30
Mayıs
2024
Perşembe
KÜLTÜR/SANAT

Karikatürün Eflatun'u

Eflatun Nuri, son yolculuğuna uğurlandı....


Gerçek adı Adil Nuri Erkoç’tu. Ama herkes onu Eflatun Nuri diye tanıdı. 7’sinde çizmeye başladı. 77’sinde yazar oldu. Karikatürleri, öyküleri ve renkli anılarıyla derin izler bırakan Eflatun Nuri 81 yaşında kalp krizi sonucu yaşamını yitirdi.

Eflatun Nuri için Teşvikiye Camisi’nde düzenlenen törende, kızı Sema Erkoç Çağlar, kız kardeşi Sevim Çetinkaya ve yeğeni Serhat Çetinkaya taziyeleri kabul etti.

Cami bahçesine, yakınları ve arkadaşlarının duygularını yazması için defter konulurken, önünde fotoğraflarının yer aldığı tabutunun üzerine eflatun kurdeleler takıldı.

Eflatun Nuri’nin kızı Sema Erkoç Çağlar, gazetecilere duygularını, “Bambaşka bir babaydı. Çok büyük bir sanatçıydı. Hayatı dolu dolu bir insandı. ‘Benim Adım Eflatun’ adlı kitabının 2. cildini basıma hazırlıyordu, yarım kaldı” diyerek ifade etti.

Kız kardeşi Sevim Çetinkaya da ölümünden önce birlikte oldukları Eflatun Nuri’nin daha sonra evine gittiğini ve ardından acı haberi aldıklarını belirterek, “Çok üzgünüm” dedi.

Eflatun Nuri’nin yakın arkadaşlarından Hatice Özbay da 10 yıldır çok yakın yaşadıklarını dile getirerek, şunları kaydetti:


“İstanbul’un, Türkiye’nin Eflatun’u kayboldu, göçtü. Onu yaşatmak bizim görevimiz. Her dönemin ince işi karikatürünün Eflatun tarafından yapıldığına inanıyorum. Ödülleri, abartıyı sevmezdi. Hiç kimseden bir şey istemeden yazarak ve çizerek yaşadı. Eflatun, yarın ölmeyecekmiş gibi yaşayan biriydi. 10 yıl, 20 yıl sonrasının planlarını yapıyordu. Benim Adım Eflatun’un 2. cildini basmaya hazırlanıyordu, çocuk hikayeleri kitaplarının resimlerini yapıyordu.”

Karikatürist Tonguç Yaşar da “1950 kuşağının değerli karikatüristlerinden biriydi. Devrimci bir çizgi kuşağının öncülerinden oldu. En yakın arkadaşımızdı. Tüm karikatür camiasının başı sağ olsun” dedi.

Karikatürcüler Derneği Başkanı Metin Peker ise “Karikatür sanatçıları değerli bir ustasını kaybetti. Eflatun ağabey gerek çizdikleriyle, gerek yaşantısıyla bize her zaman örnek olmuş bir büyüğümüzdü. Üzüntümüz sonsuz. Yerinin doldurulabileceğini sanmıyorum” diye konuştu.

Cenaze namazını kıldıran din görevlisi, Atatürk’ün “Herkes mebus olabilir, hatta cumhurbaşkanı olabilir ama sanatçı olamaz” sözünü hatırlatarak, bugün değerli bir sanatçının uğurlandığını dile getirdi.

Cenaze namazında, aralarında Eflatun Nuri’nin kızı ve kız kardeşinin de bulunduğu bazı kadınlar da saf tuttu.

Din görevlisinin helallik almasının ardından omuzlara alınan Eflatun Nuri’nin naaşı, alkışlar eşliğinde cenaze aracına konuldu. Sanatçının cenazesi, daha sonra götürüldüğü Yeniköy Mezarlığı’nda toprağa verildi.

Törene, Türkiye Gazeteciler Cemiyeti (TGC) Başkan Yardımcısı Turgay Olcayto, İstanbul Büyükşehir Belediyesi Karikatür ve Mizah Müzesi Yöneticisi Erdoğan Bozok, yazar Cezmi Ersöz, aralarında Mehmet Çağçağ, Metin Üstündağ, Orhan Doğu, Kamil Yavuz, Aziz Yavuzdoğan, Akdağ Saydut’un da bulunduğu karikatüristler katıldı.


EFLATUN NURİ


Eflatun Nuri, 1927 yılında İstanbul’da doğdu. Orta öğreniminden sonra Devlet Güzel Sanatlar Akademisi’nde sanat eğitimine başlayan, ancak yarım bırakan Eflatun Nuri’nin yapıtları, ilk olarak 1942’de Akbaba’da yer aldı.

Birçok dergi ve gazetede çizen Eflatun Nuri’nin karikatürleri yurt dışında da yayımlandı. 1969 yılında Yugoslavya’nın Üsküp şehrinde yapılan uluslararası yarışmada jüri özel ödülü kazanan ve Londra’da kişisel sergi açan Eflatun Nuri’nin son dönemde yazıları ve çizgileri, Leman, Öküz, Yeni Harman ve Kaçak Yayın’da yer aldı. 

CELAL BAŞLANGIÇ, NURİ’Yİ YAZMIŞTI

Hem çizer, hem yazar


Ege’deki yerel gazetede o gün büyük bir heyecan vardır. Çünkü dönemin başbakanı Süleyman Demirel, Adalet Partisi çizgisinde yayın yapan bu gazeteyi ziyaret edecektir. Zaten gazetenin yazıişleri müdürü de aynı zamanda AP il örgütünün yönetim kurulu üyesidir.


Beklenen an gelir. Önce korumalar, ardından da Başbakan Demirel elinde ünlü fötr şapkasıyla gelir. Gazetenin salonunda çalışanlara şapkasını şöyle bir salladıktan sonra patronun odasına girer.

Salonun bir köşesinde Eflatun Nuri oturmuş, mesleğe yeni başlamış üniversite öğrencisi bir muhabirin hazırladığı yazı dizisi için karikatür çizmektedir. Henüz 20’sine gelmemiş ‘taze muhabir’ için 50’sine yaklaşmış bir ustanın karikatür çizmesi büyük bir onurdur. Zaten pek de kolay rastlanacak türden bir durum değildir.
Ama parkalı postallı üniversite öğrencisi muhabirle sık sık o günlerde ikinci kez kurulmakta olan Türkiye İşçi Partisi’nden davetiye gelmekte olan karikatüristin aralarında gizli bir dayanışma vardır. Hatta Eflatun, stajına başladığı günlerde üniversiteden kredi almak için zorlanan, neredeyse hiç tanımadığı gence kefil bile olmuştur.

‘Öyle bir adam olsaydı...’


Görüşme biter. Zaten salondakilerin gözü patronun odasındadır. Demirel çıkar, şapkasını şöyle bir sallar ve gider. Arkasından heyecanlı konuşmalar başlar; “Helal olsun”, “Ne adam be!” gibisinden. Bulunduğu yerin ‘Demirelci’ bir gazete olduğuna hiç bakmadan lafı yapıştıran tek kişi Eflatun Nuri’dir: “Dediğiniz gibi bir adam olsaydı, bir de buraya uğrardı.”


O an bütün konuşmalar kesilmişti salonda. Yazıişleri müdürü Demirel’i uğurladıktan sonra heyecanla salona girdi, Eflatun’un masasının başında durdu: “Üstat, bir güzel Demirel portresi çiz, sulu boyayla. Manşetten vereceğiz. Ama vaktimiz az, çabuk ol da taşra kalıbına yetiştirelim.”


Çok güzel bir Demirel portresi çizdi Eflatun. Resmi verirken, “Taşra için aceleye geldi, şehir kalıbına düzeltirim” dedi. Akşam olmuş, taşra dönmeye başlamıştır. Üniversiteli muhabir de işten çıkmak üzeredir. “Bir dakika” dedi Eflatun, “Çıkmadan matbaaya git de Demirel’in karikatürünü getir. Şehir için eksiklerini tamamlayayım. Filmlerini de almayı unutma.”


Matbaadan gelen resmi önüne aldı Eflatun. Siyah boyaya yöneldi. Birkaç fırça darbesiyle ortaya bambaşka bir Demirel çıkardı. “İşte şimdi aslına benzedi” dedi.

‘Demirel aslına benzedi’


Ertesi gün gazeteye gelenler, şehir kalıbında Demirel’in suluboya resmi yerine vesikalıktan büyütülmüş fotoğrafını buldu. Çünkü, akşam evlerine giden yöneticiler, şehir kalıbının ilk baskısını görünce gazeteye koşmuşlar, Eflatun’un ‘benzettiği’ Demirel resmini çıkarıp bir fotoğrafını koymuşlardı. Gazete yöneticilerinin yüzünden düşen bin parçaydı, ama kimse Eflatun’a bir şey söyleyemiyordu. Çünkü o birkaç fırça darbesiyle Demirel’i aslına benzetmişti.


1975 yılında yaşanan bu olaya ve Eflatun’un ne denli büyük bir usta olduğuna tanık olan ‘taze muhabir’ bu satırların yazarıdır. Dostlukları da 30 yıldır sürmekte.
Eflatun Nuri, yaşamın her zerresinden, doğanın her nesnesinden, her koşulda büyük bir mizah çıkarmanın ustasıdır. Ama onun esprisine gülmeden önce şöyle bir düşünmek, hatta içinden geçen sızıyı fark etmek gerekir. Yoksa espriyi yanlış anlarsınız. Mizah dünyasında bilinen adı bile yaşamın içinden fışkıran bir şaka gibidir.


Akademiye devam ettiği 1946 yılında okulun müdürü Burhan Toprak her yerde Eflatun’u aramaktadır. Haberi alan Eflatun’da şafak atar. Heyecanla koşar müdürün odasına. Müdürün yüzü asıktır.


“Gel buraya. Sana ne söyleyeceğimi bilmiyorum. Burası neresi? Koskoca güzel sanatlar akademisi değil mi? Sen de bir talebe değil misin? Hayır değilsin, senin ne kaydın, ne de kuydun var. Sonra akademinin duvarlarına da afişler yapıştırmışsın, akademi içinde de öğrencilere ‘Gıcık’ diye bir siyasi gazete dağıtmışsın. Dün akşam buraya kim geldi, biliyor musun? Emniyet’ ten üç polis seni arıyor. Senin adın ne?”
İşte Eflatun Nuri, burada, anılarını topladığı kitabın adını alacağı yanıtını verir:

“Benim adım Eflatun”.

Müdür daha da kızar:


“Hayır, Eflatun diye biri yok, tamam mı? Ben de Eflatun diye birini tanımadığımızı, bu isimde bir öğrencinin olmadığını söyledim. Bütün öğrenci kayıtlarına baktılar. Allah’tan Eflatun Nuri diye birinin olmadığı ortaya çıktı. Ama, seni iki yıldır Eflatun Nuri diye biliyoruz. Kimsin yahu sen?

Haminnesinin paçalı donu


Sakin sakin anlatmaya başlar: “Asıl adım, Adil Nuri Erkoç. Eflatun Nuri takma adım. Bir gün ortaokulda jimnastik dersindeydik, öğretmenimiz, ‘Herkes soyunsun’ dedi. Hastayım diye kurtulmaya çalıştım. Olmadı. Mecburen indirdim pantolonumu. Bütün arkadalar, ‘Eflatuuun!, Eflatuuun’ diye hep bir ağızdan bağırdılar. Çünkü, affedersiniz, haminnemin eflatun renkli paçalı donunu giymiştim. O günden sonra herkes bana Eflatun dedi!”
İstanbul doğumlu Eflatun Nuri. İlk ürünleri henüz reşit olduğu yaşlarda ‘Akbaba’ dergisinde ve Reşat Nuri Güntekin’in çıkardığı Memleket gazetesinde yayımlanmıştır. O zamandan bu yana da yalnızca İstanbul değil, ne Ankara’da kalmıştır çizmediği yayın, ne İzmir’de.


Şimdi Eflatun Nuri, dolu dolu yaşadığı, üretmekten hiç yorulmadığı, hayatın her alanında, her anında yaratıcılığını parlattığı yıllarını ‘Benim Adım Eflatun’ adıyla kitaplaştırdı. Kimler yok ki Eflatun’un anılarında: Adnan Menderes, Peyami Safa, Ziya Gökalp, Orhan Kemal, Yahya Kemal, Metin Eloğlu, Refik Halit, Bülent Ecevit, Kemal Tahir, Cemal Nadir, Vitali Hakko, Çetin Altan, Aziz Nesin, Orhan Veli, Altan Erbulak, Sait Faik, İlhan Selçuk...

Onda ne ararsan var


Ferit Öngören, Eflatun için, “Eflatun usta bir çizer olduğu kadar, hızlı bir yazar” diyor, “Plastik alanında keşifleri vardır, holdinglerde üst düzey yöneticilik yapmıştır. Evinin balkonunda kavak ağacı yetiştirir. Mahallede bir ağaç görse tırmanmaya bakar. Eflatun’u bastonuyla görenler onu bir Şarlo kadar sempatik bulur. Eflatun karikatürün sanki feylesofudur. Eflatun böyle sempatik olunca, başından geçenler de neşeli oluyor. Bu karikatürcünün yazdığı anılar, çizdiği karikatürleri andırmaktadır.”
Kitabının yayımlanacağı günlerde çok heyecanlıydı Eflatun Nuri. O günlere ilişkin düşleri vardı. O düşlerin yakın tanıklarından biri de Oktay Güzeloğlu’ydu.

Düşleri yarıda kaldı


“Babanın eşi bir yıldır İzmir’deydi. İstanbul’a çağırdı. Çünkü baba, kitabını eşine ithaf edecekti. Bir de hayali vardı. Eşi ve baba 40 yıldır giymedikleri beyaz elbiselerini giyecek ve birlikte imza günü yapacaklardı. Baba bu hayallerle, heyacanla eşinin dönüş gününü beklerken ölüm haberi geldi, yıkıldı baba, ‘Kitabın önemi kalmadı Oktay be’ dedi. Gözleri yaşlandı, kitabın çıkışı uzadı ve işte sonunda çıktı.”


Yedisinde çizmeye başlayan Eflatun, 77’sinde başka bir yanını, ‘yazar Eflatun Nuri’yi gösteriyor anılarını derlediği ilk kitabı ‘Benim Adım Eflatun’da. Şimdi anılarının ikinci bölümünü yazıyor. Kitabını okurken, 30 yıllık tanışıklığı düşünürken, “İyi ki varsın be Eflatun usta” diyoruz.


Eğer olmasaydı hayatımızdan bir renk eksik olacak, dünyamız eflatunsuz kalacaktı!

ntv/radikal/celal başlangıç
Yayın Tarihi : 6 Mayıs 2008 Salı 15:51:27
Güncelleme :6 Mayıs 2008 Salı 16:01:47


Bu haber hakkında yorum yazmak ister misiniz?