16
Mayıs
2024
Perşembe
KÜLTÜR/SANAT

'İşte gözüm’’ Anadolu

Resimleri Nâzım Hikmet’in şiirine esin kaynağı olan ressam İbrahim Balaban, 23 tablo, sekiz seramik tabak ve panodan oluşan eserleriyle Doku Sanat Galerisi’nde sergi açtı. Konu baştan sona Anadolu...

“İşte seyreyle gözüm, işte insan: dağın, taşın, kurdun, kuşun efendisi.
İşte çarıkları,
İşte poturunda yamalar,
İşte karabasan,
İşte sağrılarında kederli, korkunç oyuklarıyla öküzleri...”
Bu dizeleri yazar Nâzım Hikmet, hapiste birlikte yattığı İbrahim Balaban’ın resminden etkilenerek... Balaban bugün 86 yaşında ve ilk günkü coşkusuyla, ümidiyle, Anadolu insanının hikayelerini renkler dünyasıyla buluşturmaya devam ediyor. Tam da Nâzım’ın şiirinde anlattığı gibi...
İlk kişisel sergisini 1953 yılında İstanbul’da açan İbrahim Balaban’ın yeni eserleri Doku Sanat Galerisi’nde sergilenmeye başlandı. Son yıllarda yaptığı resimlerden oluşan ve her zamanki gibi Anadolu insanını, doğasını resmettiği 23 tablosunun yer aldığı sergide, 2007 tarihli çalışması bile var Balaban’ın.

Sergide seramik de var
Ayrıca İznik’te ürettiği seramiklerine de yer veriyor ressam sergisinde. 8 tabak ve panodan oluşan seramiklerde Balaban, tarlada çalışanları, çocukları, buğday toplayan insanları resmediyor.
“Sürekli çalışıyorum” diyor ünlü ressam: “Bir tablo üzerinde 2 ay duruyorum. Boyacı küpü değil bu! İlk sergimi açtığımda 60-70 tablomun hepsi satılmıştı. Satıldı diye ertesi yıl sergi açmadım. Tam 6 yıl bekledim. Yeni teknikler, yeni kuramlar değil yeni bir hava getirmek için...”
Minyatür geleneğini tuval üzerinde yeniden kurgulayan Balaban’ın rengarenk tablolarında, köylüler, öküzler, tarlalar, çocuklar kendilerine has biçimleriyle yer buluyor. Balaban daima Doğu’ya dönük olduğunu söylüyor:

'Batı’dan hiçbir şey almadım!’
“Benim kendi kendimin, yaşantımın kaynağı Anadolu’dur. Batı’dan hiçbir şey almadım. Ama Batı’da kim neler yapmışsa hepsini biliyorum.” 

İlk yaptığı resmi hatırlıyor Balaban. Babasının getirdiği kağıt kalemle tanıştığında beş yaşındadır. Hemen başlar, öküzlerin resmini çizmeye. Ardından evlerine gelen insanların resmini yapar. 3 yıl okur sadece. Çünkü köylerindeki okul sadece 3’üncü sınıfa kadardır. Ama okumayı çok ister, zaten tüm hayatı boyunca her bulduğu kitabı okur.
Balaban, “Çok haylaz olduğum için bana iş yaptırmadılar” diyor ve ekliyor:
“Bel belleme, orak biçme; sadece öküzleri güt dediler ve ben çok sevindim. Zaten habire öküzlerin resmini çiziyorum. Orada müthiş bir gelişme oluyor bende. Ressamlığa dönük bir gelişme. Şu güzelliğe bak! Benim ressamlığımın çıkışı bu.”

“Nâzım beni yönetti!”
16’sında her defasında işlemediğini söylediği bir suçtan hapse düşüyor Balaban:
“Jandarma, beni alıp Sarpdere’ye götürüyor, dövüyor. Ben orada diyorum ki 'Sarpdere’nin, bu falakanın, Türk milletinin çektiği çilelerin resmini yapmazsam eğer!..’ Burada da söylüyorum, yaptım ve yapıyorum.”
1937 yılı 24 Kasım’ıdır hapse düştüğünde. Bulup buluşturduğu kitapları okur, kağıtlara resimler çizer. 1941’de Nâzım Hikmet’le tanışır. Nâzım’ın Balaban’ı yarattığı söylenir çoğu zaman. “Hayır” diyor Balaban ve şöyle devam ediyor: 

“Nâzım bana resim yapmayı öğretmedi. Nâzım beni yönetti. Yılmadan, yorulmadan çizmeliyim diye aklıma koydum da öyle yaptım. Mesela güzel sanatlar akademisinde çıplak modellerin resimlerini çizdiklerini öğrendim. Ben de mahpushanedeki arkadaşlarımın ve eniştemin çıplak resmini çizdim. Sabahtan akşama kadar resmini çizdiğim eniştem, bu yüzden zatürree oldu, ölümden döndü.”
Fakat Nâzım’ın kendi üzerindeki hakkını teslim ediyor Balaban:
“O öyle büyük bir adamdı ki, şöyle yap, böyle yap demediği halde öğretti. Kendi kendime buldurmaya yöneltti. 'Hah’ dedi anca 'doğrusu bu’ dedi.”
Peki ya Nâzım ile tanışmamış olsaydı Balaban? “Ne olurdu biliyor musun?” diyor, sesi hırçınlaşıyor:
“Hani yazıyorlar ya; naif bir durumla resme başladı diye. O naifin de bunu diyenlerin de...”
Sergi, 12 Aralık’a kadar devam ediyor.

'Nakkaş’ rolüyle sinemada...

Balaban geçen aylarda kamera karşısına da geçti. Reis Çelik’in yönettiği “Mülteci” adlı filmde bir nakkaşı canlandırdı. Ressam, bir göç hikayesinin anlatıldığı filmde rol almayı kabul etme nedenini şöyle anlatıyor:
“Reis Çelik ile 10 yıldan beri tanışıyorum. Habire gidip geliyor, 'Seni filmimde oynatmak istiyorum’ diyor. Dedim ki bir gün 'Boyuna tutturdun, gelip anlatıyorsun, İstanbul’da artist mi yok’. 'İstanbul’da çok artist var ama Balaban yok’ dedi. 'Peki şimdi kabul ediyorum’ dedim.”

Milliyet
Yayın Tarihi : 5 Aralık 2007 Çarşamba 17:17:58


Bu haber hakkında yorum yazmak ister misiniz?