22
Mayıs
2024
Çarşamba
KÜLTÜR/SANAT

'En güzel kadın' ilk aşkına döndü

İtalyan sineması ve Hollywood'un unutulmaz yıldızı Gina Lollobrigida ile Bursa'da konuştuk. 80 yaşında güzelliği, zekâsı ve kültürüyle çevresine ışık saçan sanatçı, oyunculuk yerine heykeltıraşlığı tercih ediş nedenini anlattı.

Oynadığı bir filmin adından yola çıkılarak "Dünyanın En Güzel Kadını" unvanının sahibi olan, İtalyan sineması ve Hollywood'un unutulmaz yıldızı Gina Lollobrigida, İpekyolu Film Festivali'nin "Yaşam Boyu Başarı Ödülü"nü almak üzere Bursa'ya geldi. 80 yaşında olmasına rağmen özellikle "Trapez" filmiyle belleklere kazınan güzelliğini mucizevi biçimde koruyan, etrafına ışık saçan zekâ ve kültürüyle ışıldayan Gina Lollobrigida ile konuştuk...

Birçok alanda yetenekli bir sanatçısınız ve enerji dolusunuz. Ama heykeli sinemaya tercih ediyorsunuz, neden?
Çünkü bu benim doğuştan gelen bir yeteneğim. Sinemaya başlamadan önce Güzel Sanatlar Akademisi'nde resim ve heykel öğrenimi gördüm. Sinemaya tesadüfen, Vittorio de Sica'nın ısrarıyla başladım.

Sinemayı gönüllü olarak yapmıyor muydunuz?
Evet. Bir süre oyunculuk yaptım. Sinema artık eskisi gibi olmayınca ben de kendime yeni bir yol çizdim. Fotoğraf hep ilgimi çeken bir sanattı. Sonunda da ilk aşkım heykele döndüm.

Yine de sinemada size çekici gelen bir yan olmalı... Geçmişin sinemasında çekici olduğunu düşünüp de bugünün sinemasında bulamadığınız ne?
Sinema çok önemli bir iletişim sanatıdır. Bunun için birinci sınıf yönetmenlerle, birinci sınıf teknik ekiple çalışmanız gerekir ki sanat sineması dediğimiz şeye yakışan bir yapıt veresiniz. Heykel yaparken kendimi ifade ediyorum, başkalarına bağımlı kalmıyorum. Bu bambaşka bir şey.

Kendinizi ifade etmek sizin için çok önemli olduğuna göre yönetmen olmayı hiç düşünmediniz mi?
İki belgesel yaptım. Biri İndira Gandhi, diğeri Fidel Castro üzerine.

Kurmaca film yapmayı düşünmediniz mi?
Hayır, dört mesleğim var, bu da bana yeter!

Israrcı olacağım; neden sinemayı bıraktınız?
Benim başka yeteneklerim var. Meraklı bir insanım. Fotoğraf bana dünyayı tanıma fırsatı verdi. Elimde fotoğraf makinesiyle üçüncü dünya ülkelerine bile gittim. Bu da benim için çok önemli bir keşif. İnsan kendini de keşfediyor.

Heykel çok farklı bir biçim...
Çok özel bir yaratı! İnsan kendini bir maddeyle ifade ediyor, ama üçboyutlu şekilde. En iyi biçimde yapabilmek kişisel olgunluk gerektiriyor. Benim heykellerim figüratiftir. Önünüzdeki nesnenin ne olduğunu anlamadığınız çağdaş heykeller gibi değil. Ben anlaşılır figür çalışan çağdaş ustaların izinden gidiyorum.

Günümüz Avrupa'sında enstalasyon gibi sinema ve heykeli kaynaştırabileceğiniz formlar ortaya çıktı. Öyle bir çalışma düşünmez misiniz?
Gençliğim savaş sırasında geçti. Savaşın dramatik ve gerçekçi yanlarını yansıtan heykeller yaptım. Dünyada açlık üzerine bir heykel yaptım. Film çekerken tanıdığım insanların ve karakterlerin heykellerini yaptım. Saba Melikesi'nden Esmeralda'ya dek.

Öyleyse sinema, heykel sanatınız için önemli bir esin kaynağı...
Elbette, yıllarımı verdiğim çok önemli bir deneyim benim için

Nasıl fotoğraf çekersiniz?
Tek başıma. İki ya da üç fotoğraf makinesi taşırım. Çok hızlı ve kararlı hareket ederim. Gözümün yakaladığı her şeyi anında kaydederim. Çok sevdiğim bir ülke olan Hindistan'da fotoğraflar çektim. Filipinler üzerine iki kitap hazırladım. İtalya üzerine yaptığım albüm uluslararası alanda yılın kitabı seçilmişti. Heykellerimin fotoğraflarını da ben çekiyorum. Onlardan kitaplar hazırladım.

Televizyon ve sinemadaki şiddetten yakınıyorsunuz. Şiddete karşı konumunuzu açıklar mısınız?
Gençlere kötü örnek olmamak lazım. Çünkü onların gördüklerini taklit etmesi doğaldır. Fazla şiddet görmemeliler. Televizyon bile çok fazla şiddet, pornografi gösteriyor ya da bundan söz ediyor. Sansür de kalmadı...

Peki, siz savaşın acılarını bizzat yaşadınız. Bir savaş filmi çekildiğinde şiddete yer vermeyi doğal mı bulursunuz, yoksa başka bir biçim mi aramalı?
Hayranlıkla hatırladığım bir filmi örnek vereyim: "Gandhi". Olağanüstü bir yapıttır. Bir film, "Gandhi"de olduğu gibi gerçeği doğallıkla yansıtabilmeli. O zaman izleyici şiddeti ayıklayabilir. Şiddeti olumlamamak lazım.


İşte İpek Yolu'nda ödüle yürüyenler

Bursa Büyükşehir Belediyesi tarafından düzenlenen II. Uluslararası Bursa İpek Yolu Film Festivali'nde uluslararası büyük jüri, Chrisopher Zalla imzalı 2007 ABD-Meksika yapımı "Padre Nuestro"yu 'En İyi Film' seçti. Film 40 bin dolar para ödülünü kazandı. 

'En İyi Yönetmen' ödülünü "Park" filmiyle Lichuan Yin'e veren jüri, 'En İyi Erkek Oyuncu' ödülünü ise "Padre Nuestro" filmindeki performanslarıyla Jesus Ochoa ve Armando Hernandez arasında paylaştırdı. Uluslararası Altın Karagöz Film Yarışması'nda En İyi Kadın Oyuncu ödülü 'The Way I Spent The End Of The World'deki rolüyle Dorothea Petre'ye verildi. Ulusal Kısa Film Yarışması jürisi ise "Mevsimsiz Kar" filmini oy birliğiyle birinci seçti. "Müdahale"ye Jüri Özel Ödülü vermeyi kararlaştırdı. 

Ulusal Belgesel Film Yarışması'nı ise "İbret Olsun Diye" adlı film kazandı.

Milliyet
Yayın Tarihi : 15 Aralık 2007 Cumartesi 11:38:49


Bu haber hakkında yorum yazmak ister misiniz?