31
Mayıs
2024
Cuma
KÜLTÜR/SANAT

İstanbul'un çığlığı 'Yedi Tepede'

Pervane misali her sakinini sinesine alan bir şehir İstanbul... Her âdem için bir hikâye yazılır usulünce. Ve İstanbul, bu hikâyelerin toplamıdır biraz da...

Asırlardır yedi tepenin etrafında biriken insancıklar, bir umutla yelkenlerini rüzgâra emanet edip gelirler, konarlar ve göçerler. Her birinden bir iz, şehrin envanterine kaydedilir. Kimi uzun süre belleklerde tutulur kimi unutulur gider. İstanbul Şehir Tiyatrosu, Yedi Tepeli Aşk'ta, bu şehirde yaşamış kadınların öykülerinden yola çıkarak, İstanbul'u ve İstanbul'da aşkı sahneye taşıyor. Ersin Umulu; Nezihe Meriç, Ayşe Kilimci, Seray Şahiner, Evrim Yağbasan ve Melisa Gürpınar'ın öykülerinden uyarladığı oyunu yönetiyor.

Bir çığlık duyulur; akşamın telaşında... Bu çığlığın peşi sıra tanırız, oyunun başkahramanı kadınları... Onların duygularını yakalamaya çalışırız. Her duygu biraz İstanbul olmuş; İstanbul biraz onlarda var olmuştur. Hangisine "Burası senin İstanbul'un değil." denebilir ki?.. Bir İstanbul hanımefendisinin (Sema Keçik) yüreğindeki İstanbul hasreti, başka birinin hasretini bastırıyor. Fidan (Nur Saçbüker), gördüğü gibi algılıyor ve yaşıyor İstanbul'u... Herhangi bir sosyolojik tespite dalmadan... 'Ayaklı gazete' gibi 'Samatya'nın bütün bilgisi Fidan'da... Ufak konfeksiyon atölyesinde, 'değişim'in bir yönünü görüyor. Bir başka yönünü de Sibel (Bensu Orhunöz) anlatıveriyor... Evleneceği gün, bir kuaförde zembereğinden boşanmış saat gibi cır cır öterken ifşa ediyor en 'mahrem' gerçeğini... Genç bir kadının (Hasibe Eren) hüzünlü vedası, İstanbul'a mıdır, muhayyel bir sevgiliye mi, siz karar verin!.. Ve Çiğdem (Esin Umulu)!.. İki aşk arasında kararsız kalmış, 'eski'den vazgeçemeyen ama 'yeni'yi de bir kenara itemeyen genç kız!.. Bugün İstanbul'da yaşayan bizler gibi belki de!.. Çiğdem'in tereddütleri, sahnede var olan bütün 'yön' çelişkilerini birbirine bağlıyor ve yeniye, geleceğe doğru akış veriyor. Ve bütün çığlıkların bir 'ses'e dönüştüğü bir demde, 'yarının İstanbul'u' göneniyor sahnede... Hayat sayfasının her satırına denk gelen bir öykü ve binlerce öykücük bir sonraki sayfada belki devam edecek, belki unutulacak. Ancak İstanbul, bütün sahifeleri bir araya toplayarak 'yarın'larda da var olacak...

Yedi Tepeli Aşk, farklı yazarların öyküleri arasında İstanbul'u ve 'insan'ı arama girişiminin bir ürünü olarak ortaya çıkıyor. Oyunda, farklı metinlerden yola çıkılıyor olsa da bütünlük duygusu korunuyor. Ersin Umulu'nun bu çabasını, tiyatrodan edebiyat dünyasına bir 'zeytin dalı' olarak görmek mümkün... Oyunun tüllerden oluşan dekoru, yer yer İstanbul'un tepelerini sembolize ederken bir kadın duyarlılığını da sahneye yansıtıyor...

Sema Keçik, kaybettiği(miz) İstanbul'un hicranını anlatırken 'sahi'ciydi. Nur Saçbüker, Fidan'ın dobralığını çok başarılı yansıttı. Bensu Orhunöz, Sibel'in çelişkilerini güldürerek anlatmayı bildi. Hasibe Eren, kalmanın zorluğu ile gitmenin hüznünü anlatırken başarılıydı. Ve Esin Umulu, neşeli; ama bir o kadar da kararsız bir genç kız olan Çiğdem'i bütün yüzeyselliği ve çelişkileri ile yansıtmayı başardı... Yedi Tepeli Aşk, İstanbul'un tanıklık ettiği yaşamlardan birkaç tanesini sahneye taşıyor. Şahit olmak ister misiniz?..

Zaman
Yayın Tarihi : 22 Aralık 2008 Pazartesi 14:32:32


Bu haber hakkında yorum yazmak ister misiniz?