1
Haziran
2024
Cumartesi
KÜLTÜR/SANAT

Dekorla geçen bir ömür

47 yıldır ülkede sergilenen 480 eserdeki dekor ve kostüm imzasının sahibi Osman Şengezer. Yeni kitabı ‘Dekor ve Kostümlü Anılar’ konuyla ilgili herkes için önemli bir kaynak eser...

İSTANBUL - Alışkanlık; sokak afişlerini izlemeyi severim, hatta durup okurum. Ne zaman bir bale, tiyatro, opera afişi görsem, kadro, oyuncular değişse de genellikle aynı imza gözüme çarpar; Dekor ve Kostüm: Osman Şengezer... 47 yıldır ülkede sergilenen 480 eserin dekorlarını yapmış, kostümlerini hazırlamış bir sahne emekçisi, bir sanatkâr... Şimdiye dek bu konuda üç kitap yazmış, gazete ve dergilerde sayısız makaleleri yayımlanmış. Kendisiyle ArtShop Yayıncılık’tan çıkan yeni kitabı ‘Dekor ve Kostümlü Anılar’ münasebetiyle görüştüm.
Şengezer hoş bir insan, adı gibi şen biri, ağzından bal damlayan cinsinden, artık nesli tükenmeye yüz tutmuş bir beyefendi. Fakat ben öyle değildim söyleşi sırasında. Aklım başka dekorlara, kostümlere kayıverdi. Osman Bey, sahne alanında bunu başarmıştı ama dünya çapında bir dekor kostüm harekâtını kim gerçekleştirecekti? Dünyayı, yaşamı sevmeyi, çevreyi temiz tutmayı, savaşmamayı, saygıyı, iyi olmayı seçen insanların başrolde oynadığı, kötü adamların asla olmadığı, dekorunda temiz denizlerin, mis gibi havanın olduğu bir oyun sahnelenir mi acaba? Hayat bir oyun derler ya, o bakımdan. Umarım birileri böyle bir oyun sahneler, dekor ve kostümü de üstat Osman Şengezer hazırlar.

Türkiye’nin dekor ve kostümü nasıl?
Buna açıkça cevap veririm ama Ergenekon’a gidersem sorumlusu sizsiniz! Her kitabıma Atatürk’ün bir sözüyle, resmiyle başlayan ben Türkiye’de dekor ve kostümü parlak bulmuyorum. Türk kadınına o alı al, moru mor tesettürleri hiç yakıştırmıyorum. Türk operasına, balesine, tiyatrosuna getirilen engellere de öfkeliyim. Taksim Sahnesi kapandı, AKM kapatılıyor, Ankara’da Yeni Sahne kapanmış. Nasıl güzel bulayım?

Nasıl başladınız bu işe?
Tiyatroyu çok severdim ama hiç oyuncu olmak istemedim. Ankara Atatürk Lisesi’nde okurken, Tiyatroseverler Gençlik Derneği’nde başladı çalışmalarım. Yorum yapan, fikir veren, afiş, dekor yapan bölümdeydim. Bu arada ODTÜ Mimarlık’ta okudum iki yıl. Betonarme hesapları filan ilgimi çekmiyordu. Sonra Dil Tarih Fakültesi’nde kütüphanecilik, tiyatro yazarlığı, eleştirmenlik, sanat tarihi dersleri aldım. Tüm bunlar olurken bir yandan da amatör tiyatrolarda kapıda bilet satıp sırtımda dekor taşıyordum. Yıl 1958.

Sonra nasıl keşfettiler sizi?
Ankara Devlet Tiyatrosu’ndan bir arkadaşım mezun oluyordu. O zaman öğrenciler mezun olurken bir dekor yapmak zorundaydı. Arkadaşımla birlikte çalıştım. Hocası, o zaman Devlet Tiyatroları Başdekoratörü Ulrich Damrau, arkadaşıma “Sana geçer not veriyorum ama bu dekoru kim yaptı?” diye sormuş. Çağırdı, konuştuk, ona “Sizin çantanızı taşımak istiyorum” dedim. “Rönesans devrinden beri çanta taşımak deyimini ilk kez senden duyuyorum” dedi. Onun yanında üç yıl asistanlık yaptım, o Almanya’ya gidince yerine geçtim. Sonuçta 47 yıllık devlet memuruyum, bu yıl emekli oldum.

Opera, bale, tiyatro; en zoru hangisi?
İşçilik, fiziksel güç olarak bale daha zordur, sonra opera ve tiyatro gelir. Çünkü bale sahnede daha kalabalıktır, daha büyüktür. Genelde teksti okur, bir yorum getirirsiniz, yazarını araştırır, oyuncuları incelerseniz. Oyunun hangi devirde ve ne şartlarda yazıldığı çok önemlidir. Ben pek çok tarihi eser sahnelesem de müzeci değilim. Tarihi eserleri çok inceler, etüt ederim fakat piyesin yorumunu modern şekilde aktarmaya çalışırım. Yani kendi yorumumu rejisörünkiyle karıştırıp yeni bir konsept getiririm.

Pardon, müzecilik nedir?
Müzeye gidip oradaki eski elbiseleri kopya etmek, sadece o bilgilerle sahne kurmaktır. Şimdi birçok kostüm kreatörü, dekoratör maalesef eski kitapları açıp oradan esinleniyor... Ben de kitapları, o zamanın dergilerini, broşürlerini inceliyorum ama sonra bunlara kendi yorumumu nasıl eklerim diye düşünüyorum. Bir opera, bale ve tiyatronun başarılı olabilmesi için en önemli şey, yönetmenle dekoratörün yorumlarının birlikte kotarılmasıdır. Karşılıklı çatışmadan olağanüstü bir güç doğar. İşte o zaman bu, ışığa, oyuncuya, aksesuvarlara bile yansır.

Tüm oyun boyunca bir yönetmen gibi takip ediyor, mekânla oyuncuların uyumunu sağlamaya çalışıyor, izleyenlerin seyir zevkine uyacak bir arka tema yaratıyorsunuz. Fakat sonuçta kimse sizi alkışlamıyor, bu üzüyor mu sizi?
Seyirci dekoru, kostümü görüyor mu, oyuna katkısını fark ediyor mu? Biz moda defilesi yapmıyoruz sahnede, her kostümün bir ilgisi vardır oyunla. Seyirciyi, hatta eleştirmenleri de yetiştirmek görevimiz. Sonuçta alkışların bir kısmı da banadır diye düşünürsünüz. Çok ihtiraslıysanız mayolu fotoğrafınızı bastırın gazetelerde. Dekoratör, zaten sahne gerisinde kalmayı kabullenmiştir.

Osman Şengezer nereleri gezdi?
O kadar çok yerde çalışmış ki, yazmakla bitmez. Bir kere sayısız opera, operet, bale, modern dans, tiyatro, müzikal, sinema, televizyon tasarımları yapmış. Ankara, İstanbul ve İzmir Opera ve Bale’de görev almış. Van Devlet Tiyatrosu, İstanbul ve Eskişehir Şehir Tiyatroları Ankara Sanat, Dormenler, Kenterler, Nisa Serezli-Tolga Aşkıner Tiyatrosu, Yeditepe Oyuncuları, Dilek Türker, Tiyatro Ayna’da çalışmış. Emek verdiği oyunlar İngiltere, Fransa, Almanya, Hollanda, Danimarka, Macaristan, Bulgaristan, ABD, Rusya’da sahnelenmiş. Ayrıca Şengezer, bu konuda ülkemizde en çok ödül alan sanatçı. Öyle çok ödülü vardı ki sayayım dedim, sayamadım. Zaten buraya da sığmaz...

Hızır Tüzel - Radikal
Yayın Tarihi : 30 Ekim 2008 Perşembe 14:45:29
Güncelleme :30 Ekim 2008 Perşembe 14:48:17


Bu haber hakkında yorum yazmak ister misiniz?