26
Mayıs
2024
Pazar
KÜLTÜR/SANAT

Büyük Konstantin ve Fatih

'Bizans'tan İstanbul'a, İki Kıtanın Limanı' adlı sergi, kentin kozmopolit kimliğini öne çıkarıyor ve İstanbul'u farklı kültürlerin sığındığı bir liman olarak tanımlıyor. Sergi, içeriği ve tasarımıyla başarılı...

Bir süredir Paris’in çoğu metro istasyonunda mevcudiyetine duyarsız kalınamayacak dev afişler dikkati çekmekte. Tarihi boyunca arzu nesnesi olmuş, iki kıtaya kök salmış bir dünya kentinin farklı dönemlerini biçimleyen iki fatihi, omuz omuza aynı çerçevede yer almakta. Bir yanda Konstantinopolis’in kurucusu, Roma İmparatoru Büyük Konstantin’in bronz büstü, diğer yanda Gentile Bellini atölyesinden çıkma bir Fatih Sultan Mehmet portresi. Bu afişler, Fransa’daki Türkiye Mevsimi ajandasının en prestijli etkinliklerinden biri olan ve Grand Palais gibi Paris’in saygın bir sergi mekânında 25 Ocak 2010’a kadar sürecek ‘Bizans’tan İstanbul’a, İki Kıtanın Limanı’ sergisinin habercisi. 9 Ekim’de her iki ülkenin Cumhurbaşkanlarının katılımıyla resmi açılışı gerçekleşen sergi, Fransız medyasından da yoğun bir ilgi görüyor.

Serginin alt başlığının da gösterdiği gibi, sadece gemilerin değil, çeşitli dil, din ve ırktan insanın sığındığı bir liman olarak da görmek mümkün İstanbul’u. Kentin kuruluşundan beri farklı kültürlerin karışımından doğan mozaik ve kozmopolit yapısının ön plana çıkarılması olarak ana izleğini okuyabileceğimiz sergi, kronolojik olmakla birlikte bir Bizans ya da Osmanlı tarihi anlatmıyor.

Türkiye, Fransa ve diğer pek çok ülke müzelerinden ve özel kolleksiyonlardan bir araya getirilen oldukça etkileyici beş yüz kadar eser sergileniyor Grand Palais’te. Öyle ki, sergi ziyaretçilerinin arasına sızdığınızda tüm bu eserlerin büyüleyiciliğiyle ya İstanbul’u keşfetme ya da onunla yeniden buluşma arzusunu dile getiren fısıltılara tanıklık ediyorsunuz. Eserler kadar, eserlerin sunulduğu çerçeve, sunumdaki mekân tasarımı, ışık kullanımı da günümüzde sergilerin başarısını belirleyen önemli unsurlardan.

Serginin Boris Micka imzasını taşıyan mekânsal tasarımı, Bizans dönemi eserlerinin sunulduğu ilk bölümde İstanbul’un surları ve kentin önemli yapılarının görselleriyle donatılmış atmosferiyle, izleyiciye yer yer Yerebatan Sarnıcı’nın yarıkaranlık koridorlarında dolaşıyormuş gibi hoş bir yanılsama yaşatıyor. Bu bölümde yontuların, madeni paraların, mücevherlerin, sütunların, ikonaların yanı sıra Venedikli bir casusun kaleminden çıkma Rumeli ve Anadolu Hisarları’nın temsili ve İstanbul’un fethi sırasında Bizanslıların Haliç’in girişini kapayarak Osmanlı donanmasının kente girmesini engellemede kullandığı zincir de yer alıyor.

Birinci bölümün sonunda, kentin kilise ve camii tavanlarına ait görüntülerin yansıtıldığı, çok iyi tasarlanmış bir kubbenin altından geçerek, 1453 sonrası Osmanlı döneminin başladığı ikinci bölüme ulaşılıyor. Kentin el değiştirmesiyle isimler değişse de mimari yapıda büyük bir değişikliğin olmadığını sezdirirmekte iki bölümü birbirine bağlayan bu ara mekân. İkinci bölümde yer alan İstanbul’un günlük yaşamına dair nesnelerin yanında Fatih Sultan Mehmet’in çizim defteri, Bellini’ye yazdığı davet mektubu, bir de kentin çok kültürlü yapısının kanıtı olan mezartaşları sergileniyor. Bu bölümün sonunda İmparatorluktan Cumhuriyete geçiş süreci aktarılıyor ve bugün nüfusu yaklaşık on beş milyonu bulan genç, dinamik, farklı sosyal ve kültürel tabakaların yer aldığı günümüz İstanbul’undan görüntülere yer veriliyor.

Serginin üçüncü ve son bölümünde ise 2004 yılında Yenikapı’daki metro inşaatı sırasındaki kazılarda zeminin sadece altı metre altında, otuz dört gemisiyle birlikte tesadüfen ortaya çıkarılan antik limandan getirilen bazı eserler var. İzleyiciye Boğaz’ın dalgalarına kendini bırakan bir teknedeymiş hissi veren bu salonun sağ ve sol duvarlarında yer alan devasa ekranlarda Kutluğ Ataman’ın su temalı filmi gösteriliyor.

Boğaziçi Üniversitesi Tarih Bölümü Başkanı ve Osmanlı Tarihi Uzmanı Prof. Dr. Edhem Eldem’in yönetiminde hazırlanan, zengin görsellerle donatılmış yaklaşık dört yüz sayfalık sergi kataloğu ise şehrin Bizans ve Osmanlı dönemlerindeki sosyopolitik, kültürel ve tarihsel boyutlarına değinen makaleler içeriyor.
Zamanın sınırlarını aşarak Büyük Konstantin ile Fatih Sultan Mehmet’i bir araya getiren ‘Bizans’tan İstanbul’a’, yarattığı estetik etkinin yanı sıra Avrupa’nın kendi geçmişini İstanbulsuz yeterince tanımlayamayacağını da gösteren, etkileyici bir sergi.

Yeşim Vesper - Radikal
Yayın Tarihi : 26 Ekim 2009 Pazartesi 14:34:52


Bu haber hakkında yorum yazmak ister misiniz?