19
Mayıs
2024
Pazar
KÜLTÜR/SANAT

CSO madalyasını aldı

Ülkemizdeki kökleri, Tanzimat dönemine dayanan ama Batı modeline uygun kurumsallaşması Cumhuriyetin ilanından itibaren başlayan çoksesli müzik sahnemizin önde gelen aktörlerinden biri de, merkezi Ankara’da bulunan Sevda-Cenap And Müzik Vakfı’dır.

Vakfın kökleri, 1940 yılında kurulup sonradan dağılan Ses ve Tel Birliği’ne dayanıyor. TBMM’nin ilk milletvekillerinden Tunalı Hilmi Bey’in kızı olan Sevda And (1902-1958) 1928 yılında İsviçre’de tanıştığı Cenap And ile evlenir ve Ankara’ya yerleşirler. 1958’de geçirdiği bir trafik kazasında yaşamını yitiren Sevda Hanım kısa yaşamı boyunca çoksesli müziğin yeni kurulan başkentte bayraktarlığını üstlenir, evinde klasik müzik konserleri düzenler, İdil Biret, Verda Erman gibi bugünün virtüozları küçük yaşta And’ların evinde Ankara elitine kendilerini gösterirler.
Cenap And (1894-1982), Almanya’da gördüğü eğitimin ardından yurda dönüp 1929 yılında Kavaklıdere yamaçlarında satın aldığı bağlar üzerinde eşi Sevda And ile birlikte Kavaklıdere adını verdiği ilk Türk özel şarap üretim tesisini kurar. Eşi gibi klasik müziğe meraklı olan Cenap Bey, işadamlığının yanısıra, eşinin üyesi olduğu Ses ve Tel Birliği’nin genel sekreterliğini üstlenir ve birliğe maddi, manevi katkılarda bulunur.
Sevda Hanım’ı 1958 yılında bir trafik kazasında kaybeden Cenap Bey’in tek avuntusu olur çoksesli müzik ve 1965 yılında, Sevda Cenap And Müzik Tesisi’ni kurar. İkinci evliliğini 1968 yılında lise öğretmeni Cevza Başman ile yapan Cenap Bey, çoksesli müziğe duyduğu hayranlığı paylaşan ikinci eşiyle birlikte tesisi 1973 yılında bugün bildiğimiz vakfa dönüştürür. Cenap And’ın 1982 yılında ölümünün ardından Kavaklıdere ve Müzik Vakfı’ndaki tüm işleri devralan Ayşe Cevza And, Vakfın kurumsallaşmasını sağlar ve geçtiğimiz yıl yirmi beşincisi düzenlenen Ankara Müzik Festivali’ni başlatır. Vakıf, Ayşe Cevza And’ın 1988 yılındaki vefatının ardından günümüzde Mehmet Başman başkanlığındaki bir ekip tarafından yönetiliyor.
Burjuvazinin bir ülkede çoksesli müziğin yeşertilip geliştirilmesi bakımından oynadığı rolün önemi düşünüldüğünde, ‘sermaye kenti’ İstanbul’la kıyaslanıp ‘memur kenti’ Ankara’nın ne kadar bahtsız olduğu söylenir hep. İstanbul’da düzenli çoksesli müzik etkinlikleri yapılması alanında yetmişli yıllardan itibaren Eczacıbaşı ailesinin üstlendiği öncü rolün bir benzerini Ankara’da daha altmışlı yıllardan itibaren And-Başman ailesi üstlenmiştir.
Sevda Cenap And Müzik Vakfı’nın, kurulduğu şehrin ilk ve tek klasik müzik festivalini yirmi beş yıldır düzenlemek dışında bir önemli fonksiyonu daha var ki, festivalle kıyaslandığında etki itibariyle kapsamı geniş ve müzik tarihimiz bakımından anlamı daha bir farklı. Vakıf, 1989 yılından beri çoksesli müzik yolculuğumuzun kilometre taşlarına ‘onur ödülü altın madalyası’ veriyor. 1989 yılında Cevat Memduh Altar’la başlayan ‘ödül alan müzik insanları listesi’nde ülkemizin yetiştirdiği hemen tüm üst düzey besteci, orkestra şefi, yorumcu ve eğitmen yer alıyor. Ödül bu yıl ilk kez bir kişiye değil de bir kuruma, Cumhurbaşkanlığı Senfoni Orkestrası’na verildi.
Geçen yıl, piyanist Gülsin Onay’ın sahip olduğu Sevda Cenap And Müzik Vakfı Onur Ödülü Altın Madalyası’nın bu yılki sahibine takdim edileceği töreni izlemek üzere, geçtiğimiz kurban bayramının hemen öncesinde, Cumhurbaşkanlığı Senfoni Orkestrası’nın yakınlarda yenilenmiş salonunun yolunu tuttum. Müzik yazarı dostum Ersin Antep ile birlikte orkestranın klarinet grup şefi Bülent Civelek’in rehberliğinde binanın içerisinde kısa bir gezinti yaptık. Tümüyle yenilenen çalışma ve idare salonları, solist ve şef odaları çok etkileyiciydi. Müzisyenler tamamen izole edilmiş sevimli çalışma odalarında dış ortamdan zerre kadar etkilenmeden partilerine çalışabilecekler bundan böyle.

Başkente yakışır salon
Elbette asıl etkileyici olanı, binanın yıkılmasına kadar gitmeden yapılabilecek en optimum modifikasyonlarla bütünüyle elden geçirilen ana salon. Yakın geçmişin duvarları halı kaplı, koltukları sıkış tıkış gecekondu misali salonu gitmiş yerine sesin akustik ölçütlerde tınlamasına olanak tanıyan şık ahşap kaplamalı duvarları ve zeminiyle, tavanda geniş bir S şeklindeki kristal avizesi ve kırmızı sevimli koltuklarıyla başkente yaraşır bir salon gelmiş.
CSO’nun tarihçesini anlatan barkovizyon gösterisi ve yapılan sunuş konuşmalarının ardından Orkestranın Genel Müzik Direktörü Rengim Gökmen ve Müdürü Çağatay Akyol, Cumhurbaşkanlığı Genel Sekreteri Mustafa İsen ve SCAMV Başkanı Mehmet Başman’ın elinden aldılar ödüllerini. Hemen sonrasında verilen mini konserde CSO’nun eski müzik direktörlerinden Hasan Ferid Alnar’ın ‘Prelüd ve İki Dans’ adı eseriyle Smetana’nın ‘Vatanım’ senfonik şiirler dizisinden ‘Moldau’yu dinledik. Orkestranın tüm gruplarıyla yeni sahnesine alışması biraz zaman alacak gibi gözükmekle birlikte, gençleşmiş kadrosuyla o akşam iki kısa eserde dinlediğimiz CSO, enerjik ve tertemiz çalışıyla bu salonda ileride daha büyük başarılara imza atacağını müjdeler gibiydi. Orkestranın ocak ayındaki Mahler (Senfoni No.2 ‘Diriliş’ ) ve şubat ayındaki Wagner (‘Die Walküre’) konserlerini merakla bekliyoruz.

Radikal
Yayın Tarihi : 16 Aralık 2008 Salı 13:44:39


Bu haber hakkında yorum yazmak ister misiniz?