19
Mayıs
2024
Pazar
KÜLTÜR/SANAT

Ebru yapana 'ebruzen' denmez

Cumhuriyet'in ilk yıllarında Türk müziğinin çoksesli icra edilmesinin tartışıldığı günlerde bir aydınımız, bir arkadaşını çok sesli Türk müziği konserine götürür. Çıkışta 'Üstad, nasıl buldun konseri?' diye sorar.

O da 'Konser güzeldi de, papaz efendi cuma salası veriyor gibiydi.' der. Mustafa Düzgünman'dan meşk ettiği ebru sanatını yirmi beş yıldır 'geleneğe bağlı' kalarak icra eden ve çoğu zaman eleştirilen Alparslan Babaoğlu fısıldıyor bu hatırayı kulağımıza. 'Arif olana bir işaret yeter' düsturundan hareketle ebrudaki gelişmelere dikkat çekiyor aslında Babaoğlu.

Sanatçının adını ilgilileri, sergilerden ziyade internetten duymuştur.

Çünkü Babaoğlu kurduğu internet sitesi (www.geleneksel-ebru.com) ile ebru meraklılarını kimi zaman reddiyelerle, kimi zaman kitaplardaki yanlışları düzeltmekle bilgilendiriyor. Ancak, senelerdir sürdürdüğü sanat yolculuğunda kapısını çalan pek olmamış. Düzgünman'dan aldığı edep ile boyalar ve kâğıtlar arasında sessizce kendi dünyasında yaşıyor. Babaoğlu'nun mahfiliğini Kültür AŞ'nin İstanbul'u ebruyla anlatma projesi olan 'Ebru İstanbul' kitabı bozdu. Ebru ile İstanbul'u anlatmanın zorluğunu bilen sanatçı, proje için epey kafa yormuş. Ve nihayetinde bu işin kat'ı tekniği ile hazırlanan kalıplar kullanarak yapılabileceğinde karar kılmış, eleştirileceğini bile bile.

Sanatçının yaptığı ebrular ilk olarak Kültür AŞ'nin 2007 takvimlerinde kullanıldı. Ve "Hani sen gelenekten yanaydın bunlar ne?" şeklinde tenkitler peşini bırakmadı. İstanbul ebrularını beğendiklerini söyleyenler de yok değil. Halen TÜBİTAK'taki görevini sürdüren Babaoğlu'nun geçtiğimiz günlerde yayımlanan 'Ebru İstanbul' kitabı, mahfi bir ebrucunun dünyasını keşfetmek için vesile. "Türk ebrusunu seyrettiğiniz zaman Dede Efendi'yi, Itri'yi dinlerken hissettiğiniz duyguları yaşarsınız." diyen sanatçı ekliyor: "Çırak taklit ede ede ustası kadar ebrucu olacak ve ancak onu aştığında estetik kaygılarla ya yaptığının formunu değiştirecek ya da farklı bir şeyler yapacak. Ben ebrularımı hocam hayatta olsaydı ne söylerdi düşüncesi ile yapıyorum."

Ehil olmayanların, ebruda 'yenilik yapmak' adına yaptıkları işler neticesinde gelecek nesillerin ebru diye boyalı kâğıtlar seyredeceklerini söyleyen sanatçı, "Kimse kimseye niçin geleneksel usullerle ebru yapmıyorsun demek hakkını kendinde bulamaz; ancak her ebru yapmaya çalışan yenilik peşinde koşar, bunun da adını Türk ebrusu koyarsa sonunda Türk ebrusu diye bir şey kalmaz. Bizim ebru geleneğimizin hususiyetlerini taşımayan bir ebru olsa olsa iyi bir Avrupa ebrusudur." diyor. Babaoğlu 'ebruzen' tanımlamasına da çok kızıyor, çünkü ebru geleneğinde böyle bir ifade yok. Necmeddin Okyay, Mustafa Düzgünman gibi üstadların kendilerini ebrucu, ebru ustası ya da ebru sanatçısı olarak nitelediklerini, son yıllarda ise ebru ile iştigal edenlerin kendilerine ebruzen dediklerini, bu tanımlamayı da ebrunun ne kadar Osmanlı ve geleneksel olduğunu ispatlamak amacıyla yaptıklarını söylüyor.

Ustasız öğrenilen ebrunun gelenekle ilgisi yok

"Ebru sanatı, yakın zamanda o kadar ilgi gördü ki, her belediye veya kültür merkezi, sanki ebru kursla öğretilebilirmiş gibi kendisini bir kurs açmaktan sorumlu hissetti. Bu kurslarda, ebru yapmayı bilmeyenler yeni ebruzenler (!) yetiştirdiler. Bunlar da birer kitap yazdılar. Ebruculuk, yazmakla öğretilemeyen, bütün klâsik sanatlarda olduğu gibi 'usta-çırak' usûlü ile talebe yetiştirilebilen bir sanat dalıdır. Ustasız öğrenilen ebrunun gelenekle ilgisi yoktur."

(0212 317 77 00)

Zaman
Yayın Tarihi : 8 Ocak 2008 Salı 18:53:14


Bu haber hakkında yorum yazmak ister misiniz?