmasına yol açıyor.
Bu “Macbeth” prodüksiyonunun önemli bir özelliği, delicesine zor bir opera partisi olan Lady Macbeth rolünün, genç kuşağın en parlak şarkıcılarından Perihan Nayır tarafından çok başarılı bir şekilde söylenmesi. Nayır, hayli dramatik aynı zamanda da yoğun koloratura özellik gerektiren bu partinin altından başarıyla kalkıyor.


Ses tonu çok yakışıyor
Son derece ihtiraslı, sert ve kararlı bir Lady Macbeth’i sahnede başarıyla var ediyor. Nayır’ın bu tür kötücül ve dramatik partilere çok yakışan bir ses tonu var. Eserde birçok kez sağlam “do” natüreller ve sonunda da pek çok sopranonun korkulu rüyası olan bir “re” bemolü başarıyla veriyor.
Diğer şarkıcılar da genel anlamda başarılı. Bu “Macbeth”i bitmeden mutlaka bir kez izleyin, derim. Pişman olmayacaksınız.

Milliyet
Yayın Tarihi : 14 Kasım 2007 Çarşamba 18:11:23


Bu haber hakkında yorum yazmak ister misiniz?