22
Mayıs
2024
Çarşamba
KÜLTÜR/SANAT

Gitarın ustalarından Barış Tatar

Batı Anadolu’nun tarihi ve turizm yönünden önde gelen yerleşim alanlarından Assos’ta (Behramkale) Asuman Erten’in yorumlarına gitarıyla eşlik eden Barış Tatar, limandaki Uzun Ev’de tüm bir sezon, sözcüğün tam anlamıyla müzik ziyafeti çekti.

Barış Tatar, Ankara’da 1978 yılında dünyaya gelmiş, çeşitli öğretim kademelerini aştıktan sonra 18 Mart Üniversitesi Grafik Bölümünü 2000 yılında bitirmiş ve kendi mesleği yerine çocukluğundan beri tutkun olduğu müziği seçmiştir. Müzik ile ilgisi yaşamının oldukça erken yıllarına kadar inmektedir. Okuldaki öğretmeni Sunay hocanın teşviki, daha doğrusu baskısı ile Milliyet Beste Yarışmasına 1994 yılında katılmış ve böylece müzik alanına ilk adımını atmıştır. Bundan sonra Ankara ile yüksek öğrenim gördüğü Çanakkale arasında sözcüğün tam anlamıyla mekik dokuyarak, müzik yaşamını sürdürmüştür. Gitarından dökülen flamenko ve bluus nağmeleri ile büyük beğeni kazanmıştır. Kısa sürede de gitarıyla ün yapmıştır. Bundan sonra Asuman Erten ile çok uyumlu bir ikili oluşturarak aranılan bir çifti oluşturmuşlardır.

Assos’taki sohbetimiz sırasında bu gün yapılan müziği nasıl değerlendirdiğini sorduğumuzda ilginç yanıtlar aldık. Müzik dinleyicisi olarak ne kadar çok bilmediğimiz şeyler olduğunu da bu arada öğrendim.

Barış Tatar, piyasada yapılan müziğin tamamen sentetik ve sipariş üzerine olduğunu ısrarla vurguluyor. Ardından da yaz sezonunda, özellikle diskoteklerde insanların üç veya beş nakarat üzerine müzik dinlediklerini de sözlerine ekliyor. Israrımız üzerine bu konuyu biraz daha açarak bugünkü müzik konusundaki görüşlerini de şöyle sıralıyor 

“Ülkemizde eğitim yerine yalnızca öğretim olduğundan bütün gençler yaşamlarında yalnızca ÖSS gibi sınavlara yönelik çalışıyorlar. Bundan ötürü de güzel sanatlarla ilgilenecek vakit bulamıyorlar. Bundan ötürü de doğal olarak insanlarımız müzisyen ile enstrümanist farkını birbirinden ayırt edemiyorlar. Bana müzisyen denildiğinde onlara hayır ben gitaristim demek zorunda kalıyorum. Çünkü müzisyenlik sipariş üzerine değil de zamanla bu işi hazmederek yapılan bir sanattır. Örneğin Erkan Ogur da perdesiz gitar çalar. Hasan Cihat Örter müzisyen olarak tanınır. Ama Hasan Cihat mekanik müzik yapan bir gitaristtir. Bütün bu ayrıntıları dikkate aldığımızda gerçek müzisyenlerin aç kaldığını, belirli bir ambalaja bürünenlerin ise memleketimizde ne yazık ki müzisyen olarak anıldığını görürüz.” 

Barış’a Türkiye’deki televizyon kanallarında boy gösteren kimi sanatçı kimi sanattan nasibini alamamış repertuarı birkaç şarkıya dayananlar olduğunu hatırlattığımızda sanatçının oldukça dertli olduğu gözden kaçmıyordu:

“Televizyonlara veya basına çıkabilmek müzisyenliğe bağlı değildir. Ekranda veya müzik sayfalarında yer alabilmenin yolu müzisyenlikten geçmez. Bu tamamen çevresindeki insanlara, tanınmış şarkıcılara ve skandallara bağlıdır.”

Barış Tatar gerçekten toplumumuzun bu konuda kanayan bir yarasına parmak basmıştı. Bir an Hülya Avşar’dan ötürü yazılı ve görsel basında skandallarla ön plana çıkan Helin Avşar’ı, tuvaletin penceresinden kaçan bir diğerini, plajlarda al takke ver külah yatan adı sanatçıya çıkmışları, Yunan mitoloji kahramanlarından Afrodit’i kendisiyle özleştiren, “Nere mi Nere mi” sözüm ona şarkısını söyleyeni, “Çikita Muz”, “Nane Nane” diyenleri düşündüm. Ardından da kültürümüz açısından sanatın! Kültürün! Ve müziğin! Ne komik durumlara düşürüldüğünü, kimlerin nasıl şöhreti yakaladığını anımsadım.

Barış’tan müziğimiz konusunda, gerçek sanatçılarla ilgili biraz daha bilgi vermesini rica ettim.

Hatırımı kırmadı ve sözlerini ilginç örneklerle sözlerini sürdürdü:

“Yavuz Çetin’i bu ülkenin insanı öldürdü. Daha doğrusu çaresizlikten intihar ettirdi. Ne yazık ki, albümleri ölümünden sonra satıldı.

Eğitim yetersiz olduğundan memleketimizin birçok üretken insanı yurt dışına kaçıyorlar. Sonra da gidişlerinden bir süre sonra onlar basınımızda Türk doktorunun veya bir diğer meslek erbabının başarısı olarak yer alıyorlar.”

Gerçekten de birçok değerli insanımız, bilim adamımız, gerçek sanatçımız veya müzisyenimiz orada ün yapıyor. Neden sonra onların farkına varıyor ve değerlerini anlıyoruz... 

Barış Tatar, müzik dinleyen insanlarımızın kendilerine şu soruyu sormasını istiyor:

“Bir Serdar Ortaç, Soner Arıca, Gökhan Özen, Altın Kızlar sanatçı ise Nükhet Ruacan, Erkan Oğur, Cem Aksel, Yıldız İbrahimova, Vedat Sakman ve Akın Eldes’in yaptığı iş nedir?” 

Aslında düşündürücü ve anlamlı bir soru?

Yanıtını verebilen çıkar mı bilemem...

“Müzisyenlik bu işte pişmekle, insanın mütevazılığı, karakteri ile birlikte gelişiyor. Çin malı gibi çoğu kez müzikte parçalar sipariş üzerine yapılıyor.

Bu öz eleştirimi veya dile getirdiğim tepkilerimi çok iyi müzisyen veya gitarist olduğumuz için değil de dinleyici olarak veya başka bir deyişle dinlemek istediğimiz müziği düşlemek için yapıyorum. Kaliteli müziği dinlemek istiyorum. Benim gibi düşünen bir yığın gerçek sanatçı bu ülkede yaşıyor.”

Söyleşimizi burada noktalarken kendimce düşünüyorum; bu ülkede silahlanmaya harcanan paranın yalnızca %20’si gerçek sanatçılara harcanmış olsa... O günleri görmeyi Barış Tatar ve Asuman Erten ile birlikte temenni ediyoruz. Böyle bir şey olur mu? Kim bilir, şimdiden ne söylesek boş...

Yalnızca hayal...

Erdem Yücel/Kenthaber
Yayın Tarihi : 8 Eylül 2007 Cumartesi 11:15:20
Güncelleme :9 Eylül 2007 Pazar 21:30:35


Bu haber hakkında yorum yazmak ister misiniz?