1
Haziran
2024
Cumartesi
KÜLTÜR/SANAT

Irmak'taki Küçük Kara Balık...

Cemrenin suya düştüğü ilk geceydi..." Sene 1978'di. Bir kitap getirmişti babası 8 yaşındaki Çağan'a, bu cümleyle başlayan. İsmi "Küçük Kara Balık"tı. Yazarı Samed Behrengi. "O gece cemre yüreğine düştü". Okuduğu hiçbir kitaba benzemiyordu, bir 'derdi vardı'. Küçük balık okyanusa yüzdükçe o da dua etti çocuk aklıyla, sağ salim dönsün diye. Dönmedi ama. "Bu kitabın sonunu yazmamışlar" diye kızdı Çağan. Ölmüş müydü yani kara balık? Cemre alev aldı sanki içinde.
Babası son cümleyi gösterdi: Hikâyeyi dinleyen küçük kırmızı balık da yola çıkmıştı okyanusa doğru... Rahatladı, "Çağan'ın kitapları" yazılı rafa yerleştirdi ilk 'gerçek' kitabını. Yanına yine Behrengi'nin meyve vermeyen şeftali ağacını anlattığı "Bir Şeftali Bin Şeftali" geldi, "Küçük Prens", "Şeker Portakalı"... "Küçük Kara Balık"ın yeri hep 'başka' kaldı.


Ne zaman, sevgili kitabının yazarının yıllar önce derede ölü bulunduğunu, ölümünün 'şüpheli' olduğunu öğrendi, yazmaya karar verdi. İçinde tekrar alev almıştı o eski cemre. Bir şey yapmak lazımdı. "Yaptığım kovalarca su dökmek içimdeki ateşin üstüne" diye yazacaktı 2005'te Radikal Kitap'ta. Her şey bunun içindi zaten...


Film gösteren adam!
4 Nisan 1970'te İzmir Seferihisar'da dünyaya gelir Çağan Irmak. 'Kasaba eşrafından' aydın bir ailenin çocuğudur. Babası çiftçi ve Belediye Başkan Yardımcısı, annesi ev hanımı ama CHP kadın kolu başkanlarındandır. Kız kardeşiyle birlikte dört kişilik bir ailedirler ama 'çok kalabalıktırlar' aslında. Şenlikli bir Ege kasabası hayatı... Yazları 'bahçe' dedikleri çiftliğe 'göçerler'. "Yalınayak, başı kabak, sümüklü, çok ama çok güzel bir çocukluk"tur. Bağlama çalar, türkü söyler, halk oyunları oynar uzun süre. Coşkulu, bir anda parlayıp tez sönen karakterini borçlu olduğu Ege, dağarcığını da zengin bir insan malzemesiyle doldurur. Özellikle de güçlü, renkli kadın karakterlerle...


Ama asıl, amcasının sinema salonunda çalışmasıyla çizilir yolu. "Star Wars"ları, "Jaws"ları izlediği perdeye Hülya Koçyiğit'in görüntüsü düşer bir gün... Lütfi Akad'ın "Gelin"i, o güne kadar gördüğü filmlere benzemez. Tıpkı "Küçük Kara Balık" gibi. Sinemacı olma fikri düşer aklına o gün. Yönetmen nedir bilmediğinden makinist olmak ister, filmleri gösteren adam!


Fenomenin gölgesinde kalmadan
Ege Üniversitesi Radyo Televizyon Bölümü'nü bitirip "Ben İstanbul'a gidiyorum" diye anne babasının karşısına dikildiğinde yıl 1992'dir. İstanbul'da kapı kapı dolaşıp iş arar bir müddet. Nihayet Canan Gerede vasıtasıyla "Genç Indiana Jones Türkiye'de" filminin setinde çalışmaya başlar. Orhan Oğuz, Mahinur Ergu ve Yusuf Kurçenli'ye asistanlık yapan Irmak, 1998'de Erkan Can, Derya Alabora ve Tomris İncer'in oynadığı "Bana Old And Wise'ı Çal" adlı kısa filmini çeker. İFSAK birincilik ödülünü alır.

Artık televizyon dönemi açılmıştır hayatında. "Günaydın İstanbul Kardeş" ve "Çilekli Pasta"yı, Mahinur Ergun'un bıraktığı yerden sürdüreceği "Şaşıfelek Çıkmazı" izler.
2001'de ilk sinema filmi "Bana Şans Dile"yi çeker ama film, ancak yıllar sonra, "Babam ve Oğlum"un başarısından sonra vizyon şansı yakalayacaktır. 2002 ise Çağan Irmak'ın dizi yönetmeni olarak parlayacağı yıldır: "Asmalı Konak"tır 'fenomen'in adı.


Ortalık Seymen Ağa masalıyla sarsıladursun, adının başında "Asmalı Konak'ın yönetmeni" sıfatını görmekten hoşnut olmayan Çağan Irmak dizinin sinema filmini çekme onurunu Abdullah Oğuz'a bırakır.


İddiasız bir film derken...
Kendisi ise 'sıcak bir hikâye' beklentilerine kulak tıkayıp, Nejat İşler, Fikret Kuşkan ve Başak Köklükaya ile izleyiciyi tamamen ters köşeye yatıracak bir film çeker. Seveni kadar nefret edeni de bol bir film olur "Mustafa Hakkında Her Şey".
Sonra sıra gelir 'dönem dizileri furyasının' başını çekecek "Çemberimde Gül Oya"ya... Dizi her bölümüyle olay olur. İçindeki ateşin ilk kıvılcımını da unutmaz Irmak, Behrengi'ye bir selam yollar diziden ve "Küçük Kara Balık" satışları artar memlekette...


Tam da televizyonda başarılı olup sinemada tökezleyen bir yönetmen olduğu kanısı yayılırken, bir film daha çeker. İddiasız, 'star'sız bir film: "Babam ve Oğlum". Daha ilk gösteriminde sinema yazarlarını ağlatan film, tez zamanda tüm Türkiye'yi gözyaşlarına boğar. Babasının sorguya götürülüşünü, Nâzım kitaplarının bahçeye gömülüşünü görmüş bir çocuk olarak 12 Eylül'le derdi vardır elbette ama asıl anlattığı bir baba - oğul öyküsüdür. Gözyaşlarımızı kurutup bakabildiğimiz zaman, güzel çekilmiş, sıcak bir Ege filmi.


"Babam ve Oğlum" yılı 4 milyon izleyici ve kucak dolusu ödülle kapatırken söz verir Çağan Irmak: "Sinemanın bir sanat dalı olduğunu asla unutmayacaktır".


Biraz daha su döküyor içindeki ateşe
Araya "Kabuslar Evi" üst başlıklı bir korku dizisi sığdırdıktan sonra yeni filmi "Ulak" ile geldi şimdi. Yanında yine 'divası' Şerif Sezer ve yıllar sonra beyaz perdeyle kavuşturduğu Hümeyra var... Çetin Tekindor ve Yetkin Dikinciler de... Sinema bir yolculuk onun için çünkü ve sevdikleriyle paylaşmadan 'tadı çıkmıyor'.
Bir "Babam ve Oğlum" daha bekleyenler eli boş çıkacak "Ulak"tan. Ama "Yeni jenerasyona ve onların daha temiz bir dünya kuracaklarına inanan bir film", Irmak'ın tanımıyla: "Ulak, herkesin içindeki cesaret".


Böylece bir kova daha su döküyor içindeki ateşin üzerine. "Bizim intikamımız derelerde boğmak olmayacak elbet" demişti yine Radikal'deki yazısında. 'Yapacak tek şey, yeni çocuklara yeni kitaplar almak'tı. Küçük Kara Balık'ı defalarca yüzdürmek, sonunda okyanusa varsın diye... Ve meyve vermeyen şeftali ağacını inadına sulamak... 'Bir gün şeftali vereceğine inanarak...'

BİR PORTRE - Asu Maro-milliyet
Yayın Tarihi : 31 Ocak 2008 Perşembe 07:11:44
Güncelleme :31 Ocak 2008 Perşembe 07:23:54


Bu haber hakkında yorum yazmak ister misiniz?