31
Mayıs
2024
Cuma
KÜLTÜR/SANAT

Çağan Irmak'ın yen hikayesi

"Anlamazdın anlamazdın / Kadere de inanmazdın / Hani sen acı veren kalpsizlerden olamazdın..."
Kırkbeşlik plak dönerken Türk popunun en dokunaklı seslerinden biri yükseliyor pikaptan. Sadece sesi değil vakitsiz ölümüyle de iç acıtan Ayla Dikmen söylüyor. Kırık bir aşk hikâyesine kırık bir şarkı... Anlatıcı, Çağan Irmak.
Gürültülü patırtılı bir Ege kasabası filmi olan "Babam ve Oğlum"dan ve çok kalabalık, çok görkemli "Ulak"tan sonra yeni filmi için küçük bir öykü anlatmayı seçmiş Irmak. "Küçük bir öykü, herkesin başından geçen..." Filmin adı "Issız Adam". Yapımcılığını Most Production'ın üstlendiği film, 7 Kasım'da gösterime giriyor.

Adı istediğiniz gibi okuyun

Filmin adını, yani "Issız Adam"ı dilerseniz yazıldığı gibi okuyun, dilerseniz "Benim yalnızlığım" diye... Hatta filmin kahramanlarından Ada'nın adıyla yapılmış bir sözcük oyunu olarak görmek de mümkün.
Bir zamane aşkını anlatıyor "Issız Adam". Kırık oluşu ne imkânsızlıklardan, ne mesafelerden, sadece 'çağ'dan. 30 yaşlarında, restoran sahibi, hali vakti yerinde bir adam olan Alper ile 20'lerinin sonlarında, kalbi kırılmış ama beyaz atlı prens beklentisinden tamamen vazgeçmemiş Ada'nın aşkı. Alper çağın hastalığından muzdarip; gelip geçici ilişkiler yaşayabiliyor, bağlanmaktan kaçıyor,
Çağan Irmak'ın deyimiyle "Hayat ona hiç dokunmasın, iki yanından akıp gitsin istiyor.
Ve doğal olarak aşkı bulduğunu zanneden, onu "kristal bir kadeh gibi taşıyıp düşürmemeye uğraşan" ama bir kez daha kırılan Ada'nın kalbi oluyor... Çünkü kadeh, eline aldığından beri kırık zaten.
Dramatik sahneye şahitlik
Çağan Irmak'ın Kuledibi'ndeki setini ziyaretimiz çok dramatik bir sahneye tesadüf etti. Hem sesli çekildiği için, hem duygu yoğunluğundan hep beraber nefeslerimizi tutup izledik Ada'yı oynayan Melis Birkan'ı. Daha önce "Barda" filminde oynayan Birkan, kulaklığından Şebnem Ferah ve Özgür Çevik şarkıları dinleyerek konsantre olduğu ağlama sahnesinde hepimizi perişan etti gerçekten.
Etraftaki kamerayı, ışığı bile görmez olduk. Ve sahnenin sonunda Birkan'ın Alper rolündeki Cemal Hünal'ın suratına aşkettiği tokat, sette genel bir "Ohh!" tepkisiyle karşılandı. Çünkü anlatılan aslında hepimizin hikâyesiydi...
Çağan Irmak da "Çok hikâyesiz" diye anlatıyor filmi zaten, "İhtiyacımız vardı bunu anlatmaya diye düşündüm. Birkaç yıldır etrafıma baktığımda herkes çok mutsuz ve yalnız. Herkes bir depresyon hali içerisinde yaşıyor. Genel bir mutsuzluk, azla yetinmeme, daha çoğunu isteme ve hiçbir şeyden memnun olmama hali. İzleyen herkes de 'Ben bunu biliyorum' diyecek."
"Bunu büyük perdede bir kez daha görüyor olmak çare olacak mı?" derseniz, Çağan Irmak bir filmden mucizeler bekleme çağını geçmiş durumda. Ama sanatın hayatı çoğaltmak için olduğuna inanıyor ve tek isteği "Paylaşıyoruz, biz de oradaydık, biliyoruz, hayat bu" demek...
Zaten sette genel bir suç ortaklığı havası hâkim. Ada'nın sevgilisine ayrılık anında sayıp döktükleri, "Madem öyle neden koştun peşimden?" diye başlayıp ağzını bozarak devam ettiği 'monolog', ekibin eski sevgililerine söylemek istediklerinin listesinden doğmuş mesela. Basbayağı film değil, hayat var orada.

Anneler, yemekler, eski şarkılar

Bir de bir Çağan Irmak damgası olarak anneler, yemekler, eski şarkılar... Filmdeki kahramanımız aşçı öncelikle... Sonra bütün bu büyük şehir mutsuzluklarına akıl sır erdiremeyen bir kasabalı annesi var, ki onu Yıldız Kültür oynuyor, ve de eski şarkılar hikâyenin ana unsurları. Yerli yersiz çalmıyor, sözleriyle anlatıcı rolü üstleniyorlar. Ve aralarında muhtemelen sizin çocukluğunuzun şarkısı da var...
Çok kişisel bir film olmasına rağmen sinemaskop çekiyor Irmak "Issız Adam"ı. "Büyük resmin içinde adamın yalnızlığını daha iyi çıkarabilmek için... Büyük resmin içinde adam küçülecek, yalnızlık çoğalacak."

‘İddiası yok gibi’ ama...

"Bu adam bu hale neden gelmiş?" gibi bir sorunun yanıtı yok filmde. 'Çağ'dan ve İstanbul'dan. "Artık bolluktan her şeyi yaşamış tüketmişlikten, dibine vurmuşluk"tan, bir bardak çay içmenin ne kadar kıymetli bir şey olduğunu askerde hatırlamış olan Çağan Irmak'a göre.
"Dara düşmeden anlaşılmıyor bir şeyin kıymeti" diyor. Ama işte bu sefer bile isteye sevgiden yana dara düşmüş oluyoruz, onu da zamanında fark etmiyoruz belki. Bir gün bir kâsede unutulmuş saç tokasını bulunca alt üst olan Alper gibi tıpkı...
Hiçbir derde çare olmak gibi bir iddiası yok belki ama Çağan Irmak'ın "Issız Adam"ı, hep sonradan hatırladığımız, "Ne güzel günlerdi" dediğimiz mutluluğu yaşadığımız an fark etmemize yarayabilir belki.
On yıl sonra biri size "Mutluluk denince aklına hangi fotoğraf geliyor?" dediğinde aklınıza gelecek olan şu an olabilir çünkü...

Milliyet
Yayın Tarihi : 17 Eylül 2008 Çarşamba 10:53:55


Bu haber hakkında yorum yazmak ister misiniz?