22
Mayıs
2024
Çarşamba
KÜLTÜR/SANAT

İçinde Sofia olan Yeşilçay

Nurgül Yeşilçay'ın edebiyatta favorisi, okulda oyunlarını oynadığı, iki hafta önce okuma gecesine katıldığı Murathan Mungan.


'Yaşamın Kıyısında' ve 'Eğreti Gelin'deki rolleriyle kadın oyuncu dalında Altın Portakal'ın en büyük favorisi olan Nurgül Yeşilçay, 'Ödül alırsam Sezen Aksu'ya rağmen alacağım' diyor. Aksu festivalin açılışında Yeşilçay'da Sophia Loren'i gördüğünü söylemişti 


"Ödül alırsam Sezen Aksu'ya rağmen alacağım" diyor Nurgül Yeşilçay. Altın Portakal'da başrolünde oynadığı 'Yaşamın Kıyısında' ve 'Adem'in Trenleri' adlı iki filmiyle yarışan Yeşilçay, kadın oyuncu ödülünün en büyük favorisi gösteriliyor. Festivalin açılışında sahneye çıkan Sezen Aksu, Yeşilçay'da Sophia Loren'i gördüğünü söylemiş, Yeşilçay'ın festivalde iki filmle yarıştığını öğrenince de "Gene pot mu kırdım. Ben nasıl kıvıracağım şimdi. Ben 'Eğreti Gelin'i kastetmiştim" demişti.


Anadolu Üniversitesi Tiyatro Bölümü mezunu olan Yeşilçay, kariyerine bir döneme damgasını vuran 'İkinci Bahar' dizisiyle başladı. Sonrası çorap söküğü gibi geldi. Yine fenomen olan 'Asmalı Konak' dizisi, 'Şellale', 'Eğreti Gelin', 'Anlat İstanbul' filmleri gibi. Yeşilçay, 'Eğreti Gelin'le Antalya'dan eli boş döndüğünde epey kıyamet kopmuştu. Ama bu kez eli boş dönmeyecek gibi görünüyor.


'Yaşamın Kıyısında' için Fatih Akın "Benim için çok özel bir film" diyor. Çift kültürlülük, kökleri arama, ölüm teması falan... Peki filmdeki bu meseleler sizinle de örtüştü mü?
Filmdeki anne-kız ilişkisinden çok etkilendim. Ben oynadım diye demiyorum Ayten çok güzel bir karakter. Mesela Baki'nin (Davrak) oynadığı karakter çok sıkıcı. O sadece toplayıcı. Oynamak istemezdim. Çok durağan. Filmde en çok görünen ama hiç akılda kalmayan bir rolü var. Ayten'i daha kendime yakın buluyorum. Çünkü hataları var, filmin içinde hayatı öğreniyor. Öğrenme sürecini de görüyoruz. Almanya'ya kaçması, Almanya'daki örgüt evinde ona yapılanlar, orada yalnız kalması, sokakta yatması ona çok şey öğretiyor. Kıza hem acıyoruz, hem gülüyoruz hem de büyümesini seyrediyoruz. Sonunda pek çok şeyden vazgeçiyor, çünkü büyük bir ölüm acısı yaşıyor, hayatı değişiyor. Bence çok etkileyici.
Durağan karakteri oynamam dediniz ama 'Adem'in Trenleri'ndeki rolünüz çok durağan.
Doğru. Orada kendi adıma bir şey denemek istedim. Önce dedim ki ben bunu oynamayayım. Ne yapacağımı bilemedim. Çünkü kızın lafı bile yok doğru dürüst, baskın karakter hoca. Sağır dilsiz olsa tamam konuşmazsın gözünden enerji fışkırır ama bu öyle de değil. Bu kızın gözünden hiç enerji fışkırmaması gerekiyor. Orada şunu denedim, o yüzden kabul ettim. Ben oynarken hareket etmeyi gözümden enerji fışkırmasını çok seviyorum, çok eğleniyorum, enerjimi boşaltıyorum. Burada ise 'Ben böyle bir şey yapabilir miyim'i denedim. Yani hiçbir şey yapmadan, konuşmadan, bakalım bu rolün altından kalkabilecek miyim?
Anne olduktan sonra da deli dolu musunuz? Annelik değiştirmedi mi sizi?
Zaten deli doluluğun dip noktası çocuk yapmak, daha ne olabilir. (Gülüyor). Şahane bir şey. Bana bir sarılıyor, 'İyi ki doğurdum seni' diyorum. Senin gözünün önünde büyüdüğünü görüyorsun. Eskiden hoyratça davrandığın pek çok şeyin farkına varıyorsun. Ölüm korkusu yaşamaya başlıyorsun mesela. Ben eskiden daha fütursuz bakardım hayata. Kök salmak benim için önemli değildi. Göçebe yaşamayı severdim. Şimdi kök salma arzusu var. Yarınını düşünme. Bakmakla yükümlü olduğum biri var.
Ölüm korkusu dediniz, 'Yaşamın Kıyısında' bunun üstüne.
İşte her şey bağlantılı birbirine. Fatih'in çocuğunun doğmasından sonra böyle bir senaryo yazması, onunla ilk toplantıda sadece çocuklarımızdan konuşmamız hepsi birbiriyle alakalı. Böylece daha iyi anladık birbirimizi, sadece rol olarak bakmadım. Ne anlatmak istediğini anladım, o da benim anladığımı anladı. Zaten oyunculuğumu 'Eğreti Gelin' ve 'Anlat İstanbul'da görmüş, bakalım anlaşabilecek miyiz diye bakmış.
Filmdeki lezbiyen öpüşme sahnesiyle ilgili magazin epey uğraşacak sizinle gibi görünüyor. Türk filmlerinde böyle şeyler görmeyiz pek. Siz cesur davranmışsınız.
Ben de uğraşır diye bekliyordum ama uğraşmadılar, henüz. Uğraşırsa da uğraşsınlar, ne yapayım. Yaptım işte. Ama film sadece ondan ibaretmiş gibi gösterilmesi çok yanlış olur. Film lezbiyenlik üzerine olsa vallahi çıkıp söyleriz. İki kızın lezbiyen olup olmadıkları da net değil ki filmde. Orada ikisinin de arkadaşa, dostluğa, sevgiye ihtiyaçları var, öyle bir boşlukları var, ikisi yakınlaşıyor. Bunu da en kısa nasıl anlatırsın bir öpüşme sahnesiyle. Yavaş yavaş birbirine bir şey hissetmeleri, sonra âşık olsalar, tutku olsa. Ama öyle bir şey yok filmde.
Almanya'da çekim vardı, burada vardı. Aynı filmin seti de olsa neler değişiyor?
Bizim sette maalesef şu vardı. Almanya'da Türk olmak, Türkiye'de Alman olmak şeyinde gittik geldik. Almanlar 'Amaaan Türk işte' diyordu. Türkiye'de 'Onlar Alman zaten' diyorlardı. Oyunculuk tarafında böyle bir şey yoktu. Çok iyiydi, harika şahane. Patrycia çok iyi, mükemmel bir oyuncu, oynaması çok rahat. İyi ki onunla oynadım. Hanna Schygulla da öyle. Çok şanslı ve rahattım bu açıdan. Türk olarak 'Alman oyuncular nasıl?' diye sorulsa mükemmel derim.
Sizin için Türk sinemasının yeni sultanı diyorlar, Sezen Aksu çıkıyor, 'Sophia Loren'i görüyorum onda' diyor. Bunlar nasıl bir hissiyat bırakıyor sizde?
Çok güzel, harika. Ödül alırsam zaten Sezen Aksu'ya rağmen ödül alırım burada. (Gülüyor) Türk sinemasının yeni sultanı dediklerinde daha sadece 'İkinci Bahar'da oynamıştım. Gerçekten hiçbir şey bilmiyordum. 'İkinci Bahar' bittikten sonra İzmir'e babamın yanına gitmiştim, para pul da yoktu ve yazın ne yapacağımı bilmiyordum. Neyin sultanıydım? Sonra İstanbul'a döndüm, yavaş yavaş kendiliğinden gelişti her şey. 'Asmalı Konak'ta fark etmeye başladım bazı şeyleri.
Edebiyatta, sinemada favorileriniz kimlerdir?
Ben Murathan Mungan hayranıyım. 'Yaz Geçer', 'Omayra' falan başucu kitaplarımdı. Onun oyunlarından oynardık okuldayken. Ve ben onun 'Aynalı Pastane'sinin senaryosunu yazmıştım. Neyime güveniyorsam. Menajerini arayıp söylemiştim. Neyime güveniyorsam. Yeniden okudum da bayağı kötüymüş. Her yerde de çıkıp söylediğim için Murathan Mungan oradan tanıyor beni bir şekilde, kitabının okuma gecesine çağırdılar geçen gün, gittim orada tanıştım ilk kez.
Sinemada ise eskiden bütün deneysel filmlerin çok güzel olduğunu düşünüyordum. Cem (Özer) bana dedi ki bunlar daha önce denendi ve 70'lerin 80'lerin filmlerini, Milos Forman'lar, Polanski, Scorsese'nin filmlerini izletti. Ve benim çok beğendiğim bir sürü yonetmenin taklitten öteye gidemediğini fark ettim. Muhteşem bir dönem 70'ler, harika şeyler yapmışlar.
Bunları izlememiş miydiniz daha önceden. Sinema merakınız yok muydu?
Ben bunları dört sene önce falan izledim, hepsini birden. Her zaman söylerim, canlı performansı sinemadan daha çok severim ben. Sinemadan çıktığım çok olur.

ERKAN AKTUĞ-radikal
Yayın Tarihi : 26 Ekim 2007 Cuma 16:01:33


Bu haber hakkında yorum yazmak ister misiniz?