26
Mayıs
2024
Pazar
KÜLTÜR/SANAT

İstanbul'un gizli 'Pasha'ları

İngiliz yazar James Mather'in yeni çıkan kitabı ‘Pashas’, 15'nci yüzyılda İngiltere ile kurulan ticari ilişkilerle İstanbul'a getirdiği işçilerin hayatını inceliyor. Akdeniz'in en büyük limanı olan 'Konstantinopolis'in görkemini, tüccarların ve gezginlerin gündelik hayatı üzerinden anlatıyor

Osmanlı 200 yıl boyunca Avrupa’daki en etkin güçtü. Padişah ve vezirleri birçok halktan, dilden ve dinden gelen insanları yönetiyordu; Osmanlı Roma’yla karşılaştırılabilecek kadar büyük bir imparatorluktu. Konstantinopolis’te alınan kararlar, dünyadaki milyonlarca insanı etkiliyordu. Avrupa’da onunla yarışabilecek başka şehir yoktu.

1581’de İngiliz Levanten Şirketi’nin kurulmasından sonra Britanya, Türklerle yakınlaştı. İki dünya arasında yoğun bir hareketlilik söz konusuydu. Elizabeth Londra’sında bir Müslüman topluluğu oluşmuştu. Osmanlı topraklarında da çok sayıda İngiliz yaşıyordu. II. Charles Barbary Sahili’nde esir düşen İngilizleri kurtarmak için fidye gönderdiğinde, esirler geri dönmeyi reddetmişlerdi: Müslüman olmuşlardı ve artık ‘Türklerin başarısına ortak’ olacaklardı. “Türk kadınlarının aşkına Tanrılarını terk ettiler” yazıyor tarihçi Hamilton. “Bu kadınların çoğu çok güzeldi.”

James Mather’in kitabı, 'Paşalar: İslam Dünyası'nda Tüccarlar ve Gezginler’ 1935’ten beri yapılan en detaylı Levanten Şirketi incelemesi. Şirket, İngiltere’nin ticaretini ve Osmanlı dünyasıyla diplomatik ilişkilerini denetleyen ve iki ülke arasındaki tuhaf ama başarılı ilişkiyi yöneten bir organizasyondu. Mather’in ortaya koyduğu gibi, 17’nci yüzyılın sonuna gelindiğinde Türkiye ile yapılan ticaret İngiltere’nin denizaşırı ticari aktivitelerinin çeyreğini oluşturuyordu.
Bu dönemde birçok Türk’ün İngiltere’nin varlığından bile haberi yoktu; hapse düşmüş bir İngiliz’in belirttiğine göre, Osmanlı yönetimindeki Kudüs’te Türkler ‘ne kraliçesini ne de ülkesini hiç duymadıklarını’ söylüyorlardı.

Şaşırtan işkence
Mather, Levanten Şirketi’ne katılan İngilizlerin gündelik hayatlarını betimliyor. İşe alınmalarını, çıraklık dönemlerini ve eğitimlerini inceleyen yazar, ilk deniz seyahatlerinin izini sürüyor: “Deniz bazen kamarama çarpıyor; bazen ben yatağımın bazen de yatağım benim üstüme yuvarlanıp duruyoruz. Her şey ıslak. Şaşırtan bir işkence bu.” Başka bir ifadeye göre de gemideki hayat, ‘boğulma ihtimali içeren bir mahkumiyet’ olarak tanımlanıyor.

İşçilerin çoğu modern zamanlardaki sürgünlerinkine benzer bir hayat sürüyordu. Kendi evleri vardı, elma şaraplarını, bira ve jambonlarını üretiyorlar, oyun oynayabiliyor, tiyatroyla ilgilenebiliyorlardı.

Mather’in ortaya attığı en ilginç sorulardan biri, Levanten Şirketi’nin neden Doğu Hindistan Şirketi’nin yolundan gitmediği ve imparatorluk kurucu, emperyalist güç haline gelmediğidir. Sonuç olarak, erken yıllarda bu iki şirketin yatırımcıları da çalışanları da aynı kaynaktan geliyordu: 1630’lu yıllarda Doğu Hindistan Şirketi’nin 47 yöneticisinden 28’i aynı zamanda Levanten Şirketi’nin de üyesiydiler. Mather’e göre bunun sebebi Levanten Şirketi’nin muhafazakâr yönetim tarzıydı.

Bu şirket Britanya’nın İslam dünyasıyla ilişki kurduğu ve alışverişte bulunduğu aracısıydı. Bu göz önüne alındığında, kitaptaki mükemmel ve dengeli araştırmanın değeri azımsanamaz.

.
Yayın Tarihi : 7 Şubat 2010 Pazar 14:54:18


Bu haber hakkında yorum yazmak ister misiniz?